Bir dilek hakkı olsa çocukluğunu değiştirmeyi seçeceklerin sayısı tahmin ettiğinizden daha fazla olacaktır. Çocukluk yaralarımızın bugün de kanayabileceği maalesef bir bilim yanılgısı değildir. Çocukken hissettiklerimiz, duyduklarımız, gördüklerimiz, yaşadıklarımız istesek de istemesek de bizi şekillendiren şeylerdir. Bugünün kalp kırıklarının arasından sızanlar dünün gözyaşları olabilir. Kaybolan parçalarımız, geçmişin ışık almayan kuytu köşelerinde düşmüş olabilir. Bir insanı en çok çocukken yaralayabilir, en çok çocukken yoluna taş koyabilirsiniz. Bugün birinin gözyaşlarını en kolay geçmişiyle akıtabilirsiniz. Zalim olmanın yolu bazen bir çocuğa yaşattıklarınızda gizlidir. Peki gerçeğimizi, geçmişimizi değiştirmek mümkün müdür?
Geçmişle Yüzleşmenin Ağırlığı
İnsanlar sokakta yürürler dalgın dalgın… Yüreklerindeki acıyla birlikte. Omuzlarındaki ağır yükler düşer bazen önlerine… Bir de ona takılıp düşerler. Geçmişle yüzleşmeye de kalksanız ona sırtınızı da dönseniz bir anını dahi değiştiremezsiniz. Yaşamanın insana tokadıdır bu gerçeklik. Herkes geçmişi değiştiremeyeceğinin farkında değildir. Bu açık beyan ortada olan bilgi bazılarının en büyük korkusudur. İnsanlar acıdan kıvrandıklarında hastaneye koşarlar. Hiçbir fiziksel acıyı ruhlarına değdirmezler. Gözyaşlarının ruhunda kabuk dahi bağlayamayan yaralarından olabileceğini düşünmezler. Düşünmek istemezler. Çünkü geçmiş gerçekliğimizin değişmeyeceğinin bilinçli olarak farkında olmak kolay bir şey değil, aksine ağır bir sorumluluktur.
Peki sizin en çok kim canınızı yaktı?
Çocukluk Yaralarının Derin İzleri
Sorunlu çocukluk yaşantılarının perde arkasında çoğu zaman gizlenmiş bir anne baba vardır. Ebeveynlerin çocuklarında açtığı yaraların izleri de bir o kadar derindir. Hiçbir çocuğun zalimi anne babası olmamalıdır. Her çocuk bunu hak etmeyecek kadar masum ve savunmasızdır. Çocuğuna güven duygusunu verememiş bir baba, çocuğunu yaşam kılavuzunun belki de en önemli maddesinden yoksun bırakır. Güven temelli olmayan bir ebeveyn–çocuk ilişkisi, sorunlu ergenlik döneminin de doğrudan habercisidir. Güven duygusundan mahrum kalmak hayatta her an tetikte olma hissini beraberinde getirir. Çocukken sırtını babasına yaslayamayan çocuk büyüdüğünde kimseye ihtiyacı olmadığını düşünerek yıkılacağı anı bekler. Bunun kişilerin romantik ilişkilerine de yansıyacağını belirtmek yerinde olacaktır.
Anne babası sarılınca iyileşecek ne çok çocuk vardır.
Ebeveynliğin Sorumluluğu ve Yeniden Yaralanma Riski
Ebeveynler çocuklarını dünyaya getirmeye karar verdikleri andan itibaren sorumludur çocuklarından. Bir çocuğu önüne koyulan yemek doyurmaz. Çocuk görüldüğünde, varlığı kıymetli hissettirildiğinde, sevildiğinde doyar. Çocuğa yaralar, kırgınlıklar, azarlamalar, yok sayılmalar, değersiz hissettirmeler miras bırakılmaz. Çünkü bu miras kişiyi oradan oraya savurur. Anne, şefkatini tüm bunları bilerek vermelidir çocuğuna. Baba, sarılmanın ayıp olduğunu düşünenlerin çağındaysa bugüne gelmeli önce. Çocuklara sevgiyi “sonra veririm” deyip borç olarak yazdıramazsınız. O sevgi ihtiyacı o yaşında daha değerlidir.
Elbette sadece ebeveynlerimizden değil, başka kişilerden de zarar görebiliriz. Ancak hayata geldiğimiz andan itibaren en çok anne babamızın varlığına, bakımına, manevi desteğine ihtiyaç duyarız. Anne babayı erken kaybetmek bu yüzden çocuklarda tahribat yaratır. Elbette bu bir hayat gerçeğidir. Bunun acısı başkadır, var olan ebeveynlerin yokluk acısı başkadır. Anne babalar sadece öldüklerinde çocuklarını yıkmazlar; hayattayken, hâlâ çocuklarına sarılma şansları varken onları iterek, yalnız bırakarak, mağdur ederek de fazlasıyla yaralayabilirler.
Peki ne yapacağız? Bu bizim kaderimiz midir?
Geçmiş Değişmez Ama İnsan Değişebilir
Daha önce de bahsedildiği üzere geçmişin bir saniyesini dahi değiştirme gücüne sahip değiliz. Ancak elbette bugün ve yarınlarımız için yapacaklarımız var. Geçmiş kaderimiz olmak zorunda değildir. Değişen geçmiş olmasa dahi biz değişebiliriz. Geçmişin omuzlarımızdaki ağırlığı değişebilir. Evet, bir zaman gelebilir, artık geçmişimize aynı gözlerle bakmadığımız bir zaman… Kuytu köşelerdeki parçalarımızı bulabilir, bütünlüğümüzü yeniden oluşturabiliriz. Karanlıklar bir başka aydınlanabilir.
Bu genellikle geçmişten kaçmayarak başlar. Sürecin kolay olmadığını belirtmek gerekir. Geçmişten bugüne değişmez bir gerçekliktir: Acı bizi büyütür. Geçmişe yakından bakmak acı verici olsa da özgürlüğümüzü bize geri verebilir. Ölmeden kendimiz olmamızı sağlayabilir. Geçmişin gölgesi değil, bugünün yaşayanı olabiliriz. Kurban olmayı reddedebilir, geçmişiyle de yaşayan o kişi olabiliriz. Ağır ağır olur bazen bu. Çünkü bazı insanların çok haklı yorgunlukları vardır. Tebessümlerinde, yorgunluklarında.
Hayatın tüm acı yanlarının yanında güzel olan da şudur: kendimizi onarabilme şansımızın olması. Yeni bir “ben” doğabilir her an. Şunu da söylemek gerekir ki bu zorlu yolculuğu tek başınıza atlatamayabilirsiniz. Bu bir zayıflık değil; sizin karar verebilme gücünüzdür. Gerektiğinde profesyonellerden destek alınabileceğini ve bunun tamamen normal olduğunu unutmamak gerekir.


