Perşembe, Nisan 24, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Bağımlılıkla Mücadele: İçsel Gücün ve Yeniden Doğuşun Yolculuğu

Bağımlılık… Kimi zaman bir maddeye, kimi zaman bir kişiye, kimi zaman ise bir davranışa duyulan yoğun bağlılık hali. Toplumda sıklıkla yalnızca madde bağımlılığıyla özdeşleştirilse de bağımlılık, nörolojik kökleri olan, davranışsal ve psikolojik dinamiklerle şekillenen, kişinin bilişsel süreçlerini ve sosyal yaşamını derinden etkileyen karmaşık bir durumdur. Bu konuyu yüksek lisans tezimde çalışmak, benim için yalnızca akademik bir görev değil; aynı zamanda insan zihninin karanlık ve güçlü yanlarını anlama yolunda çıkılmış özel bir yolculuk oldu. Gelin, bağımlılık türlerini tüm yönleriyle birlikte inceleyelim.

Bağımlılığın en temelinde, beynin ödül sistemi yer alır. Özellikle dopamin isimli nörotransmitter, ödül ve haz hissiyle yakından ilişkilidir. Kişi madde kullandığında ya da bağımlılık yaratan bir davranışta bulunduğunda (kumar bağımlılığı, sosyal medya bağımlılığı), dopamin salınımı artar ve kişi kendini geçici olarak iyi hisseder. Zamanla bu etki alışkanlık haline gelir; beyin artık bu uyarımı istemeye başlar. Ancak, alınan haz miktarı giderek azalır ve daha fazlasına ihtiyaç duyulur. Bu da bağımlılığın nörolojik temelidir: Beyin, kısa süreli ödül için uzun vadeli sağlığı feda eder.

Davranışsal olarak bağımlılık, genellikle bir döngüyle ilerler: Tetikleyici bir duygu (stres, yalnızlık, boşluk hissi), ardından bağımlı olunan davranış ya da madde kullanımı, kısa süreli rahatlama ve sonrasında gelen suçluluk, pişmanlık veya fiziksel çöküş. Bu döngü, kişiyi tekrar tekrar aynı davranışı yapmaya iter. Zamanla kişi kontrolünü kaybeder, seçim hakkını kaybeder. Bu noktada artık “istemek” değil, “zorunda hissetmek” devreye girer.

Psikolojik açıdan bağımlılık, çoğu zaman bir kaçış mekanizmasıdır. Kişi, çoğu zaman kendisinden, geçmiş travmalarından, duygusal boşluklardan ya da başa çıkamadığı gerçeklerden uzaklaşmak için bir bağımlılığa tutunur. Bağımlılık, bu anlamda bir başa çıkma stratejisi gibi görünse de aslında kişinin ruhsal ihtiyaçlarını örten bir yanılsamadır. İçsel boşluk, değersizlik hissi, terk edilme korkusu gibi duygular, bağımlılığı besleyen temel duygulardır.

Bilişsel boyutta ise kişi çeşitli çarpıtmalara kapılır: “Ben onsuz yapamam”, “Bir kereden bir şey olmaz”, “Herkesin bir zayıflığı var” gibi düşünceler, bağımlılığı sürdürmeye hizmet eder. Bu düşünce kalıpları, kişinin değişim motivasyonunu azaltır ve tedaviye direnç geliştirmesine yol açar. Ayrıca, bağımlılığın getirdiği utanç ve kendine kızgınlık duyguları da bu bilişsel döngüyü güçlendirir.

Sosyal açıdan bağımlılık, yalnızlaştırıcıdır. Kişi önce ailesinden, sonra arkadaş çevresinden uzaklaşır. Sosyal destek sistemleri zayıflar, çünkü güven ilişkileri zarar görür. Toplumun damgalayıcı tutumu da kişinin içine kapanmasına ve yardım arayışını geciktirmesine neden olur. Oysa bağımlılık, bir irade zayıflığı değil, bir ruhsal kırılmanın nörobiyolojik ve davranışsal sonucudur.

Peki, bağımlılık ne zaman sona erer? Ya da bu döngü nasıl kırılır? İyileşme yolculuğunun itici gücü, kişinin kendi iç motivasyonudur. Bu nedenle bağımlılığı anlamak, yalnızca bir klinik tanıyı değil; insan olmanın en kırılgan ama aynı zamanda en güçlü halini anlamaktır. Bağımlılıkla mücadele, aynı zamanda bireyin kendiyle kurduğu ilişkiyi dönüştürmesidir. Kimi zaman geçmişteki ihmalin izlerini, kimi zaman da bastırılmış acıların sesini duyma cesareti gerektirir. Bu süreç kolay değildir; ancak her adım, kişinin kendine duyduğu saygıyı yeniden inşa eder. Küçük bir farkındalıkla başlayan değişim, zamanla büyük bir dönüşüme kapı aralayabilir.

Toplum olarak bağımlılığı yargılamadan anlayabilmek ve destek olabilmek, hem bireyler hem de gelecek kuşaklar için iyileştirici bir zemindir. Bu noktada farkındalık ve anlayış da kritik bir rol oynar. Toplumun bilinçlenmesi, bağımlılığı yalnızca kişisel bir zayıflık olarak görmek yerine, bir hastalık olarak kabul etmesini sağlar. Bu yaklaşım, bağımlı bireylerin destek almasını ve tedaviye açık hale gelmesini sağlar. Ayrıca, çevrelerinden alacakları olumlu geri bildirim, iyileşme sürecini hızlandırabilir. Yardım almak, bir zayıflık değil, gücün bir göstergesidir. Bu bağlamda, bireylerin toplumsal desteğe ve aile içi sağlıklı ilişkilerin güçlendirilmesine de büyük ihtiyaçları vardır.

Bağımlılık tedavisi bir süreçtir. Öncelikle kişinin bağımlı olduğunu kabul etmesi gerekir. Ardından, bireysel psikoterapi, grup terapileri, aile desteği ve gerekirse farmakolojik müdahalelerle yapılandırılmış bir tedavi planı uygulanır. En önemli unsur ise kişinin yalnız olmadığını hissetmesidir. Bağımlılığı yenmenin yolu, kişinin kendini yeniden tanıması, içsel kaynaklarını keşfetmesi ve hayatında anlamlı bağlar kurabilmesinden geçer. Unutulmamalı ki bağımlılık bir hastalıktır ama tedavi edilebilir bir hastalıktır. Her birey değişim kapasitesine sahiptir. Bilim, bu konuda yol göstericidir. Bağımlılıkla mücadele, bireyin kendisini yeniden keşfettiği, içsel güçünü bulduğu ve çevresiyle sağlıklı ilişkiler kurduğu bir yolculuktur. Bu süreç, yalnızca bir tedavi süreci değil, insanın kendi potansiyelini gerçekleştirme ve yeniden doğma sürecidir.

Tuba Çağır
Tuba Çağır
Klinik Psikolog Tuba Çağır, Atılım Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden İngilizce eğitimle onur öğrencisi olarak mezun olmuştur. Akademik yolculuğuna Yakın Doğu Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek Lisans programında devam etmiştir. Tez çalışmasında ergenlerde madde bağımlılığı konusuna odaklanarak Problem Odaklı Tarama Aracı’nın (POSIT) Türkçe uyarlaması, psikometrik analizi, geçerlik ve güvenilirlik çalışmalarını yürütmektedir. Lisans ve Yüksek Lisans stajlarını Hacettepe Üniversitesi Hastanesi Psikiyatri Bölümü’nde ve Çiğli Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Bölümü’nde tamamlayarak madde bağımlılığında naltrekson implant uygulaması gözlemi, psikolojik testler, psikolojik değerlendirme ve görüşme teknikleri üzerine deneyim kazanmıştır. Meslek hayatında geniş bir yelpazede deneyim kazanan Tuba Çağır, psikoterapi çalışmalarını hem ergen hem de yetişkin gruplarıyla sürdürmekte olup, daha önce özel gereksinimli bireyler ve aileleri ile psikolojik destek çalışmalarında hizmet vermiş, ardından kurucusu olduğu danışmanlık merkezinde ergen ve yetişkin danışanlarla bireysel psikoterapi süreçlerini yürütmüştür. Çeşitli psikolojik testler ve psikoterapi eğitimleri alarak psikoloji alanında kendini yenilemeye ve eğitimlerine devam etmeye önem veren Tuba Çağır, gönüllü psikolog olarak mesleki dernek bünyesinde deprem bölgelerinde sahada aktif olarak yer almıştır. Psikoloji alanındaki güncel gelişmeleri takip eden bir uzman olarak, ergen ve yetişkin danışan görmekte, bireylerin psikolojik iyi oluşlarını desteklemek amacıyla mesleki ve akademik çalışmalarını sürdürmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar