Pazartesi, Ağustos 4, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Aşkın Sonu mu, Dönüşümü mü? Uzun İlişkilerde Arzunun Evrimi

Bir ilişki başladığında, her şey büyülüdür. Göz göze gelmelerde zaman donar, dokunuşlar başka bir anlam kazanır. Arzu canlıdır, hareketlidir, yakıcıdır. Peki ama sonra ne olur?
Zamanla tutkunun yerini alışkanlık, heyecanın yerini huzur, arayışın yerini konfor alırken, arzu nereye gider? Uzun süreli ilişkilerde aşk ölür mü, yoksa başka bir şeye mi dönüşür?

Bu sorunun cevabı, psikanalizin özellikle Lacancı yaklaşımında ve çağdaş çift terapilerinde gizlidir. Aşkın ve arzunun zamana karşı nasıl şekillendiğini anlamak için biraz geçmişe, biraz da bilinçdışına doğru bir yolculuk yapmak gerekiyor.

Arzuya Dair Psikanalitik Bir Bakış

Jacques Lacan’a göre arzu, daima bir eksiklikten doğar. Tamamlanma arayışımız, bizi başkalarına çeker. Ancak paradoksal bir biçimde, birine sahip olduğumuzda, yani eksiklik tamamlandığında arzu azalır (Lacan, 1973/2015). Arzunun doğası gereği tam tatmin edilemez oluşu, uzun ilişkilerde bir çıkmaza yol açar: Partnerimiz ne kadar erişilebilir olursa, arzu o kadar silikleşir.

Dolayısıyla, uzun süreli bir ilişkide tutkunun azalması anormal değil, aslında oldukça doğaldır. Ama bu, tutkunun bittiği anlamına gelmez. Arzu, biçim değiştirir.

İlk Heyecandan Ortaklığa

İlişkilerin ilk evresi genellikle “bir olma” arzusunun güçlü olduğu, simbiotik bir dönemdir. Partnerler birbirine tutkuyla bağlanır, farklılıklar görmezden gelinir, hatta benzerlik sanrıları oluşur. Ancak zamanla gerçek kişilikler belirginleşmeye başlar. İşte bu noktada aşk, bir dönemeçten geçer.

Çift terapisti Esther Perel’e göre “arzu ile güven” arasında doğal bir gerilim vardır. Ona göre arzu, mesafeye ihtiyaç duyar. Partnerimizi tanıdıkça, aradaki gizem azalır; bu da arzunun düşmesine neden olabilir (Perel, 2006/2020). Ancak bu durum, ilişkiyi bir dostluk zeminine taşıyabilir ki bu da başka bir tür bağlılık yaratır.

Tutkuya Dönüş Var mı?

Uzun ilişkilerde tutkunun canlandırılması mümkün mü? Psikanaliz burada bir farkındalık kapısı aralar. Öncelikle, partnerin sadece “alışılmış” biri değil, her an değişen, dönüşen, kendine özgü bir birey olduğunu hatırlamak gerekir. Arzu, tanıdık olanın içinde bile gizemi görebilme kapasitesidir.

Ayrıca çiftlerin bireyselliklerini koruyabilmeleri, arzu için elzemdir. Her şeyi birlikte yapan, bireysel alan bırakmayan ilişkilerde tutku boğulur. Lacan’ın da söylediği gibi, “Aşk, arzunun maskesi olabilir” (Lacan, 1973/2015). Bu nedenle aşkın samimi ama sıkıştırıcı kolları içinde arzu zamanla kaybolabilir. Oysa arzu, mesafe ve merakla beslenir.

Günlük Hayatta Arzuyu Canlandırmak İçin Öneriler

Uzun süreli ilişkilerde arzunun sönmesi, çoğu zaman bir son değil, ilişkide yeni bir evreye geçişin işaretidir. Bu geçişi sağlıklı bir şekilde yaşayabilmek ve arzuyu canlı tutabilmek için çiftlerin bilinçli olarak ilişkiye yatırım yapmaları gerekir. İşte hem psikanalitik bakış açısıyla uyumlu, hem de günlük yaşamda kolayca uygulanabilir bazı öneriler:

1. Kendinize Alan Tanıyın
Arzu, birbirini sürekli gören iki kişi arasında değil, arada hafif bir mesafe kalan ilişkilerde nefes alır. Kişisel alanlara saygı duymak, partnerinize yeniden dışarıdan bakabilme şansı tanır. Ayrı geçirilen zamanlar, özlem duygusunu ve merakı yeniden canlandırır.

2. Partnerinizi Yeniden Keşfedin
İlişkide yıllar geçtikçe, karşımızdaki kişiyi “zaten tanıyoruz” sanırız. Oysa herkes zamanla değişir. Partnerinize yeni sorular sorun, birlikte farklı konular üzerine sohbet edin. Onun değişen hayallerini, korkularını, yönelimlerini merak edin.

3. Rutine Küçük Kesintiler Ekleyin
Arzunun düşmanı sıradanlıktır, ancak bunu kırmak için büyük jestlere gerek yoktur. Yatak odasını farklı bir şekilde düzenlemek, birlikte yeni bir müzik listesi oluşturmak, haftada bir “yalnızca ikimizin gecesi” planlamak gibi küçük değişiklikler, ilişkiye yeni bir soluk getirebilir.

4. Cinselliği Tekrar Tanımlayın
Cinsellik sadece birleşme değil; dokunmak, bakmak, yakın temasta bulunmak, birlikte gülmek, birlikte susabilmektir. Fiziksel teması sadece “seks” ile sınırlı görmeden, şefkatli dokunuşların, karşılıklı bakışların ve gündelik tensel temasın da ilişkiye duygu kattığını unutmayın.

5. Arzularınızı Konuşun, Susturmayın
Çiftler arasında “zaten anlıyor” beklentisi yerine açık ve meraklı bir iletişim kurulmalıdır. Arzular, fanteziler, korkular konuşuldukça yakınlık artar. Konuşmak, hem duygusal hem fiziksel temasın kalitesini derinleştirir.

6. Birlikte Yeni Şeyler Deneyin
İlk zamanlardaki heyecan, genellikle birlikte yaşanan ilk deneyimlerden beslenir. Bu nedenle, birlikte yeni yerlere gitmek, yeni tatlar denemek, bir kursa yazılmak ya da birlikte yaratıcı bir şeyler üretmek, ilişkiye yeniden enerji katabilir.

Arzu, zamanla kendiliğinden solan bir duygu değildir; onun şekli değişir, sesi bazen kısılır, bazen geri çekilir ama tamamen yok olmaz. Psikanaliz bize gösterir ki, uzun ilişkilerde yaşanan arzunun azalması bir son değil, başka bir düzeye geçiştir. Bu düzeyde arzu, dışsal uyarandan çok içsel bir farkındalıkla beslenir.

Partnerinizi her gün yeniden görmek, onunla tanışmaya devam etmek ve birlikte dönüşmeyi seçmek… İşte uzun ilişkilerde arzunun yeniden doğması, bu emek ve niyetle mümkündür. Aşk ilk bakışla başlar; ama gerçek yakınlık, tekrar tekrar bakabilme cesaretiyle büyür.

Unutmayalım: Arzu, her ilişkinin içindeki yaratıcı enerji kaynağıdır. Onu yaşatmak, sadece duygusal değil, varoluşsal bir eylemdir. Çünkü arzu sadece ilişkiyi değil, kendimizi de canlı tutar.

Kaynakça

Lacan, J. (2015). Psikanalizin Dört Temel Kavramı (A. Çavdar, Çev.). İstanbul: Metis Yayınları. (Orijinal eser 1973)
Perel, E. (2020). Evlilik ve Tutku: Evliliği Canlı Tutmak (E. Gönen, Çev.). İstanbul: Metis Yayınları. (Orijinal eser 2006)

Gülsüm Gölmez
Gülsüm Gölmez
Psikolojik danışmanlık yolculuğuna Düzce Üniversitesi’nde başlayan Gülsüm Gölmez, 11 yıllık öğretmenlik deneyiminin ardından son 2 yıldır aktif olarak psikolojik danışmanlık yapmaktadır. Özellikle çiftler, aileler ve ebeveynlerle çalışan bir uzmandır; çocuk gelişimi, oyun terapisi ve ilişkiler alanında derinleşmiştir. Psikolojiyi kalpten kalbe aktarılan bir dile dönüştürmeyi, bilgiyi paylaşarak çoğaltmayı hayat amacı olarak benimsemektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar