Çarşamba, Kasım 12, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Beğenilerin Psikolojisi: Sosyal Onay Arayışı ve Dopamin Döngüsü

Bir gönderi paylaşırız, birkaç saniye sonra elimiz refleksle telefona gider: “Kaç beğeni geldi?”
Bu hareket, dijital çağın en güçlü psikolojik döngülerinden birinin parçasıdır. Sosyal medya yalnızca iletişim aracı değil, beynimizin ödül mekanizmasını hedef alan bir deney ortamı gibidir.

Her “beğeni”, her bildirim sesi, her küçük kalp simgesi, beynimizde dopamin salınımını tetikleyerek bizi tekrar tekrar aynı davranışa yönlendirir. Psikoloji literatüründe bu mekanizma, B.F. Skinner’ın (1938) ortaya koyduğu edimsel (operant) koşullanma kuramıyla büyük benzerlik gösterir.

Skinner, davranışların ödülle pekiştirildiğinde tekrarlandığını, özellikle düzensiz aralıklarla gelen ödüllerin bağımlılık yarattığını göstermiştir. Tıpkı Skinner’ın laboratuvarındaki güvercinlerin düzensiz aralıklarla yem kazanması gibi, biz de her paylaşımımızda ne kadar onay alacağımızı bilmeden bildirimlerimizi kontrol ederiz.

Bu durum, sosyal medyayı psikolojik olarak en güçlü pekiştirme aracına dönüştürür ve insanın sosyal onay ihtiyacıyla birleştiğinde, ortaya modern çağın görünmez bağımlılığı çıkar: beğenilme bağımlılığı.

1. Sosyal Onay İhtiyacı

İnsanın onay arayışı yalnızca sosyal medya ile başlamadı. Evrimsel olarak kabul görmek, bir gruba ait olmak hayatta kalmanın temel koşuluydu. Baumeister ve Leary (1995)’in Aidiyet Hipotezi’ne göre, insanlar başkaları tarafından kabul edilme ve beğenilme ihtiyacıyla motive olurlar.

Sosyal medya bu evrimsel mekanizmayı modern biçimde yeniden üretir:

  • Bir “beğeni”, kabiledeki onaylayıcı bakışların dijital karşılığıdır.

  • Her “beğeni”, beynimize “değerlisin, kabul ediliyorsun” mesajı gönderir.

Bu durum kısa vadede özsaygıyı artırabilir, ancak uzun vadede değerli hissetmek dışsal onaya bağımlı hale gelir. Zamanla kişi, kendi değerini değil, sosyal medyanın verdiği geri bildirimi ölçmeye başlar. Böylece özsaygı “beğenilme oranına” sabitlenir ve bu döngü, kişisel kimliğin dijital platformlarda yeniden biçimlenmesine yol açar.

2. Dopamin Döngüsü ve Dijital Ödül Mekanizması

Sosyal medyada bir paylaşım yaptığımızda, beğeni almak bizi yalnızca duygusal olarak etkilemez; beynimizde de ölçülebilir bir değişim yaratır.

Nöropsikolojik çalışmalar, “beğeni almak” gibi sosyal ödüllerin beynin ödül sistemiyle ilişkili bölgelerini, özellikle ventral tegmental alan (VTA) ve nucleus accumbens’i aktif hale getirdiğini göstermektedir (Meshi, Morawetz & Heekeren, 2013).

Bu bölgeler, yemek yemek, başarı elde etmek veya sevdiğimiz biriyle yakınlaşmak gibi doğal haz durumlarında da çalışır. Ancak dopaminin asıl görevi düşündüğümüzden farklıdır. Çoğu insan dopamini “mutluluk hormonu” olarak bilir, fakat aslında dopamin ödülü beklerken salgılanır.

Yani beğeniyi aldığımız anda değil, onu beklediğimiz aşamada beynimiz dopamin üretir. Bu da demektir ki, bir bildirim sesi duyduğumuzda hissettiğimiz o küçük heyecan, beğeninin kendisinden bile daha güçlü olabilir.

Zamanla bu beklenti hissi, bizi aynı davranışı tekrar etmeye, paylaşmaya, beklemeye, kontrol etmeye yönlendirir.

3. Beğeni Bağımlılığı: Görünmez Bir Tuzak

Beğenilme hissi, başlangıçta zararsız bir tatmin gibi görünse de zamanla bağımlılığa dönüşebilir. Bu bağımlılık bir maddeye değil, beynin ödül beklentisine yöneliktir.

Bir süre sonra kişi, her paylaşımda aynı hazzı yakalayamaz ve tolerans gelişir. Daha çok paylaşım yapmak, daha fazla etkileşim almak ister çünkü artık tatmini eskisi kadar kolay yakalayamaz.

Bu durum davranışsal bağımlılıklara çok benzer. Sürekli bildirimleri kontrol etmek, beğeni sayısını artırmaya çalışmak ya da “beğenilmediğinde” huzursuz hissetmek, bu döngünün belirtileridir.

Kişi bir noktadan sonra kendi değerini beğeni sayısıyla ölçmeye başlar. Bu da içsel dengeyi bozar; benlik değeri dışsal onaya bağlandıkça özgüven kırılganlaşır. Aslında kişi, farkında olmadan kendi kimliğini beğenilerin eline teslim eder.

4. Dijital Onayın Toplumsal Yüzü

Artık beğeniler yalnızca kişisel bir memnuniyet değil, kim olduğumuzu başkalarına gösterme haline geldi. İnsan, doğası gereği kendini başkalarıyla kıyaslayarak değerlendirir; bu, sosyal psikolog Leon Festinger (1954)’ın tanımladığı Sosyal Karşılaştırma Teorisi ile açıklanabilir.

Sosyal medyada bu mekanizma sürekli canlıdır: birinin seyahati, diğerinin bedeni ya da bir başkasının ilişkisi ekranda defalarca karşımıza çıkar. Zamanla bu görüntüler, “Başkaları benden daha iyi yaşıyor.” düşüncesini pekiştirir ve içten içe özsaygıya zarar verebilir.

Bazı araştırmalar, sosyal medya karşılaştırmalarının özellikle gençlerde kaygı, yalnızlık ve yetersizlik hissini artırdığını göstermektedir (Woods & Scott, 2016).

Bir zamanlar yalnızca iletişimi kolaylaştıran “beğen” butonu, bugün bir tür statü yarışına dönüşmüş durumda. Görünür olmak artık değerli hissetmenin koşulu gibi algılanıyor; görünmezlik ise neredeyse “değersizlik” hissiyle aynı hale geliyor.

Bu nedenle birçok kişi, farkında olmadan, kendi hayatını yaşamak yerine onu başkaları için seyirlik bir performansa dönüştürüyor.

Sonuç

Bir “beğeni”, birkaç saniyelik bir tatmin sağlar ama uzun vadede kimlik algımızı olumsuz etkileyebilir. Dijital çağın en güçlü bağımlılığı, görünürde en zararsız olana — bir kalp simgesine — dayanır.

Bu döngü, Skinner’ın deneyindeki güvercinlerle şaşırtıcı biçimde benzer: düzensiz ödüller davranışı kalıcı hale getirir. Ancak bugün fark şu ki, deney kabini artık elimizdeki telefona dönüşmüştür.

Gerçek özgürlük, ne kadar beğeni aldığımızda değil, beğenilmeden de kendimizi yeterli hissedebilme gücündedir.

Onaylanma ihtiyacımızı dijital dünyadan değil, kendi iç sesimizden beslemeyi öğrenmek, modern çağın en sessiz ama en derin direnişidir. Belki de bugünün en sağlıklı eylemi, bildirimleri susturup kendimizi yeniden duymaktır.

Kaynakça

Baumeister, R. F., & Leary, M. R. (1995). The need to belong: Desire for interpersonal attachments as a fundamental human motivation. Psychological Bulletin, 117(3), 497–529.
Festinger, L. (1954). A theory of social comparison processes. Human Relations, 7(2), 117–140.
Meshi, D., Morawetz, C., & Heekeren, H. R. (2013). Nucleus accumbens response to gains in reputation for the self relative to gains for others predicts social media use. Frontiers in Human Neuroscience, 7, 439.
Skinner, B. F. (1938). The behavior of organisms: An experimental analysis. New York, NY: Appleton-Century.
Woods, H. C., & Scott, H. (2016). #Sleepyteens: Social media use in adolescence is associated with poor sleep quality, anxiety, depression, and low self-esteem. Journal of Adolescence, 51, 41–49.

Esma Bahçivan
Esma Bahçivan
Esma Bahçivan, 2025 yılında Başkent Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden onur öğrencisi olarak mezun olmuştur. Öğrenim hayatı boyunca psikoterapi alanına yönelik çeşitli stajlara ve eğitim programlarına katılarak mesleki deneyim kazanmıştır. Bu süreçte edindiği bilgi ve becerilerle birlikte farklı sertifikalar almaya hak kazanmıştır. Klinik psikoloji alanında uzmanlaşmayı hedefleyen Esma, kaleme aldığı psikoloji temelli yazılarla bu hedefini desteklemektedir. Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) alanında kendini geliştirmeyi amaçlayan Esma, yazılarında klinik psikoloji, anksiyete ve stres yönetimi, depresyon ve duygu durum bozuklukları gibi konulara yer vermektedir. Yazarlık alanında da mesleki bilgi ve becerilerini sürekli olarak geliştirmeye devam etmekte; psikolojik farkındalığı artırmayı ve ruh sağlığına dair konuları geniş bir kitleyle paylaşmayı amaçlamaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar