Cuma, Kasım 28, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Aynı Duyguyu Farklı Okumak: EQ Uyuşmazlığının İlişki Dinamiklerine Sessiz Etkisi

Romantik ilişkiler çoğu zaman aynı anda aynı duyguları paylaşmak üzerine kuruluymuş gibi anlatılır. Oysa günlük hayatta bu neredeyse hiç mümkün değildir. Partnerlerden biri duygularını hızlı fark eder, düzenler ve paylaşabilirken; diğeri duygusal yoğunluğu tanımakta veya ifade etmekte zorlanabilir. Bu fark dışarıdan anlaşılmaz ama içeriden ilişkiyi yavaş yavaş yeniden şekillendirir. Duygusal deneyimleri farklı işlemek savunmasızlık ya da sevgisizlik belirtisi değildir; yalnızca iki insanın duygusal ritminin aynı olmadığı anlamına gelir.

Duyguları İşleme Hızımız Aynı Değil

Duygusal zeka (EQ), duyguları tanıma, anlama, ifade etme ve düzenleme becerilerinin bütünüdür. Bazı insanlar duygusal işaretleri son derece hızlı okur; partnerinin ses tonundaki değişimi veya yüz ifadesindeki küçük bir ayrıntıyı bile bir tür “veri” gibi işler. Kimileri ise duygusal mesajları daha geç çözer, hatta bazen duygu sinyali geldiğini bile ancak olay büyüdüğünde fark eder. Bir taraf yüksek sezgiselliğiyle duygusal atmosferi çabucak kavrarken diğer taraf bu yoğunluğu anlamlandırmak için zamana ihtiyaç duyabilir.

Bu fark, çiftlerin çatışmaları ele alış biçimini doğrudan etkiler. Dökmen (2004), empati kapasitesinin ilişki içindeki yanlış anlamaları azaltmada önemli rol oynadığını ve duygusal süreçlerdeki hız farkının sıkça iletişim kazalarına yol açtığını belirtir. Bir partner, duygusunu düzenlemek için zaman isterken; diğer partner bu suskunluğu “ilgilenmiyor” gibi yorumlayabilir. Oysa bu çoğu zaman tam tersidir: kişi yanlış bir adım atmamak için geri çekiliyordur. Dolayısıyla duygusal işleme hızını anlamak, eşlerin birbirini doğru okumaları için kritik bir adımdır.

Senkron Tutmayan Duygular

İlişkilerde bir diğer kritik alan duygusal senkron, yani çiftin duygusal tempolarının birbiriyle uyumu. Çiftler her zaman “aynı duyguda” olmak zorunda değildir, fakat duygusal tempolar arası büyük farklar olduğunda yanlış atıflar hızla ortaya çıkar. Bu da ilişkide görünmez bir çatlak oluşturur.

Bir tartışma sırasında biri çözüm odaklıdır; diğeri duygusal yoğunluk nedeniyle konuşmaya hazır değildir. İlk partner geri çekilmeyi “soğukluk” olarak yorumlarken ikinci partner aslında kendini toparlamaya çalışıyordur. Bu uyumsuzluğun sürekli hale gelmesi ilişkide “sen beni anlamıyorsun” hissini besler. Günlük hayatta çok sık rastlanan bu durum, farkındalık olmadığında ilişkide güvenin sarsılmasına kadar gidebilir. Araştırmalar, empati eksikliği ve duygu düzenleme biçimleri arasındaki farkın ilişki doyumunu düşürdüğünü, çatışmaların daha çabuk tırmanmasına yol açtığını göstermektedir (Çetinkaya & Alparslan, 2011; Özbay & Şahin, 2016).

EQ’su yüksek olan partner çoğu zaman “duygusal yük taşıyıcı” rolüne girer, yani iki tarafın da duygusunu regüle etmeyi üstlenir; EQ’su düşük olan partner ise farkında olmadan ilişkinin “duygusal fren pedalı” hâline gelir. İki taraf da iyi niyetlidir ama sonuç çoğu zaman karışıklık olur. Özellikle EQ’su yüksek partnerde tükenmişlik kaçınılmaz olur; çünkü kişi hem kendi duygularını hem de partnerinin duygularını düzenlemek zorunda kalır.

Farklılık İlişkinin Çöküş Nedeni Değil

Tüm bu tablo, EQ farkının ilişkiyi bitirmesi gerektiği anlamına gelmez. Aslında farkındalık oluşturulduğunda bu farklılıkları yönetmek mümkündür. Duygusal zeka geliştirilebilir bir beceridir. Duyguların adlandırılması, ifade edilmesi, düzenlenmesi gibi temel alanlarda pratik yapmak, eşlerin birbirlerinin iç dünyasına daha net bir pencere açmasını sağlar.

İlişkide önemli olan aynı duyguyu aynı anda hissetmek değil, duygusal süreçlerin farklı işleyebileceğini kabul etmektir. Bu kabul, hem yanlış anlamaları azaltır hem de iki tarafın kendini daha rahat ifade etmesine zemin sağlar. EQ farkı, doğru okunduğunda tehdit değil; ilişkinin gelişimine katkı sunan bir çeşitliliktir.

EQ Farkından Kaynaklanan Çatışmaları Yönetmek İçin Çiftlerin Yapabilecekleri

Duygusal zeka farkını yönetebilmek için çiftlerin birlikte uygulayabileceği küçük ama etkili adımlar vardır. Öncelikle duyguları anlamlandırma pratiği yapılabilir; gün içinde hissedilen duyguyu tek bir kelimeyle ifade etmek bile çiftlerin birbirini daha net anlamasını sağlar. Düzenli, kısa ve yargısız bir “duygusal check-in” rutini oluşturmak – örneğin birkaç dakikalığına “Bugün nasıl hissediyorsun?” diye sormak – empatik doğruluğu belirgin şekilde artırır.

Yoğun anlarda kısa bir mola vermek, ortak bir sakinleşme ritüeli belirlemek veya birlikte nefes egzersizi yapmak gibi basit düzenleme adımları çatışmaların şiddetini azaltır. Bunun yanında her partnerin kendi bireysel duygu yönetim becerisi geliştirmesi de önemlidir; çünkü kendi duygusunu tanıyabilen kişi karşısındakinin duygusal sinyallerini daha doğru okur. Bu tür küçük uygulamalar, EQ farkının yarattığı gerginlikleri yumuşatır ve ilişkiye daha dayanıklı bir ritim kazandırır.

Sonuç

Duygusal zeka uyumsuzluğu, ilişkide sessizce işleyen ama güçlü etkileri olan bir dinamik olabilir. İki kişinin aynı olayı farklı hissetmesi, farklı tepki vermesi veya farklı hızlarda işlemesi doğaldır. Bu farklılık kabul gördüğünde ilişkide duygusal alan genişler; reddedildiğinde veya yanlış yorumlandığında ise çatışmalar kolayca büyür.

Çiftlerin birbirlerinin duygusal ritmine saygı duyması, ihtiyaç duyduklarında geri çekilme veya yakınlaşma ihtiyaçlarını iletişimle ifade etmesi ve duygusal zeka becerilerini geliştirmeye istekli olması ilişkiyi daha dayanıklı kılar.

Sonuç olarak, ilişkiyi sürdürülebilir yapan şey benzer olmak değil; farklılıkları birlikte taşıyabilecek bir duygusal olgunluk geliştirmektir.

Kaynakça

Çetinkaya, Ş., & Alparslan, A. M. (2011). İletişim becerilerinin duygusal zeka ile ilişkisi. Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, 4(36), 16–29.
Dökmen, Ü. (2004). İletişim Çatışmaları ve Empati. Remzi Kitabevi.
Özbay, Y., & Şahin, M. (2016). Duygu düzenleme ve ilişkisel doyum arasındaki bağlantılar. Türk Psikoloji Yazıları, 19(38), 45–57.

Zeynep Kuruca
Zeynep Kuruca
Zeynep Kuruca, Marmara Üniversitesi Psikoloji bölümünden onur derecesiyle mezun olmuştur. Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) ve Kısa Süreli Çözüm Odaklı Terapi eğitimlerini tamamlamıştır. Türk Psikologlar Derneği bünyesinde afet sonrası psikososyal müdahale çalışmalarına katılmış, çeşitli projelerde ve sahada aktif rol almıştır. Klinik becerilerini geliştirmek adına eğitimler almaya devam etmektedir. 2023 yılından itibaren psikoterapi hizmeti sunmakta, aynı zamanda bir kurumda sosyal incelemeci olarak çalışmaktadır. Psikoloji alanında gözlemlediği güncel sorunları bilimsel temelde ele alarak yazıya dökmeyi; bu yolla klinik ve sosyal psikolojiye dair bilgi üretimine katkı sunmayı hedeflemektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar