Tanı Kriterleri ve Önemi
İnsan hayatını idame ettirebilmesi için nefes almak kadar doğal bir ihtiyaç olan yemek yemek, herkes için aynı şekilde basit bir anlam taşımamaktadır. Yeme bozukluğu, yeme davranışının farklı şekilde bozulmasına bağlı olarak, pek çok faktörün etkilediği bir psikolojik rahatsızlıktır (Jacobi, Morris ve Zwaan, 2004; Fairburn, Cooper, Doll, O’Connor ve Palmer, 2013).
The Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders (DSM-V)’e göre yeme bozuklukları, Pika, Geri Çıkarma (Geviş Getirme), Anoreksiya Nervoza, Bulimiya Nervoza, Tıkınırcasına Yeme Bozukluğu, Kaçıngan Kısıtlı Yiyecek Alım Bozukluğu, Tanımlanmış Diğer Bir Yeme Bozukluğu, Tanımlanmamış Beslenme ve Yeme Bozukluğu gibi başlıklara ayrılır.
Yeme bozukluklarından belki de en çok bilineni anoreksiya nervozadır. Birçok tanı kriteri ve iki alt başlık içeren psikolojik bir bozukluktur. DSM-V tanı kriterlerine göre kişi:
-
Önemli ölçüde düşük vücut ağırlığı (vücut kitle indeksi (VKİ) referans alınabilir, ancak diğer değişkenler (yaş, hastalık geçmişi) de göz önünde bulundurulmalıdır.)
-
Şişmanlama ya da kilo almaya yönelik aşırı korku ve buna yönelik yapılan egzersizler
-
Vücut ağırlığına yönelik algıda ciddi bozulma olması
Anoreksiya nervozanın iki alt tipi bulunmaktadır:
-
Kısıtlayıcı tip: Bu tipte sıkı diyetler ve ağır sporlar yaparak vücut ağırlığında ciddi düşüş sağlama vardır.
-
Tıkınırcasına yiyen/çıkaran tip: Bu tip, son üç ay içerisinde tekrarlayan tıkınırcasına yemek yeme veya çıkarma (kusma ve çeşitli ishal ilaçlarının kullanımı) dönemlerini içerir.
Anoreksiya nervoza, ortaya çıkışı açısından psikolojik, toplumsal, ailesel, biyolojik, genetik faktörleri ayrıca cinsel travma öyküsü faktörlerini içerebilen; oldukça karışık ve çalışılırken kişisel farklılıkları göz ardı etmeyecek şekilde değerlendirilmesi gereken süreçler içeren, yüksek ölüm oranına sahip ciddi bir psikiyatrik rahatsızlıktır.
Anoreksiya Nervoza ve Toplumsal Baskı
Anoreksiya nervoza hastaları genellikle fiziksel görünümleri sebebiyle kolayca tanılanabilir, ayrıca etiketlenebilir. Bu noktada toplumun bakış açısı önemli bir rol oynamaktadır.
Özellikle medyanın ilerlemesiyle beraber kişilerin beden algıları üzerindeki hoşnutsuzluğun etkisi olduğu bulunmuştur. Bununla beraber “kusursuz vücut” kavramı yüceltilmiş ve özellikle sanayileşmiş toplumlarda daha çok görüldüğü ortaya koyulmuştur.
Çeşitli kültürlerdeki oranı değişiklik gösterse de yeme bozukluğu evrensel bir sorundur ve özellikle 1900’lerle birlikte kadınların zayıflığı yüceltmesi ve gelen toplumsal baskılarla beraber yeme bozukluğunun geliştirilme olasılığını arttırdığı görülmektedir.
Toplumun rolünü ortaya koyan bir diğer çalışmada, kadınların zayıf olması gerektiği algısı kadınları risk grubuna sokarak sosyokültürel bir baskı oluşturmuştur. Bu baskı, aile ve arkadaşlardan gelebileceği gibi sosyal medya araçları üzerinden de kendini gösterebilmektedir.
Zayıf olma inancı özellikle bedensel performansın öne çıktığı atletizm, oyunculuk, mankenlik ve bale gibi alanlarda ortaya çıkma ihtimali daha yüksektir. Bu nedenle hem göz önünde bulunmak hem de güzellik anlayışının zayıflıkla özdeştirilmesi, yeme bozukluğunun gelişmesinde önemli bir risk faktörüdür.
Tedavi ve Önlemede Toplumsal Rolün Önemi
Bu veriler ışığında yeme bozukluğu hakkında toplumsal bilinç ve doğru medya kullanımı, hastalığın önlenmesi konusunda ciddi önem taşıyabilir. Özellikle toplumsal baskının azalması ve “mükemmel vücut” algısı kavramının yeniden değerlendirilerek sağlıklı bir zemine oturtulması, yeme bozukluğunun anlaşılması ve önlenmesinde ciddi bir rol oynayacaktır.
Aile Temelli Tedavi (ATT), Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), Ergen Odaklı Terapi ve ilaç kullanımı gibi çeşitli tedavi seçenekleri olsa da özellikle vücut ağırlığı ciddi oranda düşmüş hastaların taburcu olsalar dahi gözlem altında tutulması gerekir.
Tedavi süresince multidisipliner bir yaklaşım sergilenmeli, ayrıca süreç boyunca depresyon gibi psikopatolojilerin yeme bozukluğuna eşlik etmesi sebebiyle tedaviyi zorlaştırdığı ve kötüye götürdüğü göz önünde bulundurulmalıdır.
Bu sebeple tedavi seçeneklerinden önce yeme bozukluğunu önleme çalışmaları ve sosyal sorumluluk projelerinin geliştirilmesi bu noktada oldukça değerlidir. Toplum, insanların düşüncelerinin yansımasını oluşturur. Bu yansıma düşündüğümüzden daha farklı boyutlara ulaşıp geri döndürülemez sonuçlara sebebiyet verebilir.
Bu sebeple yeme bozukluğu konusunda bilinç kazanmak ve empatik yaklaşabilmek çok kıymetli olacaktır.
Unutulmamalıdır ki anoreksiya nervoza bir seçim değil, ölümcül bir psikiyatrik bozukluktur.
Kaynakça
Aslan, S., Gürbüz, M., & Vural, S. (2016). Ağır bir Anoreksiyalı Olgunun Bilişsel Davranışçı Psikoterapi Süreci. Bilişsel Davranışçı Psikoterapi ve Araştırmalar Dergisi, 2(1), 94-103.
SARI, S. A. ANOREKSIYA NERVOZA.
Balçık, S. M. (2022). Farklı Yeme Bozukluklarının Gelişmesinde Etiyolojik Bir Faktör Olarak Kültürlerarası Farklılıklar. Muhakeme Dergisi, 5(2), 66-79.
Şentürk, Z. (2020). Yeme Bozukluğu Hastalarında Tedavi Motivasyonu ve Tedavide Bilişsel Davranışçı Terapi.
Okumuş, F. E. E., Berk, H. Ö. S., & Yücel, B. (2016). Yeme bozukluklarında tedavi motivasyonu ve yordayıcıları. Psikoloji Çalışmaları, 36(1), 41-64.
Gümüş, Ç., & Alver, E. (2020). Toplum sağlığının korunması bağlamında bir sosyal sorumluluk ve bilinçlendirme kampanyası: Anoreksiya nervoza fenomeni. Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi, 8(23), 365-381.
Vardar, E., & Erzengin, M. (2011). Ergenlerde yeme bozukluklarının yaygınlığı ve psikiyatrik eş tanıları iki aşamalı toplum merkezli bir çalışma. Türk Psikiyatri Dergisi, 22(4), 205-212.