Salı, Eylül 23, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Ben Olmadan Biz Olur mu?

Birey Olmak ile Bağlı Kalmak Arasında Psikolojik Bir Yolculuk

Kendin Olmadan Kime Aitsin?

Çoğumuz hayatın bir döneminde o karmaşık soruyla baş başa kalmışızdır; Kendim olursam, burada kabul görür ve kendim olarak kalabilir miyim? Ya da başka şekilde düşürsek; Biriyle ya da bir şey ile birlikte olmak, kendimiz olmaktan vazgeçmek anlamına mı gelir?
Çocukluğumuzdan itibaren bize öğretilen birçok kalıp var, bunlardan birkaçı; sevilmek ve kabul görmek istiyorsak uyumlu olmalıyız, tepkilerimizi başkalarının durumuna göre ayarlamalıyız, isteklerimiz başkalarının ihtiyaçlarına değindiğinde kendimizi ikinci planda düşünmeliyiz, belki de bazen hislerimizi bile bastırmalıyız. Bu kalıplar zamanla öyle içselleşir ki bir bakmışız, kendimizden çok başkalarının bizde görmek istediği kişiye dönüşmüşüz. Oysa psikoloji bize her zaman şunu söylüyor; Gerçek yakınlık, olduğun kişiyle orada var olduğunda kurulabilir.
Erik Erikson’un psikososyal gelişim kuramı bu süreci çok güzel anlatır. Erikson’a göre birey, önce kendi kimliğini inşa etmeli, sonra o kimlikle yakınlık kurmalıdır. Aksi halde, kişi ya yalnızlaşır ya da başkalarının gölgesinde kaybolur. Yani “biz” olmadan önce “ben” olmak gerekir. Peki bunu başarmak mümkün mü?

Bireyliğin Sınırında Bağlılık: Dengeyi Kurmak Mümkün mü?

Birey olmak dendiğinde çoğu zaman yanlış anlaşılır. Birey olmak, sanki yalnızlık içerisinde olmak, kimseye hesap vermemek, özgürlüğü her istediğini yapabiliyor olduğunu düşünmek ve bazen de kendimizi diğerlerinden üstün olduğunu düşünmek gibi durumlarla karıştırılabiliyor. Tüm bunlardan ayrı olarak aslında birey olmak, kendi iç sesini duyabilmektir. Ne hissettiğini, ne istediğini, ne istemediğini, senin için neyin uygun olup olmadığını bilmek ve bunlar için sınırlarını çizmek… Bazen de kendini olduğun gibi suçluluk duymadan, yargılanacağım ve dışlanacağım korkusu duymadan ifade edebilmektir.
Psikolojide buna bireyleşme süreci denir. Carl Jung, bireyleşmeyi insanın kendi özüne ulaşma yolculuğu olarak tanımlar. Bu, başkalarını dışlamak değil, kim olduğunu bilerek yaşamaktır. Jung’a göre bireyleşmiş bir kişi, hem toplum içinde hem de ilişkilerde daha gerçekçi ve kalıcı bağlar kurabilir.
Öte yandan bağlılık da bir ihtiyaçtır. John Bowlby’nin bağlanma kuramı, özellikle erken dönemde kurulan güvenli bağların, yaşam boyu ilişkilerimizde belirleyici olduğunu söyler. Güvenli bağlanan bireyler, hem başkalarına yakınlık kurabilir hem de kendi kimliğinden vazgeçmeden o yakınlık içinde kalabilir.
Ama bu her zaman düşünülen kadar kolay olmaz. Bir ilişkide, “Onu kaybetmemek için kendimden ödün vermeliyim, bazı şeyleri göz ardı etmeliyim” düşüncesiyle hareket etmeye başlandığında, o ilişki artık sağlıklı olmaktan çıkar. Aynı şekilde, bağlanmaktan ve kendin olamamaktan korkup hiçbir ilişkide olmamakta insanı yalnızlaştırır. İkisi de uç noktadır. İhtiyacımız olan ise, bireyliği kaybetmeden bağ kurabilmek.
Bu da belirli bir olgunluk ve farkındalık gerektirir. Danışmanlık psikolojisi alanında, duygusal sınırların tanımlanması sağlıklı bir birey-ilişki dengesi için kilit önemdedir. Sınır koyabilen birey, “Ben buradayım” diyebilir ama aynı zamanda “Seninle de birlikteyim” mesajını verebilir. Bu karşıt gibi görünen iki tutum aslında birbiriyle uyumludur.

Ne Kadar Ben, Ne Kadar Biz?

İlişkilerde en çok zorlandığımız şeylerden biri de bu sorudur. Ben ile o arasındaki sınırlar nasıl olmalı? Kendimden ne kadar verebilirim? Ne kadar ben kalmalıyım?, Ne kadar biz olmalıyım? Bu denge nasıl olmalı?
Bu noktada Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde en üstte yer alan “kendini gerçekleştirme” kavramı devreye girer.
Maslow’a göre bir birey, potansiyelini gerçekleştirdiğinde daha derin ve anlamlı bağlar kurmaya hazır hale gelir. Çünkü bu bağlar artık eksiklikten değil, içsel doyumdan beslenir.
Aynı çizgide, Edward Deci ve Richard Ryan’ın öz-belirleme kuramı da bize şunu söyler; Gerçek doyum, bireyin hem bağımsızlık hem de bağlılık ihtiyaçlarını karşılayabildiği ilişkilerde ortaya çıkar.
Yani mesele, tamamen “özgür” ya da tamamen “bağlı” olmak değil. Mesele, özgürlüğü ve bağlılıkı aynı kalpte taşıyabilmek. Bu dengeyi kurmak kolay değil elbette. Bazen sınır çizerken bencillikle suçlanırız, bazen fazla verdiğimizde kendimizi eksiltiriz. Ama zamanla şunu öğreniriz; Birey olmadan sevgi de eksik kalır. Kendini yok sayan bir “biz” uzun vadede her iki tarafı da yorar.
Kendine sadık kalmak, birini sevmeye engel değildir. Aksine, ilişkileri daha şeffaf, daha sahici ve daha sürdürülebilir hale getirir çünkü o zaman karşındaki kişi seni sen olduğun için sever. Senin versiyonların ya da rollerin için değil.

Dengeyi Her Gün Yeniden Kurmak

“Ben olmadan biz olur mu?” sorusu, yalnızca ilişkilerin değil, psikolojik olgunluğun da merkezinde yer alır çünkü hem birey olmayı hem bağlı kalmayı aynı anda sürdürebilmek, hayat boyu süren bir denge oyunudur.
Kimi zaman o dengeyi başarıyla kurarız, kimi zamanda tökezler, fazla verir ya da fazla içimize kapanırız. Lakin mesele mükemmel olmak değil. Mesele, bu dengeyi fark edebilmek ve onu her gün yeniden inşa etmeye istekli olmaktır.
Gerçekten ait olabildiğimiz yer, kim olduğumuzu unutmadan kalabildiğimiz yerdir. Ve belki de “biz” olmak için önce “ben” olmanın yolunu öğrenmeliyiz.

Kaynakça

Bowlby, J. (1988). A secure base: Parent-child attachment and healthy human development. Basic Books.
Deci, E. L., & Ryan, R. M. (1985). Intrinsic motivation and self-determination in human behavior. Plenum.
Erikson, E. H. (1968). Identity: Youth and crisis. W. W. Norton & Company.
Jung, C. G. (1966). The practice of psychotherapy: Essays on the psychology of the transference and other subjects (Vol. 16). Princeton University Press.
Maslow, A. H. (1943). A theory of human motivation. Psychological Review, 50(4), 370–396.

Beyza Türkay
Beyza Türkay
Beyza Türkay, ergen ve yetişkinlerle bireysel psikolojik danışmanlık hizmeti sunan bir uzmandır. Danışanlarının ihtiyaçlarına göre şekillendirdiği çalışmalarında Bilişsel Davranışçı Terapi, Mindfulness (bilinçli farkındalık), Şema Terapi, Cinsel Terapi, Çift Terapisi ile Kayıp ve Yas Terapisi yaklaşımlarını bütüncül bir şekilde kullanmaktadır. Bireysel danışmanlık sürecinin yanı sıra, özellikle ergen psikolojisi alanında kariyer belirleme ve bu yolda sağlıklı adımlar atabilmeleri için rehberlik çalışmaları yürütmektedir. Ergenlerin akademik başarılarını desteklemenin yanında, duygusal ve psikolojik gelişimlerine de bütüncül bir yaklaşımla eşlik etmektedir. Bu alandaki çalışmalarını Türkiye genelinde bilinirliği olan Kopilot Rehberlik bünyesinde sürdürmekte; burada hem bireysel destek sunmakta hem de gençlerin potansiyellerini keşfetmelerine katkı sağlamaktadır. Her bireyin kendine özgü yaşam öyküsünü anlayarak güvenli, destekleyici ve dönüştürücü bir terapi alanı yaratmayı hedeflemektedir. Psikolojik iyi oluşun sadece terapötik ilişkilerle değil, aynı zamanda topluma yönelik bilgilendirici içeriklerle de desteklenmesi gerektiğine inanmaktadır. Bu doğrultuda yazılarını paylaşarak ruh sağlığı alanındaki bilimsel bilgileri anlaşılır ve erişilebilir kılmayı amaçlamaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar