Hepimiz zaman zaman dikkat dağınıklığı yaşar, acele kararlar verir ya da kendimizi yerinde duramıyor gibi hissederiz. Ancak bazı insanlar için bu durum, günlük hayatın bir parçası haline gelir. İşte bu noktada, Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) dediğimiz nörogelişimsel bir durumdan söz ederiz. DEHB, sadece genetik bir rahatsızlık değil, aynı zamanda bireyin çocukluğundan itibaren maruz kaldığı yaşam koşulları, ailesel ilişkiler ve duygusal deneyimlerle de şekillenebilen çok boyutlu bir durumdur.
DEHB’nin Çocuklukta Başlangıcı ve Yetişkinlikteki Etkileri
DEHB genellikle çocuklukta başlar ve doğru destek alınmadığında yetişkinlikte de etkilerini sürdürebilir. Dikkat dağınıklığı, dürtüsellik ve aşırı hareketlilik gibi semptomlarla kendini gösteren bu durumun yalnızca biyolojik değil, çevresel ve psikososyal temelleri de vardır. Özellikle çocukluk çağında yaşanan olumsuz deneyimler ve karşılanmayan duygusal ihtiyaçlar, DEHB belirtilerinin şiddetini etkileyebilir.¹
Güvenli Bağlanmanın Rolü
Çocukların ruhsal gelişimi, büyük ölçüde onlara bakım veren kişilerle kurdukları bağlarla şekillenir. Özellikle annelerle kurulan güvenli bağ, çocuğun dünyayı anlamlandırmasında temel bir rol oynar. Eğer bu bağ zayıfsa ya da çocuk sevgi, ilgi, şefkat gibi temel duygusal ihtiyaçlardan yoksun kalırsa, “duygusal yoksunluk” dediğimiz bir şema gelişebilir.² Bu, çocuğun “asla yeterince sevilmeyeceği” ya da “anlaşılmayacağı” yönünde içselleştirilmiş bir inanç oluşturmasına sebep olur.
Araştırmalar, duygusal yoksunluk yaşayan bireylerin duygu düzenleme becerilerinde zorluk yaşadığını ve bu durumun dikkat eksikliği ya da dürtüsellik gibi davranışsal sorunlara zemin hazırlayabildiğini göstermektedir.³ Özellikle birincil bakım verenle (genellikle anne) kurulan bağlanma biçimi, çocuğun kendini ifade etme ve regüle etme yetisini belirgin şekilde etkiler.⁴
Aile Dinamikleri ve Stres Faktörleri
Yapılan bazı çalışmalar, DEHB tanısı alan bireylerin ailelerinde psikolojik sorunlar, ebeveynler arası çatışma, boşanma gibi stresli yaşam olaylarının daha sık yaşandığını ortaya koymaktadır.⁵ Ayrıca, çocuğun ilk çocuk olması, tek çocuk olması ya da ebeveynlerin stresli gebelik süreci geçirmiş olması da risk faktörleri arasında yer alabilir.⁶ Örneğin, annenin gebelik döneminde yoğun strese maruz kalması, bebeğin sinir sistemi gelişimini etkileyebilir ve ilerleyen yaşlarda dikkatle ilgili sorunlara neden olabilir.⁷
Elbette tüm DEHB’li çocuklar zorlu ailelerde yetişmemiştir ya da her zorlu çocukluk geçiren birey DEHB’li değildir. Ancak burada önemli olan nokta, yaşamın erken döneminde yaşanan duygusal boşlukların, bireyin sinir sistemi üzerinde kalıcı etkiler bırakabileceğidir. Bu, sadece bilimsel bir çıkarım değil, aynı zamanda birçok insanın hikâyesinde tekrar eden sessiz bir ortaklıktır.
Çocukluk Travmalarının DEHB Üzerindeki Etkisi
Öte yandan, çocukluk çağı travmaları da DEHB ile ilişkilendirilmiştir. Fiziksel ya da duygusal ihmal, istismar, ebeveyn kaybı ya da aile içi şiddet gibi olumsuz deneyimlerin, bireyin dikkat ve duygu regülasyon sistemini olumsuz etkilediği düşünülmektedir.⁸ Bu etkiler, zamanla çocukta davranışsal problemler, öfke kontrol sorunları ve sosyal ilişkilerde bozulmalarla kendini gösterebilir.
DEHB tanısı alan bireylerde madde kullanımı, yeme bozuklukları, uyku sorunları gibi ek psikolojik zorlukların daha sık görüldüğü de araştırmalarla desteklenmiştir.⁹ Bu bozuklukların altında da çoğu zaman yeterince tanınmamış duygusal ihtiyaçlar, karşılanmamış çocukluk beklentileri ve travmalar yatmaktadır.
DEHB Tedavisinde Bütüncül Yaklaşım
Tüm bu bilgiler ışığında, DEHB’nin yalnızca ilaçla ya da bireysel terapiyle ele alınması yeterli olmayabilir. Bu durumun temelinde yatan bağlanma sorunları, erken dönem yaşam deneyimleri ve aile dinamikleri göz önünde bulundurulmadan yapılan müdahaleler yüzeysel kalabilir. Bu nedenle, psikoeğitim programlarıyla ailelerin bilgilendirilmesi, bakım verenlerin kendi duygularıyla yüzleşmelerinin desteklenmesi ve çocuğa güvenli bağlanma fırsatlarının sunulması büyük önem taşır.¹⁰
DEHB: Bir Toplum Meselesi
DEHB, sadece çocuğun değil, bir ailenin, bir toplumun konusudur. Her çocuğun sağlıklı gelişimi için ihtiyacı olan en temel şey; görülmek, duyulmak ve sevilmektir. Bu ihtiyaçlar karşılandığında, birçok semptomun zamanla hafiflediği ya da daha kolay yönetilebilir hale geldiği görülmektedir. Bu nedenle, her bir DEHB tanısı, sadece bir “rahatsızlık” değil, aynı zamanda bir çağrıdır: Daha duyarlı, daha kapsayıcı ve daha anlayışlı bir toplum için…