Yaygın anksiyete bozukluğu, çoğu ruhsal rahatsızlıkta karşılaştığımız bir problemdir (Özakkaş, 2014) ve insanlar üzerinde ruhsal ve fizyolojik belirtiler başta olmak üzere birçok rahatsız edici etkiye sahiptir. Ruhsal belirtilerine değinecek olursak, konsantrasyon problemleri, uyku sorunları, yerinde duramama ve hafızanın karışması gibi birçok sonuç sayılabilmektedir. Fizyolojik etkiler ise kas geriliminin artması ve sempatik sinir sisteminin olağandışı yoğunlaşmasıyla ortaya çıkan yutkunma sorunları, ağız kuruması, bağırsak aktivitesinin olağandışı hareketleri (azalması veya artması), çarpıntı ve ereksiyon problemleri gibi birçok rahatsız edici etkidir.
Yaygın anksiyete bozukluğu, çok sık görülebilen ve yeterince tanımlanamayan bir bozukluktur. 20. yüzyılın sonlarında DSM-3’te farklı bir tanı sınıfı olarak tanınmıştır. Diğer anksiyete bozukluklarının kriterlerine uymayan bireylerde düşünülebilmektedir. Depresyon ve diğer anksiyete bozuklukları açısından bir risk faktörü haline gelmektedir. Fizyolojik ve ruhsal belirtilerle kendini gösteren yaygın anksiyete bozukluğu konsantrasyon problemleri, korkuyla seyreden beklenti ve huzursuzluk hissiyatı gibi psikolojik problemlerin hakimiyetinde yaşanmaktadır. Bu rahatsızlığa sahip bireyler belirtilerin çoğunu genellikle yaşamları boyunca hissedebilmekte ve bu duruma bir şekilde alışılmış hissedebilmektedirler.
Tekrarlı kaygılı ruh haliyle birlikte fizyolojik belirtiler de yaşanmaktadır. Fizyolojik belirtiler otonom sinir sistemindeki yoğunluk ve kas sisteminde yaşanan gerginliklerden temel almaktadır. Genellikle bu rahatsızlığa sahip bireyler psikolojik semptomlardan daha çok fizyolojik semptomlarla sağlık sistemine başvurmaktadır. Bu rahatsızlığın belirtileri dönem dönem alevlenip (artış gösterip) sönmektedir (azalmaktadır). Toplumda görülme sıklığı (prevalans) ortalama %5,8 olarak düşünülebilmektedir (Roy-Byrne & Wagner, 2004). Yapılan çalışmalara göre bu rahatsızlığın kadınlarda görülme olasılığı erkeklere göre daha yüksektir. Kadınların yaşamlarında karşılaştıkları olumsuzluklara erkeklere göre daha duyarlı olması ve menstrüasyon dönemlerinde yaşadıkları hormonal ve psikolojik problemler sebebiyle daha çok etkileniyor olmaları düşünülmektedir.
Yaygın anksiyete bozukluğuna çoğu zaman başka bir rahatsızlık eşlik etmektedir. Yaygın anksiyete bozukluğu semptomlarının bireyin genel sağlık durumunu olumsuz etkilemesi, bu duruma sebep olan en önemli faktörlerden biri olarak değerlendirilebilir. Yapılan çalışmalara bakıldığında yaygın kaygı bozukluğu rahatsızlığıyla birinci eksen psikiyatrik bozuklukları için %81’e varan komorbidite oranları (beraber görülme oranı) görülebilmektedir (Stein, 2004). Yaygın anksiyete bozukluğu tekrarlayıcı ve kronik bir şekilde sürmektedir. Genel olarak çoğu ruh sağlığı rahatsızlıklarında süreç, bir önceki rahatsızlık sürecinin nasıl geçtiğine göre tahmin edilebilmektedir; bu durumu yaygın anksiyete bozukluğu için de söyleyebilmek mümkündür. Önceki tedavi sürecinde yaşanan olumsuzluklar, kötü prognoza bir işaret olarak düşünülmektedir. Yaşanan olumsuz semptomların süreleri ve yarattığı etkiler (şiddeti) arttıkça prognoz da o derece kötüleşecektir.
Diğer anksiyete bozukluklarıyla birlikte değerlendirildiğinde, en kötü prognoz yaygın kaygı bozukluğunda görülmektedir (Kessler, 1999). Özellikle de bir başka psikolojik rahatsızlıkla birlikte görülen yaygın kaygı bozukluklarında prognoz daha da kötüye gitmektedir. Görülme oranlarının kadınlarda daha fazla olmasına karşın, cinsiyetin hastalığın prognozu üzerinde anlamlı bir etkisi bulunmamaktadır (Howell, 2001). Bu rahatsızlığın görülmeye başlamasının erken yaşlarda olması bireyi kariyer planlamalarında, sosyalleşme arzusunda ve akademik başarı anlamında olumsuz etkileyebilmektedir. Aile tutumları, romantik ilişkiler ve sosyalliğin ne derece gerçekleşebildiği gibi faktörlerin de bu rahatsızlığın prognozunda etkili olduğu görülmektedir.
Başa Çıkma Yöntemleri
Genel olarak bu rahatsızlığa sahip bireylere; tedavi edilebilir bir problem olduğu, başa çıkma stratejileri ve bu rahatsızlığın doğası ile ilgili bilgilendirmelerde bulunulmalıdır (Nutt, 2001). Tedavi aşamasında bireyde endişe ve kaygının azaltılması ve kaygıya rağmen yaşamına normal şekilde devam edebilmesini artırmak hedeflenebilmektedir (Sevinçok, 2007). Bireyin duygusal ve ruhsal durumları, eşlik eden bilişleri ve tepkileri incelenmeli; otonom ve kas sistemlerindeki belirtilerin düzeyleri ve uyarılma dereceleri gibi faktörler değerlendirilmelidir.
Psikolojik düzenlemeler, bireye güven verme, fizyolojik belirtilerin ortaya çıkışının açıklanması ve çatışmaların değerlendirilmesini içermektedir. Bu rahatsızlığın klinik seyri düşünüldüğünde baş etme mekanizmalarının kazanımıyla ilaç kullanımının azaltılması bireye ve topluma yarattığı maliyeti düşürmektedir. Fakat yalnızca psikolojik kazanımlar ve tedaviler değil, farmakolojik tedavilerin de gerçekleştirilmesi; hekim tarafından gerek görülüyorsa ilaç kullanımının da göz ardı edilmemesi gerekmektedir.
Bireyde kaygıyı yaratan durumun üzerine tedavi başında gidilmesi, olumsuz sonuçlanarak kaygıyı artırabilmektedir. Bu sebeple başlarda klinisyenin bireyde kaygıyı oluşturan dışsal faktörlere değinerek, rahatsızlığa sahip bireyin ve çevresinin de yardımları ile çevreyi düzenlemesi sağlanmalıdır (Tedavi tekniklerine derinlemesine değinilmesi bu yazının konusu olmadığından genel bilgilere değinilerek verilmiştir).
Sonuç
Literatürdeki mevcut araştırmalar, yaygın anksiyete bozukluğu prognozunun kötü olduğunu göstermektedir. Bu rahatsızlığın yüksek komorbidite oranlarına sahip olması hem tanı hem de tedavi sürecinde multidisipliner bir yaklaşımı gerekli kılmaktadır. Klinik seyri incelendiğinde, kötü prognozla ilişkilendirilen birçok faktörün varlığı; bu rahatsızlığın tedavi edilmediği ya da uygun müdahalelerle desteklenmediği durumlarda daha da kronikleşebileceğini göstermektedir. Bu rahatsızlığın anksiyete bozuklukları tanı kategorisinde bir alt kategori olarak eklenmesi, tanınırlığını ve dikkat edilme düzeyini artırmıştır. Bu sebeple rahatsızlıkta erken tanı ve tedavi imkanlarını artırmıştır.
Üzerine yapılacak yeni çalışmalar ve başa çıkma stratejilerinin rahatsızlığa sahip bireylere kazandırılması, gelecekte yapılacak araştırmalarda prognozun olumlu yöne evrilebileceğini düşündürmektedir. Başa çıkma stratejileri, genel olarak psikoeğitim, bireysel terapi teknikleri ve hekim gerekli gördüğünde farmakolojik ilaç kullanımının beraber yürütülmesi olarak sıralanabilir. Bireyin semptomları tanıması, fizyolojik belirtileri anlamlandırabilmesi ve içsel çatışmalarla başa çıkabilme becerileri kazanması; sadece bireysel iyilik hali açısından değil, toplumsal işlevsellik açısından da büyük öneme sahiptir. Bu nedenle, bu rahatsızlığın erken tanısı, bütüncül tedavi yaklaşımları ve bireyin yaşam alanlarının desteklenmesi, bu ruhsal bozuklukla etkili mücadele açısından temel gerekliliklerden biri olarak görülmektedir.
Yaygın Anksiyete Bozukluğu DSM-V Tanı Kriterleri
A.
En az 6 ay süreyle, çeşitli olaylar ya da etkinlikler (örneğin, işte ya da okulda başarı gösterme)
hakkında, aşırı kaygı ve kuruntu (anksiyete beklentisi) duyma; çoğu gün bu durumun
yaşanması.
B.
Kişi, kaygısını denetim altına almakta zorlanır.
C.
Anksiyete ve kuruntu aşağıdaki altı belirtiden en az üçüyle birlikte bulunur (çocuklarda
sadece bir belirtinin olması yeterlidir):
1. Huzursuzluk ya da aşırı tedirginlikte olma (gergin olma)
2. Kolay yorulma
3. Odaklanma güçlüğü ya da zihnin boşalması
4. İrritabilite (çabuk sinirlenme)
5. Kas gerginliği
6. Uyku bozukluğu (uykuya dalmakta güçlük, uykunun sürdürülmesinde zorluk ya da
dinlendirici olmayan uyku)
D.
Kaygı, kuruntu ya da fiziksel belirtiler, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal,
mesleki alanlarda ya da diğer önemli işlevsellik alanlarında bozulmaya neden olur.
E.
Bu bozukluk, bir maddenin (örneğin kötüye kullanılan bir madde, bir ilaç) ya da başka bir
sağlık durumunun (örneğin hipertiroidi) fizyolojik etkilerine bağlı değildir.
F.
Bu bozukluk başka bir ruhsal bozuklukla daha iyi açıklanamaz (örneğin panik bozukluğu,
obsesif kompulsif bozukluk, sosyal fobi gibi diğer anksiyete bozuklukları).
Kaynakça
American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and statistical manual of mental
disorders (5th ed.). American Psychiatric Publishing
Balcıoğlu, İ., & Ünsalver, B. (2006). Yaygın anksiyete bozukluğu: epidemiyoloji, prognoz ve
farmakolojik olmayan tedaviler. Cerrahpaşa Tıp Dergisi, 37(3), 115-120.
Howell, H. B., Brawman-Mintzer, O., Monnier, J., & Yonkers, K. A. (2001). Generalized
anxiety disorder in women. Psychiatr Clin North Am, 24, 165-178.
Kessler, R. C., DuPont, R. L., Berglund, P., & Wittchen, H. U. (1999). Impairment in pure and
comorbid generalized anxiety disorder and major depression at 12 months in two national
surveys. Am J Psychiatry, 156, 1915-1923.
Murray, B. Stein. (2004). Public health perspectives on generalized anxiety disorder. J Clin
Psychiatry, 65, 3-7.
Nutt, D., Argyropoulos, S., & Forshall, S. (2001). Generalized Anxiety Disorder: Diagnosis,
Treatment and Its Relationship to Other Anxiety Disorders. London: Martin Dunitz. pp.
11–26.
Özakkaş, T. (2014). Anksiyete bozuklukları ve tedavisi.
Roy-Byrne, P. P., & Wagner, A. (2004). Primary care perspectives on generalized anxiety
disorder. J Clin Psychiatry, 65, 20-26.
Sevinçok, L. (2007). Yaygın anksiyete bozukluğunun nörobiyolojisi. Klinik Psikiyatri, 10(5),
3-12.