Pazar, Kasım 9, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

“Aferin” Uğruna Kaybolan Benlik

Sevgi mi, Başarı mı?

Birçok çocuk, ailesinden sevgi ve onay görebilmek için kendi benliğini, isteklerini ve hatta hayallerini feda eder. Özellikle Türkiye gibi başarı odaklı toplumlarda, çocuklar çoğu zaman “iyi evlat” olmanın notlarla, meslek seçimleriyle veya toplumsal statüyle ölçüldüğüne inanarak büyürler. Bu durum, bireyin koşullu sevgi kavramı ile erken yaşta tanışmasına neden olur. Sevgi, bir ödül gibi verildiğinde; çocuk, “ben olduğum için değil, başardığım için seviliyorum” mesajını içselleştirir.

Koşullu Kabul ve Kimlik Gelişimi

Carl Rogers’a göre bireyin sağlıklı bir benlik geliştirebilmesi, “koşulsuz kabul”e bağlıdır. Ancak birçok aile, sevgisini çocuğun davranışına bağlayarak farkında olmadan kimlik gelişimini sekteye uğratır (Rogers, 1961).
Çocuk, ailesinin beklentilerini karşılamadığında dışlanma ya da hayal kırıklığına uğrama korkusuyla kendi benliğini bastırır. Bu durum, uzun vadede “sahte benlik” oluşumuna zemin hazırlar (Winnicott, 1960). Sahte benlik, çocuğun kendi arzularını değil, ebeveyninin görmek istediği kişiyi yaşatmasıyla ortaya çıkar.

Aile İdeallerinin Gölgesinde: Meslek Seçimi ve Başarı Baskısı

“Ailem mutlu olsun diye o bölümü seçtim” ya da “Onları gururlandırmamı istiyorlar” cümleleri, koşullu sevginin en görünür biçimlerinden biridir.
Ryan ve Deci’nin (2000) öz-belirleme kuramına (Self-Determination Theory) göre, bireyin psikolojik iyi oluşu, otonomi (özgürlük), yeterlik ve aidiyet ihtiyaçlarının karşılanmasıyla mümkündür. Ailelerin bu ihtiyaçlara ket vurması — örneğin çocuğun kendi ilgi alanı dışında bir mesleğe yönlendirilmesi — içsel motivasyon kaybına ve yaşam doyumunun azalmasına neden olur.
Bu tür çocuklar, “istediklerini başardım ama mutlu değilim” cümlesini sıklıkla dile getirirler. Çünkü başarı, artık bir özgürlük değil; sevgiyi kaybetmemek için verilen bir mücadeleye dönüşmüştür. Oysa başarının ne demek olduğunu tam anlamıyla hiçbir zaman öğrenememişlerdir.

Sevginin Sınırında: Onaylanma İhtiyacı ve Yetişkinlikteki İzleri

Koşullu sevgiyle büyüyen bireyler, yetişkinlikte de dışsal onaya bağımlı hale gelir. Ailesinden göremediği onayı, romantik ilişkilerde, iş yerinde ya da sosyal çevresinde arar.
Bu durum, “people-pleasing” (herkesi memnun etme) davranışına, yüksek kaygı düzeyine ve düşük öz-değer algısına yol açabilir (Assor, Roth & Deci, 2004).
Yani kişi, kendi kararlarından emin olamaz çünkü içsel bir “ebeveyn sesi” sürekli şunu fısıldar: “Bu yaptığım onları mutlu edecek mi?”
Sonuç olarak birey, özgür seçimler yaptığını sansa da hâlâ çocukluğundaki “yaranma döngüsü” içinde yaşamaktadır.

Psikolojik Sonuçlar: Görünmez Yara

Aileye yaranamamanın yarattığı duygusal yük, yalnızca çocukluk dönemini değil, tüm yaşam döngüsünü etkiler.
Araştırmalar, koşullu ebeveyn sevgisinin yetişkinlikte depresyon, anksiyete ve mükemmeliyetçilikle ilişkili olduğunu göstermektedir (Soenens et al., 2010).
Birey, sürekli “yeterince iyi miyim?” sorusuyla yaşar; hata yapma korkusu nedeniyle risk almaktan, hatta kendini ifade etmekten kaçınır. Bu içsel çatışma, bir süre sonra duygusal tükenmişliğe ve benlik yabancılaşmasına dönüşür.

Sonuç: Sevginin Şartı Olmaz

Aile sevgisi, çocuğun psikolojik güvenliğinin temelidir. Ancak bu sevgi koşullara bağlandığında, çocuklar sevgiyi hak etmek için çabalar; oysa sevgi, kazanılan değil verilen bir duygudur.
Ebeveynlerin görevi, çocuklarını kendi eksiklerini tamamlayacak bireyler olarak değil, kendi potansiyellerini gerçekleştirebilecek özgür varlıklar olarak görmektir. Çünkü hiçbir başarı, bir çocuğun sevilme ihtiyacının yerini tutamaz.
Ailelerin unutmaması gereken en temel gerçek şudur: “Başarı, beklentilere uymakta değil, kendi yolunu çizebilme cesaretindedir.”

Kaynakça

Assor, A., Roth, G., & Deci, E. L. (2004). The Emotional Costs of Parents’ Conditional Regard: A Self-Determination Theory Analysis. Journal of Personality, 72(1), 47–88.
Rogers, C. (1961). On Becoming a Person. Houghton Mifflin.
Ryan, R. M., & Deci, E. L. (2000). Self-Determination Theory and the Facilitation of Intrinsic Motivation, Social Development, and Well-Being. American Psychologist, 55(1), 68–78.
Soenens, B., Vansteenkiste, M., Luyten, P., Duriez, B., & Goossens, L. (2010). Maladaptive Perfectionism as an Intervening Variable between Parental Psychological Control and Adolescent Depressive Symptoms. Journal of Family Psychology, 24(3), 358–365.
Winnicott, D. W. (1960). Ego Distortion in Terms of True and False Self.

Ayşe Büşra Tataroğlu
Ayşe Büşra Tataroğlu
Ayşe Büşra Tataroğlu, psikoloji bölümünden bölüm birincisi olarak mezun olmuş; BDT, ACT ve Şema Terapi uygulayıcı sertifikalarıyla birlikte farklı kurumlarda edindiği deneyimlerle mesleki birikimini geliştirmiş bir psikologdur. Eğitim ve uygulama süreçlerinde bireysel danışmanlık, grup çalışmaları, kişisel gelişim ve psikolojik destek alanlarında deneyim kazanmıştır. Bilgiyi anlaşılır ve yenilikçi bir bakış açısıyla aktarmaya önem vererek, bireylerin ruh sağlığını desteklemenin ötesinde psikoloji alanında fark yaratmayı ve yeni yollar geliştirmeyi amaçlamaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar