Pazar, Ekim 12, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Akrazya: Başlamanın Psikolojisi

Erteleme davranışı dışarıdan bakıldığında çoğu zaman tembellik gibi etiketlenebilir; oysa içeride duyguların yönettiği bir süreç çalışır. Örneğin, başlamanız gereken dosyayı açtığınız anda beden gerilir, kalp hızlanır ve değerlendirilecek olma ihtimali zihni tetikler. Zihin bu gerginliği hızla azaltmak ister ve “bir kahve”, “iki dakika sosyal medya” gibi küçük kaçışlar önerir.
Bu kısa molalar uzadıkça suçluluk duygusu hissedilebilir; suçluluk yeni bir kaçışı doğurur ve çıkmaz bir döngü oluşur. Bu yüzden mesele çoğunlukla zamanı yönetmek değil, o anda yükselen duyguyu yönetmektir.

Antik Yunan’ın “akrazya” dediği tam olarak budur: Yararlı olduğunu bildiğimiz işi yapamamak. Modern psikoloji bu durumu “şimdiki ben” ile “gelecekteki ben” arasındaki çatışma olarak açıklar. Şimdiki ben gerginliği hemen azaltmak ister; bunun bedelini gelecekteki ben daha yüksek stres ve birikmiş işle öder. Zihin burada sistematik bir yanlılık gösterir: Bugünkü rahatlamayı olduğundan değerli, yarının yükünü ise olduğundan hafif görür.
Kısa vadeyi abartıp uzun vadeyi küçümsemek, ertelemenin mekanizmasıdır.

Mükemmeliyetçilik ve Akrazya İlişkisi

Bu işleyişi besleyen önemli bir etken de mükemmeliyetçiliktir. İnsanlar çoğu zaman mükemmel yapacaklarına inandıkları için değil, mükemmel olamayacaklarından korktukları için bir işi yapmakta gecikir. Zihindeki standartlar büyüdükçe başlamak zorlaşır; ilk cümle gözümüzde gereğinden büyük bir meseleye dönüşür.
John Perry’nin “Erteleme Sanatı” kitabında anlattığı “yapısal ertelemecilik” kavramı bu tabloyu netleştirir: En önemli görevi erteler, daha küçük ve risksiz işlere yöneliriz. Böylece meşgul görünürken asıl iş yerinde kalır; amaç işi bitirmek değil, kaygıyı düşürmek—yani duyguyu kontrol altına almaktır.

Ertelemenin Duygusal Mantığı

Ertelemenin duygusal mantığı da bu noktada daha anlaşılır hale gelir. İnsanın doğası keyif vereni öne çekip rahatsız ediciyi itmeye eğilimlidir. Belirsizlik, eleştirilme ihtimali ve “yetersizim” korkusu gibi rahatsız edici durumları düşündükçe zihin “şimdilik uzak dur, sonra bakarız” der.
Bu kaçış kısa süreli rahatlama sağlar; ancak bu rahatlama suçluluğu, suçluluk yeni kaçışları doğurur. Bu bir karakter kusuru değil; kısa vadeye aşırı odaklanma hatasıdır. Bu hata fark edilmezse hedefler aksar, sonucunda özsaygı zedelenir ve iş yükü artar.

Çözüm: Duygusal Farkındalık ve Küçük Adımlar

Peki çözüm nedir? Buradaki kritik nokta iradeyi zorlamak değil; duygusal farkındalık geliştirmektir.
“Şu an eleştirilmekten çekiniyorum” ya da “belirsizlik beni geriyor” demek, duyguları fark etmeye alan açar ve bedenin sakinleşmesine fırsat verir. Bu aralıkta görevi sadeleştirmek de işe yarar: “Makale yaz” yerine “girişe 120 kelime yazmak” çok daha yapılabilir hale gelir.
Somut adım atıldığında beyin bunu “ilerleme var” diye kaydeder; kaygı azalır, öz-yeterlilik artar ve devam etmek kolaylaşır.

Motivasyonun Doğası: Eylem Önce Gelir

Tabii bu noktada motivasyonun işleyişini doğru anlamak da önemlidir. Motivasyon çoğu gün eylemin sebebi değil, sonucudur. Yani motivasyon bir işe başlamadan önce gelmez, bir işi tamamladıkça gelir.
Dolayısıyla “Motivasyon gelsin, başlarım” bekleyişi süreci uzatır; oysa beş dakikalık bir zamanlayıcı kurup “kusurlu ilk taslak” üretmek iyi bir başlangıç noktasıdır.
Kusura izin vermek başlamayı kolaylaştırır; beş dakika bazen ona çıkar, bazen beşte kalır, ama her durumda ortaya somut bir şey çıkar. Bitmiş kusurlu bir paragraf, bitmemiş kusursuz bir hayalden daha değerlidir; çünkü ivme sağlar.

Başlangıç Ritüeli ve Davranış Planı

Bu yaklaşımı günlük rutininize basitçe entegre edebilirsiniz. Önce kısa bir başlangıç ritüeli belirleyin: masaya oturun, dosyayı açın, başlığı yazın.
Ardından ortamı düzenleyin: telefon başka odada kalsın, tek sekme açık kalsın, bildirimleri kapatın.
Son olarak net bir uygulama planı kurun: “Saat 09.00’da masada, girişe 120 kelime.”
Bu bir niyet değil; davranışı başlatan tetikleyici bir cümledir.
Rutin, çevre ve plan birbirini besler ve başlama anını güvenli, tekrar edilebilir hale getirir.

İlerlemeyi Görünür Kılmak

İlerlemeyi görünür kılmak bu yapının doğal parçasıdır. Küçük adımları not etmek, gün sonunda kısa bir “yapıldı listesi” tutmak ya da takvimi işaretlemek beyni ödüllendirir ve erteleme davranışını ilerlemeye çevirir.
Birkaç gün üst üste biriken bu küçük adımlar “bugün hiçbir şey yapmadım” yanılgısını kırar, kişinin kendisine olan güvenini toparlar. İlerleme görünür olduğunda yeniden başlamak daha az dirençle olur, yani kolaylaşır.

Zor Günlerde Minimum Uygulanabilir İlerleme

Elbette zor günler olacaktır. Bu günlerde “minimum uygulanabilir ilerleme”yi devreye sokabilirsiniz: bir paragraf taslağı, kısa bir kaynakça kontrolü ya da tek bir görsel seçimi gibi küçük ama net hedefler belirleyin.
Bu, tutarlılığı korur ve ivmeyi ayakta tutar.
Kısa bir yürüyüş, iki dakikalık nefes egzersizi ya da basit bir esneme de sinir sistemini dengeler ve bu küçük adımı atmayı kolaylaştırır. Böylece kötü günlerde düzen bozulmaz; sadece iş yükü azalır.

Sonuç: Akrazya Düğümünü Çözmek

Toparlayalım: Erteleme davranışı bir kişinin yetersizliğiyle ilgili bir kusur değil; duygularının uyarısıdır. Mesajı nettir: “Duygu ağır; görevi sadeleştir.”
Duyguyu adlandırın, görevi somutlaştırın, beş dakikalık bir başlangıçla ivme yaratın ve küçük ilerlemeleri kaydedin.
Bu halkalar birleştiğinde “şimdiki ben” ile “gelecekteki ben” arasındaki gerilim azalır; başlamak istisna olmaktan çıkar, tekrarlayan bir alışkanlığa dönüşür.
Bugün beş dakika, yarın bir cümle derken akrazya düğümü çözülür ve çalışma, yönetilebilir adımların akışına oturur.

Filiz Çakmakcı
Filiz Çakmakcı
Filiz Çakmakcı, Bahçeşehir Üniversitesi Psikoloji lisansını yüksek onur derecesiyle tamamlamış ve Bournemouth University’de Klinik Psikoloji yüksek lisansını bitirmiştir. British Psychological Society (BPS) Graduate Membership’e sahiptir. BACP (British Association for Counselling and Psychotherapy) akreditasyon sürecine yönelik olarak, London Metropolitan University’de Counselling and Psychotherapy (MSc) programına Eylül 2025’te başlayacaktır. Klinik yaklaşımı Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) temellidir. Çalışmalar; ortak bir klinik formülasyon, net ve ölçülebilir hedefler, seans içi alıştırmalar ve seans dışı aktarım görevleri üzerine yapılandırılır. Çiftlerle çalışmada Gottman Çift Terapisi ilkeleri, çocuklarla çalışmada ise Deneyimsel Oyun Terapisi teknikleri entegre edilir. Müdahaleler yaş/gelişim düzeyi, ilişki dinamiği ve klinik ihtiyaçlara göre uyarlanır. Tüm süreç, kanıta dayalı uygulamalar, etik çerçeve ve düzenli geribildirimle sürdürülür. Londra’daki özel klinikte ve çevrim içi platformlarda Türkçe ve İngilizce terapi hizmeti sunmaktadır. Odak alanları arasında depresyon, anksiyete bozuklukları, travma sonrası zorlanmalar ile aile ve ilişki sorunları yer almaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar