Sevgili okuyucum, burada bu satırlarda, hayatımızda zihnimizin içerisinde bir yerlerde yer edinmiş, bize eşlik eden, attığımız adımlarla bizimle olan, ne zaman kendimize ılımlı yaklaşmaya başlamak istediğimizde, ne zaman yeni bir şeyler denemek istediğimizde, farklı bir yola girmek ve aksini kabul etmek istediğimizde, kabuğumuzdan çıkıp kabuk değiştirmek isteyip uçmak istediğimizde arkamızda gölge gibi beliren ve bize oradan bazen utanarak, bazen alay ederek, bazen öfke ile cevap verip görünerek “ben buradayım” diyen, ne kadar zihnimizde daha çok yer edindiğini düşünsek de bedenimizle bağlantı kurmayı seven ve onunla dahi bütünleşebilen bu sesi ele almak istiyorum.
NEDİR BU ELEŞTİREL İÇ SESİMİZ?
Hayatımız boyunca bize eşlik eden düşüncelere sahibiz. Bu düşünceler ile beraber hareket ediyor, tepkilerimizi seçiyor, davranışlarımızı oluşturuyor, kendimize ayna tutuyor ve o aynadan gördüğümüzü dünyamıza, çevremize yansıtıyor, ve böylece yaşamımızı şekillendiriyoruz. Bu düşünceler bazen olumlu bazen ise olumsuzdur. Olumlu düşüncelerimiz, olumlu sesimiz yıkıcı değil, tam tersine moral verici ve destekleyicidir. Ancak olumsuz düşüncelerimiz, bunlar gibi adeta beynimizde yankılanır, yanı başımızda gibi bize parmak sallar, öfke duyar, suçlu, değersiz, yetersiz, bazen de sevilmez hissettirir. O ses kulağımızın arkasından bize seslenir: “Beceriksizsin, zaten neyi doğru yaparsın, sen sevilmezsin, hiçbir şeye layık değilsin, gene sen suçlusun, hiç kimse seni sevmiyor çünkü sen cezalısın.” Bu sesler size tanıdık geliyor mu? Sizin de zihninizde böyle kabaca konuşup yer etmiş olan bir ses var mı? İşte bu bizim eleştirel iç sesimizdir. Eleştirel iç sesimiz kendimize karşı sert, küçümseyici ve yargılayıcı konuşmalarımızdır.
İnsan doğası gereği bir değişim içindedir ve bunun bir sınırı yoktur. Gelişmeye ve öğrenmeye nefes aldıkça ve hayatın içinde oldukça açıktır. Kendince bir yaşamı, kendince düşünceleri ve kendince beklentileri vardır. Ancak fark eder ki bazen kendince zannettiği yaşamı, düşüncesi ve beklentileri kendisine ait değildir. Zamanla tatminsizlik, huzursuzluk yaşamaya başlar ve hayatındaki amacını, varoluşunu sorgulamaya ve bazı şeyleri bu sebeple devam ettirmemek ister. İşte bu noktada insan değişmek istediğine, üzerine örtündüğü bu kabuktan sıyrılmak istediğine karar verir. İnsan gerçekten kim olduğunu anlayamadığında, potansiyelini ortaya koyamadığında, kendini bir tiyatro oyuncusundan farksız hisseder; sanki kendisi gibi değil başka bir ruhu taşıyor, onun ruhunda yaşıyor, onun ruhunda yürüyor, konuşuyor ve onu canlandırıyor gibi hisseder.
Ne zaman bu kabuktan sıyrılmak istesek, ne zaman bir şeyleri daha farklı yapmak, değiştirmek, girişmek istesek, bu eleştirel iç sesimiz işte o anda kapımızı çalıyor. Bu ses çoğu zaman öyle baskın, öyle sert ve gaddar olur ki, acımasız bir şekilde acılarımıza ortaklık eder, yaramızın kabuk bağlayacağı ve onunla beraber hareket edebileceğimize inancımız esnasında kendisini duyurur ve bizi orada kalmaya zorunlu hissettirir. Çünkü alıştığımız ve yıllardır geçtiğimiz yolun çizgilerini ve yönünü kaybetmekten korkar. Bu eleştirel iç sesimiz kötü de olsa eşlik ederken bir nevi bizim güvenli alanımız, yani konfor alanımızdır. Yaratılış olarak beynimiz kendini korumaya karşı çalışır ve kendini güvende tutmak ister, insanın doğasında vardır. Hayatta kalmak ve bunun içinde bize güven veren ve konforlu yolları tercih etmek ve onların izlerini kaybetmek istemeyiz. Eleştirel iç sesimiz de böyledir; çok uzun zamandır izlerini bildiğimiz bir yoldan çıkmak istediğimizde bize aksi kanıtlar sunarak kendi izlerini takip ettirir.
BEYNİMİZİN İÇİNDEKİ SAVAŞ
Beynimizin içerisinde bu sesimiz olduğu gibi, olumlu iç sesimiz de elbet mevcut. Ancak bu olumlu sesimiz ile eleştirel iç sesimiz adeta savaşır. Savaş başlar, olumlu bir düşünceye girişilmek istendiğinde eleştirel iç sesimiz bütün cephanesini kullanır, bütün geçmiş deneyimlerini bize sunar ve aksini iddia ettirerek bizi tüketir, bizi cephanesiz bırakarak galip gelir.
PEKİ GERÇEKTEN BU KİMİN SESİ?
Eleştirel iç sesimiz, bizleri yetiştiren ve dünyaya ilk geldiğimizde davranışlarımızı ve düşüncelerimizi şekillendiren ebeveynlerimizin sesidir. Onların beklentileri, koşullu sevgileri, hatalarımızı karşılama şekilleri, bizimle olan temasları, kurdukları ilişkileri, inançlarımızı şekillendirir. Ve biz şimdiki yetişkin sesimizle ebeveyn parçamızı savaşa sokmaya başlar; küçüklükten de öğretildiği gibi ifade edilmeye izin verilmeyen çocuk parçamız, yetişkin parçamıza aynı şeyi aktararak bu savaşta çoğu zaman ebeveyn parçalarımızı galip getirir. Yetişkin olmak, bu iç sesi fark ederek hareket etmektir. Ebeveynlerimiz kendi gerçekleriyle bizlere sunduğu izleri ve yolları söyleyerek davrandılar. Bu, onların tamamen iyi ya da kötü davrandığı anlamına gelmez; onlar, onlara öğretileni aktarmıştır.
Sizin eleştirel iç sesiniz nasıl biri? Kokusu nasıl? Kaç yaşlarında, bir kadın mı? Bir erkek mi? Yüzündeki ifadesi nasıl, ses tonu nasıl, size birini hatırlatıyor mu? Bu sesinizin adı ne?
ELEŞTİREL İÇ SESİMİZLE NASIL BAŞ EDEBİLİRİZ?
Öncelikle, eleştirel iç sesimizi fark etmek, ilk adım için önemlidir. İç sesinizin ne zaman ve hangi anlarda ortaya çıktığını fark edin; bunun için isterseniz not alabilir, yazabilirsiniz. Bu sesinizin aktif olması sizde hangi düşünce ve duyguları ortaya çıkarıyor, gözlemleyin ve içinizden gelen o eleştirel iç sesin o küçük çocuğa yapıldığını unutmayın. Daha küçük olduğunuzu ve çocuk parçanızın sizin duygusal düzenlemenize ihtiyacı olduğunu hayal edin.
O anda ona ne söylemek, nasıl duygusal düzenleme yapmak isterdiniz? Şimdiki gibi onun karşısında suçlayıcı ve acımasız olabilir miydiniz? Hayatımız boyunca takip ettiğimiz yolların izlerini değiştirmek zor olsa da, yolun rotasını değiştirmenin de bizim elimizde olduğunu unutmayalım sevgili okuyucum. Sana ve içindeki biricik çocuğa sevgiler.