Hastalık bazen gerçek, bazen ise gerçek kadar inandırıcı bir rol olabilir. Herkes hayatının bir döneminde ilgiye ihtiyaç duyar. Ancak ya bir kişi, bu ilgiyi görebilmek için hasta rolünü hayatının merkezine koyarsa? İşte tam burada Munchausen Sendromu devreye giriyor.
Kulağa inanması güç gelse de, bazı insanlar hasta olmadıkları halde kendilerini hasta gibi gösteriyor, hastanelere gidip karmaşık semptomlar anlatıyor, hatta bazen kendi bedenlerine zarar vererek hastalık tabloları yaratabilirler. Üstelik bu davranışın arkasında bir çıkar sağlamak değil, sadece “ilgilenilme” arzusu yatıyor. Tıbbi testlerin amacı hastalığı bulmakken, Munchausen’li bireyler için asıl amaç, testlerin yapılması. Çünkü test varsa ilgi de vardır.
Bu Sendromun Adı Neden “Munchausen”?
Munchausen Sendromu, 18. yüzyılda yaşamış Baron von Münchhausen’dan esinlenilerek adlandırılmış. Baron, abartılı ve uydurma hikâyeleriyle tanınırmış. Onun anlattığı hikâyelerde gerçeklikten eser yokmuş ama öylesine canlı anlatırmış ki dinleyen herkes inandırıcılığından etkilenirmiş. Tıpkı Munchausen Sendromu olan bireylerin hikâyeleri gibi…
Gerçek Olmayan Bir Hastalığın Gerçek Acısı
Munchausen Sendromu, tıbbi sınıflandırmalarda “yapay bozukluklar” (factitious disorders) arasında yer alıyor. Yani kişi hastalık semptomlarını kasıtlı olarak üretiyor ama bunun arkasında ekonomik, hukuki ya da maddi bir kazanç hedeflemiyor. Tek istedikleri şey: ilgi görmek, önemsenmek, hasta rolüyle varlık göstermek.
Bu bireyler, çok sayıda hastaneye başvurabilir, sağlık çalışanlarını bilinçli olarak yanıltabilir, bazen aynı şikâyeti defalarca anlatabilir. Hekimlerin sorularına ezberlenmiş gibi cevaplar verirler. Bazıları geçmişte sağlık alanında çalışmış ya da hastanelerde uzun süre bulunmuş olabilir, bu da onları inandırıcı kılar.
Peki Neden Böyle Bir Şey Yaparlar?
Bu sorunun kesin bir yanıtı yok, ancak psikoloji bu durumu anlamlandırmak için farklı açılardan yaklaşıyor. Özellikle çocukluk döneminde ilgi, şefkat ve bakım görmeden büyümüş bireylerde, “hasta olunca sevgi görmek” gibi bir öğrenme biçimi gelişmiş olabilir. Kimi bireyler için bu, zamanla bir savunma mekanizmasına dönüşür.
Bazı uzmanlar, Munchausen Sendromu’nun bir çeşit “kimlik bulma çabası” olduğunu da düşünüyor. Çünkü hasta rolü, bireye bir anlam, bir statü, bir yer duygusu sağlıyor. Gerçek hayatta yok sayıldığını hisseden bir birey, hastane ortamında merkezde olabiliyor. Doktorlar ilgileniyor, testler yapılıyor, sorular soruluyor. Tüm bu etkileşimler, kişinin “önemli biri olduğu” hissini besliyor.
Sadece Kendilerine Değil, Başkalarına da Yöneliyor
Munchausen Sendromu’nun bir diğer ürkütücü hali ise “Munchausen by proxy” (başkası üzerinden Munchausen). Bu durumda birey, genellikle çocuk ya da bakmakla yükümlü olduğu bir kişide hastalık belirtileri uydurur. En yaygın örnek: bir annenin, çocuğunu hasta gibi göstererek sık sık hastaneye götürmesi. Bu durum hem etik hem hukuki açıdan son derece ciddi sonuçlara yol açabilir. Çünkü burada, bir başka kişinin sağlığı ve güvenliği tehlikeye atılmış olur.
Tedavisi Mümkün mü?
Munchausen Sendromu, ne yazık ki tedavisi kolay olan bir bozukluk değil. Çünkü çoğu zaman kişi hasta olduğunu kabul etmiyor. Psikoterapi, özellikle uzun süreli bireysel terapi, tedavi sürecinde etkili olabiliyor. Ancak bu süreçte terapistle güven ilişkisi kurmak oldukça zor. Bu kişiler, genellikle terapiyi yarıda bırakıyor ya da hekim değiştiriyorlar.
Bilişsel davranışçı terapi teknikleri, bireyin düşünce kalıplarını fark etmesini sağlarken; psikodinamik terapi, hastalığın kökenine inmeyi hedefliyor. Her iki yaklaşımın birlikte kullanıldığı terapötik modeller, umut verici sonuçlar sunabiliyor.
Son Söz: Görünmeyen Yaranın İzini Sürmek
Munchausen Sendromu, hem bireysel düzeyde hem de sağlık sistemi açısından karmaşık etkiler yaratır. Görünmeyen bir yaranın, görünür hale getirilme çabasıdır bu sendrom. Bu nedenle hastalık gibi görünse de aslında bir “ilgi travmasıdır”.
Unutmayalım: Bazı insanlar “iyileşmek” istemez çünkü hasta olduklarında ilk kez fark edildiklerini hissederler. Belki de asıl tedavi, onları hasta olmadan da görebilmekle başlar.
Kaynakça
-
American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders (5th ed.).
-
Asher, R. (1951). Munchausen’s Syndrome. The Lancet, 257(6650), 339–341.
-
Peters, M. J., & Gill, R. (2012). Factitious disorder: Understanding Munchausen syndrome. Psychiatric Annals, 42(4), 173–178.
-
Yates, G. P., & Feldman, M. D. (2016). Factitious disorder: A systematic review. Psychosomatics, 57(2), 152–158.