Uyku, yalnızca bedensel değil, aynı zamanda psikolojik bir ihtiyaçtır. Bazı bireyler, duygusal zorluklar ve içsel çatışmalar karşısında bilinçli ya da bilinçdışı olarak uykuya yönelerek acıdan kaçınma eğilimindedir. Bu makalede, uykuya sığınmanın bir psikolojik kaçınma biçimi olarak nasıl işlev gördüğü depresyon, tükenmişlik, öğrenilmiş çaresizlik ve travma gibi klinik durumlarla nasıl ilişkilendiği, ayrıca bu davranışın bireyin benlik algısı ve duygusal düzenleme süreçleri üzerindeki etkisi ele alınmaktadır.
Uyuyarak Uyuşmak
Zihinsel ve duygusal yorgunluk, kişinin fiziksel olarak uykusuz olmasa bile sürekli uyku arzusuna neden olabilir. “Sadece uyumak istiyorum” gibi ifadeler, psikolojik olarak hayatla baş etmekte zorlanan bireylerin dünyadan geçici olarak çekilme isteğinin bir dışavurumudur. Uyku burada dinlendirici değil, uyuşturucudur.
Uykuya Kaçış: Kaçınma Temelli Başa Çıkma Biçimi
Psikolojide kaçınmacı başa çıkma stratejileri, stresli ya da travmatik durumlarla yüzleşmek yerine, bireyin duygusal olarak geri çekilmesini içerir. Uyku bu bağlamda tıpkı alkol, ekran bağımlılığı ya da aşırı yemek gibi duyguları geçici olarak bastıran bir kaçış yolu olarak çalışır.
Kaçınmanın işlevi: Kısa vadede rahatlama sağlar, uzun vadede sorunu kronikleştirir.
İlişkili durumlar: Anksiyete bozuklukları, depresyon, borderline kişilik yapılanması.
Şema terapide karşılığı: Boyun eğici mod, kaçınan iç çocuk, donmuş benlik hâli.
Depresyon ve Hipersomnia: Pasif Protesto
Depresyon yaşayan bireylerde sık görülen hipersomnia, çoğu zaman yanlışlıkla tembellik ya da motivasyon eksikliği olarak yorumlanır. Oysa bu durum, hayata karşı sessiz bir başkaldırı, içsel bir protesto biçimidir. Kişi için uyanık olmak; düşünmek, hissetmek, sorumluluk almak ve hayal kırıklığına katlanmak anlamına gelir. Bu nedenle uyku, bir kaçış değil, acıya karşı geliştirilmiş bir hayatta kalma stratejisine dönüşür.
Uyku, depresyon yaşayan birey için geçici bir yok oluş ile zamanın askıya alındığı, duyguların sustuğu bir sığınaktır. Ancak bu sığınak giderek bir tuzağa dönüşür. Uyku süresi arttıkça suçluluk, değersizlik ve yetersizlik duyguları da artar. Böylece kişi, hem kaçtığı duygulardan korunamaz hale gelir hem de kendi içsel saldırganlığıyla baş başa kalır.
Bu yönüyle hipersomnia, bedenin değil ruhun yorgunluğuna verilen bir yanıttır. Sessizdir, ama oldukça derindir. Hayatla kurulan bağın zayıfladığını, yaşamanın artık yorucu bir görev haline geldiğini anlatır.
Anlam katmanı: Uyku bir nevi “zamanı atlamak” ya da “dünyadan kopmak” biçiminde kullanılır.
Psikanalitik bakış: Uyku, depresyonun libidoyu içe çekmesiyle benliğin kapanmaya yönelmesidir.
Travma ve Uyku: Uyanıkken Acı Çeken Zihin
Travma sonrası bireylerde sıklıkla kabuslar, uyku bölünmeleri ya da tam tersi biçimde aşırı uyuma eğilimleri gözlenir. Özellikle çocukluk çağı travmaları, kişinin güvenli alanını yalnızca uykuda bulmasına neden olabilir.
Gece kaçışları: Bazı bireyler gece gündüzden daha güvenli hisseder ve gündüz uykusuna yönelir.
Uykuya saklanan travma: REM uykusu bozulduğunda travmatik anılar işlenemez, tekrar eder.
Öğrenilmiş Çaresizlik ve Uykuya Teslimiyet
Martin Seligman’ın öğrenilmiş çaresizlik teorisine göre, birey sürekli olumsuz deneyimlerle baş edemediğinde pasifleşir ve “bir şey değişmeyecek” inancını geliştirir. Bu durum uykuya sığınma ile sonuçlanabilir.
“Ne yapsam değişmeyecek, en iyisi uyuyayım.”
Uyku burada bir teslimiyet değil, yenilmişlik göstergesidir.
Benlik Algısı: Uykunun Kimlik Üzerindeki Etkisi
Sürekli uyuyan bireylerde zamanla benlik algısında da çözülmeler görülebilir. Kendini “tembel”, “işe yaramaz” ya da “hayata katılamayan biri” olarak tanımlayan bireylerde içselleştirilmiş utanç ve kendilik değeri düşüklüğü gelişir.
Duygusal soyutlanma: Uykuya kaçmak, çevreyle olan bağları zayıflatır.
Kimlikten uzaklaşma: “Ben kimim?” sorusu yerini “Ben sadece uyuyan biriyim.” düşüncesine bırakabilir.
Uykunun Sosyal Boyutu: Görünmezliğe Sığınmak
Bazı bireyler için uyku sadece içsel değil, sosyal bir kaçınma aracıdır. Özellikle yalnız yaşayan ya da destek sisteminden yoksun bireyler için uyku, “görünmemek” ve “toplumsal yükten uzaklaşmak” anlamına gelir.
Sosyal izolasyon: Uzun süreli uyku kaçınmaları sosyal geri çekilmeyle eşleşir.
Bağ kurma yerine kapanma: Uyku, iletişimin yerini alır.
Terapötik Yaklaşım: Uykuya Sığınmayı Anlamak ve Dönüştürmek
Uykuya kaçınma davranışı terapi sürecinde yargılanmadan, bireyin baş etme kapasitesine saygılı biçimde ele alınmalıdır. Aşağıdaki yaklaşımlar bu süreçte yardımcı olabilir:
a) Duygu Odaklı Terapi:
Bireyin kaçınmadığı duyguları tanıması ve ifade etmesi için güvenli alan yaratır.
b) Şema Terapi:
Uykuya sığınan bireylerde genellikle “boyun eğici”, “içe kapanmış”, “cezalandırıcı ebeveyn” modları aktiftir. Bu modlar çalışılarak işlevsel baş etme yolları geliştirilebilir.
c) Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT):
Uykuya yönelik inançlar (“uyursam her şey geçer”, “hayat uyandığımda daha katlanılır”) düşünceleri sorgulanır ve yeniden yapılandırılır.
d) Günlük yapılandırma:
Bireyin hayatına anlamlı küçük aktiviteler katması teşvik edilir. Uykunun tek kaçış yolu olmaktan çıkarılması hedeflenir.
Ne Yapılmalı?
Uykuya kaçma davranışı fark edildiğinde, bu durumun sadece bir “tembellik” ya da “motivasyon eksikliği” olarak değerlendirilmesi yüzeysel kalır ve kişiye zarar verir. Uyuyarak hayattan uzaklaşma eğilimi çoğunlukla bir yardım çağrısı, bir ruhsal alarmdır. Bu nedenle yapılması gereken ilk şey, bu davranışın altında yatan duyguları, düşünceleri ve inançları görünür kılmaktır.
Aşağıda birey ve terapist düzeyinde atılabilecek adımlar sıralanmıştır:
Öneriler:
- Kendini yargılamadan fark et:
“Neden hep uyuyorum?” sorusunu “Ne hissediyorum ki uyumayı seçiyorum?” şeklinde değiştirerek içsel dünyanı yargılamadan keşfet. - Duygu günlüğü tut:
Uykuya kaçmak istediğin anlarda hangi düşünce ve duyguların seni zorladığını yaz. Böylece duygularınla yüzleşmeye başlayabilirsin. - Günü yapılandır:
Gününü küçük ama anlamlı aktivitelerle doldurmaya çalış. Yatak dışında kendine küçük hedefler koy (örneğin bir kahve içmek, 15 dakikalık yürüyüş yapmak). - Sosyal bağları ihmal etme:
Uyku, yalnızlıkla iç içe geçebilir. Yakın çevrenle bağlantıyı sürdürebilmek için küçük adımlar at. - Profesyonel destek al:
Bu davranış bir döngüye dönüşmüşse, yalnız başına çıkmak zor olabilir. Psikolojik destek almak, sürecin en etkili adımıdır.
Sonuç
Uyku, ruhun ihtiyacı olan şefkatli bir kapanma alanı olabilir. Ancak kişi bu alana sadece kaçınma, acıyı bastırma ya da zamanla yüzleşmemek için sığınıyorsa bu artık dinlendirici değil, işlevsiz bir davranışa dönüşür. Uykuya kaçmak geçici olarak işe yarayabilir ama uzun vadede gerçek ihtiyaçları görünmez kılar. Ruh sağlığı alanında çalışan profesyonellerin, bu davranışın altında yatan psikolojik temaları tanıyıp duyarlı bir dille çalışması, bireyin uykudan uyanarak kendine ve hayatına dönmesini mümkün kılabilir.