Pazar, Kasım 23, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Beliren Yetişkinlik ve Çeyrek Yaş Krizi: Kaygı ve Belirsizlikle Var Olmak

En sağlam adımları atmamızın beklendiği, ama aslında en çok tereddütle yürüdüğümüz dönem şüphesiz 20’li yaşlardır. Kendimizi uçmak üzere bir uçurumun kenarında buluruz; oysa henüz kanatlarımız çıkmamıştır. Kararlarımızdan son derece emin olduğumuz izlenimini vermeye çalışırken, aslında yerin bile ayağımızın altından çekildiğini hissederiz.

20’li yaşlar bireyin çoğu konuda ikilik ve çatışma içinde olduğu bir dönemdir. “Artık genç değilim, ama tam yetişkin de değilim” hissi kendini göstermeye başlar. Yetişkin gibi hissetme zamanı gelip çatmıştır; fakat kişinin nereye gittiğini anlaması için hâlâ yeterince kaotik bir zamandır. Yalnızca birkaç yıl önce dünyayı çözmüş gibi hissederken, şimdi bildiği tek bir şey bile yokmuş gibi gelir. Günün birinde kişi, gençliğin masumiyetiyle yetişkinliğin gerçekleri arasında sıkıştığını fark eder. Bu sıkışma, çoğu zaman adı konmamış bir kaygıya dönüşür. Bu noktada, yaşanan bu karmaşık süreci anlamamıza yardımcı olabilecek bir kavram olarak Çeyrek Yaş Krizi karşımıza çıkar.

Çeyrek Yaş Krizi: Güvenli Bir Limandan Açık Denize

Çeyrek Yaş Krizi (Quarter-Life Crisis) kavramı, ilk olarak Robbins ve Wilner (2001) tarafından yürüttükleri bir araştırma üzerinden tanımlanmıştır. Araştırmacılar, Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan on sekiz ile yirmi dokuz yaş arasındaki bireylerle derinlemesine görüşmeler yaparak onların yaşam deneyimlerini ve bu dönemde yaşadıkları stres kaynaklarını incelemiştir.

Araştırma sırasında, özellikle yükseköğretimden ayrılma sürecinin yaşattığı zorlukların dikkat çekici bir önem taşıdığı görülmüştür. Bu bulgu üzerine Robbins ve Wilner (2001), çeyrek yaş krizini “akademik dünyadan ‘gerçek’ dünyaya geçişi kapsayan dönem” olarak tanımlamış ve bu dönemde “bireylerin geleceklerini ve geçmişlerindeki olayların bu geleceği nasıl şekillendireceğini durmaksızın sorguladıklarını” belirtmişlerdir.

Yükseköğretim sürecinde kişinin kendi çabası ve başarıları büyük bir yer tutsa da akademi; doğası gereği sınırlar, programlar ve net yönergeler ile kontrolü elinde tutar. Bize verilen görevler ve aşmamız gereken basamaklar açıktır; ne yapmamız gerektiğiyle birlikte ne yapmamamız gerektiği de çoğunlukla belirgindir.

Gerçek dünya ise belirsizliğin yoğun sisiyle kaplıdır; bildiğimiz başarı tanımı farklı biçimlerde karşımıza çıkar, roller netleşir ve rekabet belirginleşir. “Doğru yolu seçme” yükü, bireye kendi potansiyeliyle baş başa kaldığı bir yankı odasındaymış gibi hissettirir. Bu nedenle geçiş sancılıdır; öğrenilmiş gerçekler artık karşılığını bulamaz, kişi yeni bir yaşam ritmi oluşturmak zorunda kalır ve sorumluluklarıyla ilk kez gerçekten yüzleşir.

Beliren Yetişkinlik: Bağımsızlığa Geçiş

Arnett (2000), benzeri görülmemiş yeni bir yaşam dönemi olarak 18–25 yaş aralığını tanımlamak için beliren yetişkinlik kavramını ortaya atmıştır. Bu dönemde hayat birçok farklı yönde şekillenebilir; gelecek henüz kesinleşmemiştir ve yaşamın sunduğu seçenekleri bağımsız biçimde keşfetme olanağı, yaşam döngüsünün diğer aşamalarına kıyasla çok daha geniştir.

Bu uçsuz bucaksız seçenek alanı, kişinin zihnini bir labirente çevirerek karar verme sürecini zorlaştırabilir; çünkü çokluk, özgürlükten çok bir ağırlık gibi çökerek hangi yöne adım atacağımızı belirsizleştirir.

Beliren yetişkinlik dönemi, birbiriyle karşıt gibi görünen fakat birbirini tamamlayan duyguların yoğun biçimde hissedildiği bir süreçtir. Bir yandan bağımsız olma arzusu baş gösterirken, diğer yandan aidiyet ihtiyacı devam eder. Özgürlük ile sorumluluk, risk alma ile güven arayışı arasında sürekli bir denge aranır.

Aynı zamanda umut ile kaygı, heyecan ile endişe, cesaret ile tereddüt gibi duygusal kutuplar da bu dönemin karakterini belirler. Bu kutupların etkileşimi, beliren yetişkinlikte yaşanan karmaşık duygusal deneyimlerin ve kişisel dönüşümün temelini oluşturur.

Kriz ve Dönüşme

İlk olarak psikolojik krizler ve bunların insan gelişimindeki önemi üzerine kapsamlı biçimde yazan kişi, yaşam boyu gelişim kuramcısı Erik Erikson’dur (1950). Erikson’a göre kriz, kişinin “bütünlüğünün” sarsıldığı, içsel ve dışsal parçalanmanın ortaya çıktığı bir dönemdir. Erikson (1950), krizlerin gelişim sürecinin normal bir parçası olduğunu ve gelişimde biçimlendirici bir rol oynadığını belirtmiştir.

Caplan (1964), krizi daha yakından incelemiş ve kriz dönemi yaşayan kişilerin bunu kişisel dönüşüm için yapıcı bir şekilde kullanabilmelerine yardımcı olmayı amaçlamıştır. Gelişimsel krizler, istikrarlı yaşam yapıları arasındaki geçiş dönemleriyle tetiklenir ve gelişim üzerinde oldukça güçlü bir etkiye sahiptir.

Bu dönemde hissedilen belirsizlik, tereddüt ve kendinden emin olamama, aslında dönüşümün doğal bir parçasıdır. İçinde bulunulan krizin yarattığı isteksizlik ve yorgunlukla birleşen “geç kalma” hissi, günümüzde neredeyse herkesin deneyimlediği ortak bir duygudur.

Ama hayat, kaçan ve bizim yakalamak için arkasından koşmamız gereken bir şeyden ziyade; her evresinde yeniden keşfedilmek için herkesi bekleyen bir şeydir. Vera Wang, kariyerine geç başlayarak 40’lı yaşlarında moda tasarımında kendi markasını yaratmış; Laura Ingalls Wilder, 65 yaşında ilk kitabını yayımlamıştır. Matt Haig ise yirmili yaşlarının başında depresif bir çöküş yaşamış, yazarlık kariyerini bu dönemi aşarak daha sonra kurmuştur.

Kendi deneyimlerini aktardığı Yaşama Tutunmak İçin Nedenler isimli kitabında, Haruki Murakami’nin Sahilde Kafka kitabından alıntı olan şu dizelere yer vermiştir:

“Ve fırtına sona erdiğinde, onun içinden nasıl geçtiğini, nasıl hayatta kaldığını hatırlamayacaksın. Hatta fırtınanın gerçekten bitip bitmediğinden bile emin olamayacaksın. Ama bir şey kesin: Fırtınadan çıktığında, içeri girdiğin kişiyle aynı kişi olmayacaksın. İşte bu fırtına tam olarak bununla ilgili.”

Bazen hiçbir şey net görünmez. Değerli olan, bu belirsizlik içinde var olabilmektir. Kendi deneyimlerine güvenerek, kararsızlıkların ve durgunlukların da yol gösterici olduğunu kabul etmek, gerçeklerimizle tanışmanın ve bu gerçeklere uygun şekilde geleceğimizi şekillendirmenin başlıca adımıdır.

Kaynakça

Robbins, A., & Wilner, A. (2001). Quarterlife crisis: The unique challenges of life in your twenties. Penguin.
Arnett, J. J. (2000). Emerging adulthood: A theory of development from the late teens through the twenties. American Psychologist, 55(5), 469.
Erikson, E. H. (1950). Childhood and society. W. W. Norton & Co.
Caplan, G. (Ed.). (1964). Principles of preventive psychiatry. Tavistock Publications.
Murakami, H. (2002). Kafka on the shore. New York: Knopf.
Haig, M. (2015). Reasons to stay alive. Canongate Books.

Ödül Karsavuran
Ödül Karsavuran
Ödül Karsavuran, 2025 yılında Mersin Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden onur öğrencisi olarak mezun olmuştur. Lisans eğitimi süresince hem klinik hem de araştırma alanlarında aktif rol almış; özellikle korku, kaygı, duygusal bellek ve kişilik süreçlerinin nörobiyolojik temellerine ilgi duymuştur. Yaptığı okumalar ve aldığı eğitimler sonucunda, insan davranışını anlamada deneysel ve insancıl yaklaşımların birlikte ele alınması gerektiğine inanmaktadır. Psikolojinin nörobilim ve felsefe ile kesiştiği alanlara özel bir ilgi duyan Karsavuran, ölüm, kaygı ve anlam arayışı gibi varoluşsal temalar üzerine yoğunlaşarak bu alanda uzmanlaşmayı hedeflemektedir. Yazılarında zihnin karmaşık yapısına odaklanarak, gündelik hayatın gölgesinde kalan ancak herkesin deneyimlediği gerçekleri görünür kılmayı ve okuyucuda tanıdık bir yankı uyandırmayı amaçlamaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar