Gebelik ve doğum sonrası birçok kadın için yeni rollerin yüklendiği, daha fazla sorumluluk ve anlam barındıran bir dönemdir. Östrojen yüksekliğinden kaynaklı gebelikte ‘prenses’ gibi hisseden kadın, doğum sonrasında hem kendi hem de bebeğin sorumluluğunu yüklendiği için oldukça depresif belirtiler ve tükenmişlik gösterebilir. Doğum sonrası, kadınlar için ruhsal rahatsızlıkların gelişmesi bakımından riskli bir dönemdir (Marakoğlu, 2018).
Postpartum Depresyonun Etkileri ve Belirtileri
Bebek bakımını sağlamak, ona konforlu ve güvenli bir yer oluşturmak, iletişim kurmak, sevgi ve ilgi ihtiyacını karşılamak, bebekle ilgili problemlerle baş etmek bir anne için yorucudur. Uykusuzluk, isteksizlik, yorgunluk, tükenmişlik gibi belirtileri beraberinde getirir ve bu durum postpartum depresyon riskini artırır. Bu nedenle kadınlar doğum sonrası dönemde duygu durum bozukluklarına daha fazla yakalanmaktadırlar (Çivi, 2016).
Postpartum depresyon sadece anne için değil, bebek, anne ve tüm aile için olumsuz sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle çok daha fazla özel yaklaşım gerektirmektedir (Özdemir, 2021). Birçok kadın kendini mutlu hissetmeye sorumlu hissederek belirtileri gizlemeye, saklamaya çalışmaktadır. Bu nedenle tedavi sürecinde gecikme, postpartum depresyonda çok fazla rastlanılan durumlar arasındadır (Özdemir, 2021).
Yeni Roller ve Toplumsal Baskılar
Bebek sahibi olmakla birlikte kadına yüklenen roller; koşulsuz annelik, bakım veren ve koşulsuz seven, bebek doğduktan sonra hep mutlu olması gereken gibi beklentiler kadınlarda derin izler bırakmaktadır. Bu tip dayanılmaz baskılar anneyi daha fazla postpartum depresyona itmektedir. Kendini değersiz görme, isteksizlik, hayattan keyif alamama, öfke krizleri, ağlamaklı hissetme, bebekle ilgili yoğun endişeler, uyku sorunları, iştah problemleri, yetersizlik hissi, suçluluk hissetme en yaygın belirtiler arasındadır. Tabii ki kişi doğumdan birkaç hafta sonra bunları hissetmeye başlayabilir. Bu belirtiler bir hatta iki yıla kadar uzayabilir.
İlk defa anne olmuş, ilk doğumunu yapmış kadınlar kayıp ve değersizlik duygusunu daha fazla yaşarlar (Dilbaz, 2020). Kariyeri, bağımsızlığı, özgürlüğü, önceki hayat tarzı, vücudundaki değişimler bir kadın için zor süreçlerdir. Buna ek olarak, annenin karşılanmamış ihtiyaçları varsa bebeğin talepleri bunaltıcı ve stresli olmakta, anne öfkesini; kendine, bebeğe ya da eşine yöneltmektedir. Annelik imajını sindirmek bu durumda olan kadınlara zor gelmektedir. Özellikle gebelik döneminde kendi anneleriyle iyi iletişim kuramamış, ebeveynlik rollerini anne-babasından tam hissedememiş, ebeveyn kaybı yaşamış, erken dönem ihtiyaçları karşılanmamış anneler bebeğe adapte olmak konusunda oldukça sıkıntı çekmekte ve postpartum depresyona daha yatkın olmaktadırlar (Özdemir, 2021). Ayrıca kaygılı, korumacı, eleştirel aile yapısıyla büyüyen kadınlar annelik dönemlerinde de kaygılı ve aşırı korumacı olmaktadır (Kaya, 2018).
Anne-Bebek Bağlanması ve Önemi
Anne-bebek bağlanması, postpartum depresyonun etkilerini hafifletmede kritik bir rol oynar. Güvenli bağ kuran annelerin depresyonu daha hafif hissettiği tespit edilmiştir (Gülseren, 2019). Bu nedenle, anne ile bebek mümkün oldukça ayrılmamalıdır. Hem bebeğin hem annenin adaptasyonu için gerekli tedavilerde de anne-bebek bağlanması dikkate alınmalıdır. Bağlanma, anne ve bebek arasındaki güvenli uyumla daha da sağlamlaşır.
Psikoterapi ve Tedavi Süreci
Tedavi süreci, psikoterapi ve eğer gerekliyse ilaç kullanımı gereklidir. İlaç, annenin emzirme süreci devam ediyorsa dikkate alınarak uygulanmaktadır. Postpartum depresyonda psikoterapi yöntemleri kullanılırken; hastanın kalıtsal, gelişimsel özellikleri, yakın geçmişte karşılaştığı önemli toplumsal zorluklar, nesne yitimlerinin araştırılması ve bu olayların anne üzerindeki etkilerinin iyi değerlendirilmesi gerekir.
Değiştirebileceği gerçekleri değiştirmesine, değiştiremeyeceği gerçeklere uyum sağlamasına destek olurken, kendisini haksız yere eleştirme, yargılama ve cezalandırma eğilimlerindeki yanılgısını göstermeye çalışılmalıdır. Anneye yardımcı olabilmek için yakınlarını da görmek, onların da ilgi ve desteğini sağlamak gerekir. Depresyondaki annenin olumsuz tutum ve davranışları varsa bunlar gösterilmeye çalışılmalıdır. Bu tedavi yöntemlerine ek olarak EKT (elektrokonvülziv tedavi) de etkilidir. Ancak yeni doğum yapmış bir anne için en uygun yöntem belirlenmelidir.
Grup Terapileri ve Destek
Postpartum depresyon tedavisinde annenin kaybettiği özgüvenini ona geri kazandırmak, desteklemek, yardımcı olunması gereken noktalarda yardımcı olmak, bilgilendirmek oldukça etkili olacaktır. Bu nedenle daha çok etkileşimde bulunabileceği grup terapileri de dikkate alınabilir. ‘Yalnız değilmişim’ hissi, özellikle postpartum depresyonla mücadele eden annelere iyi gelmektedir.
Sonuç
Doğum sonrası hem anne hem babalar için yeni bir süreçtir. Ancak kadınlar için roller ve sorumluluklar daha fazladır. Aşırı sorumluluk yüklenmesi de postpartum depresyonu tetikler. Bu noktada gebelik ve doğum sonrası süreçte tüm kadınlar desteklenmelidir. Aile desteği, özellikle eşin desteği inanılmaz büyük rol oynamaktadır. Psikoterapi, anne-bebek bağlanmasını güçlendirme ve uygun tedavi yöntemleriyle, annelerin bu zorlu süreci daha sağlıklı bir şekilde atlatmaları mümkün olmaktadır.
Kaynakça
- Çivi, S. (2016). Doğum sonrası dönemde duygu durum bozuklukları. Türk Psikiyatri Dergisi, 27(2), 85–90.
- Dilbaz, N. (2020). Postpartum depresyon: Epidemiyoloji ve etiyoloji. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 12(3), 245–256.
- Gülseren, L. (2019). Postpartum depresyonda bağlanma ve tedavi yaklaşımları. Türk Psikiyatri Dergisi, 30(4), 210–218.
- Kaya, B. (2018). Annelik ve kaygı: Aile yapısının postpartum depresyona etkisi. Psikoloji Çalışmaları Dergisi, 38(1), 45–60.
- Marakoğlu, K. (2018). Gebelik ve postpartum dönemde ruhsal bozukluklar. Aile Hekimliği Dergisi, 22(1), 12–20.
- Özdemir, F. (2021). Postpartum depresyon: Risk faktörleri ve tedavi yöntemleri. Klinik Psikiyatri Dergisi, 24(2), 150–160.