Zihnimiz bazen susmak bilmeyen bir radyo gibi… Bir yandan geçmişin yankılarını fısıldarken, diğer yandan geleceğe dair korkular fısıldar. Gün içinde kaç kez “Ya rezil olursam?”, “Ya yanlış anlaşılırsam?” gibi cümleler geçti aklından? Düşüncelerimiz, farkında olmadan tüm yaşantımızı şekillendiriyor. Ama dur ve sor: Gerçekten hepsi doğru mu? Değerli okurlarım, işte bu yazı zihinle daha farkındalıklı ve şefkatli bir ilişki kurmak isteyen herkes için bir davet…
Zihnimizdeki Gürültü: Her Düşünce Bir Mesaj Mı?
Her gün zihnimizden binlerce düşünce geçiyor. Kimi zaman bu düşünceler arka planda usulca akar, kimi zaman da yüksek sesle yönümüzü tayin eder. Zihnimizi hava trafiği kontrol kulesine benzetebiliriz: Düşünceler, iniş ve kalkış yapan uçaklar gibi sürekli gelir ve gider. Bazılarının planlı ve düzenli, bazıları ise acil iniş yaparcasına aniden belirir ve tüm dikkat alanımızı ele geçirir. Zihnimiz, bu hızlı akışta zaman zaman bir kontrol kaybı yaşar, tıpkı hangi uçağı yönlendireceğini şaşırmış bir denetleyici gibi. Bazı düşünceler trafik ışıkları gibidir: ilerlememize izin verir ya da durmamıza neden olur. Bazen de bir radyo yayını gibi işler: sakinleştirici bir melodi de olabilir, parazit dolu bir gürültü de. Ama hepsi bir şekilde içsel dünyamıza yön verir. Çünkü düşünceler yalnızca aklımızdan geçen kelimeler değil; duygularımızı tetikleyen, davranışlarımızı etkileyen ve ilişkilerimizi şekillendiren güçlü yapılardır.
Düşünceler Psikolojide Neyi Temsil Eder?
Psikolojik iyi oluşu anlamak için kullanılan birçok kuramsal yaklaşım vardır. Bu yaklaşımların ortak noktası, düşünceyi temel bir değişken olarak ele almalarıdır. Özellikle Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), düşünce sistemlerimizin psikolojik sıkıntılar üzerindeki etkisini güçlü bir şekilde vurgular (Beck, 1976).
Düşüncelerimizi bir gözlük camına benzetebiliriz. Eğer bu cam kirli, çizik veya çatlaksa gerçeği sağlıklı ve net bir biçimde göremeyiz. Örneğin “Ben yetersizim”, “Kimse beni sevmiyor” gibi otomatik olumsuz düşünceler, kişinin hem kendilik algısını hem de sosyal ilişkilerini etkileyebilir. Aaron Beck’in bu konudaki öncü çalışmaları, özellikle depresyon ve anksiyete gibi yaygın rahatsızlıkların temelinde bu tarz çarpıtılmış düşüncelerin sıklıkla yer aldığını ortaya koymuştur.
Gerçek Mi, Kurgu Mu? Her Düşünceye Güvenilir Mi?
Üzerinde en çok durulması gereken gerçeklerden biri şudur: Zihnimizin söylediği her şey doğru değildir. Bazen zihnimiz bize bir film yönetmeni edasıyla sahneler kurgular, karakterler yaratır, diyaloglar yazar ve biz de bu senaryonun içinde kayboluruz. Oysa zihnimiz yarattığı bu sahneler çoğu zaman gerçeği değil, zihnin varsayımlarını yansıtır. İnsan zihni, anlam yaratma ve güvenlik sağlamaya ihtiyacıyla olaylara yorumlar yükler. Ancak bu yorumlar bazen faydalı olmak yerine tehdit algısını artırabilir, kaygıyı besleyebilir ya da umutsuzluğu derinleştiren içeriklere dönüşebilir. Örneğin, sosyal kaygısı olan bir kişi bir toplantı sonrası “Herkes beni yargıladı” diye düşünebilir. Ancak bu düşünce test edilmemiştir, kanıtlanmamıştır ve çoğu zaman kişinin kendi içsel eleştirmenin sesidir.
Düşüncelerimizden Kaçmak Değil, Onlarla Dost Olmak
Son yıllarda yaygınlaşan Mindfulness (Bilinçli Farkındalık) temelli yaklaşımlar ve Kabul ve Kararlılık Terapisi (ACT), düşünceleri değiştirmekten çok onlarla kurduğumuz ilişkiyi dönüştürmeye odaklanır (Hayes et al., 1999). Bu yaklaşımlara göre düşüncelerimiz, gökyüzündeki bulutlar gibidir. Bilinç, bu gökyüzü; düşünceler ise gelip geçen bulutlardır. Önemli olan bu bulutlarla savaşmak değil; onları fark etmek, kabul etmek ve gelip geçmelerine izin vermektir. “Ben değersizim”, “Ben başarısızım” ya da “Sevilmeye layık değilim” gibi düşünceler; zihnimizin sunduğu birer etiket olabilir, biz değiliz. Bu etiketleri fark ettiğimizde onların üzerimizdeki gücünü azaltabiliriz.
Düşüncelerimizi Tanımak: Psikolojik Esnekliğe Açılan Kapı
Birçok insan, zihninden geçen her düşünceye sorgulamadan inanır. Oysa düşüncelerimiz geçmişten gelen yankılar, abartılar ya da gerçek dışı hikâyeler olabilir. Düşüncelerimizi fark etmek ve onlara mesafe kurmak, psikolojik esnekliğimizi artırır. Bu farkındalık hali, bireyin duygusal tepkilerini düzenlemesine ve daha sağlıklı kararlar vermesine yardımcı olur. Şema Terapi gibi yaklaşımlar da çocuklukta gelişen temel inançların yetişkinlikte düşünce örüntülerimizi nasıl şekillendirdiğini gösterir (Young, Klosko & Weishaar, 2003). “Sevilmeye layık değilim” gibi köklü inançlar, bir düşünce filtresi haline gelir ve bu filtre, dünyayı algılayış biçimimizi derinden etkiler. Bu bir tür “ayna yanılsaması” yaratır: Kendimizi nasıl görüyorsak, başkalarının da bizi öyle gördüğüne inanırız.
Zihninle Kavga Etme, Onu Anlamaya Çalış
Zihnimiz her gün farklı bir hikâye anlatır bize. Kimi zaman bizi cesaretlendirir, kimi zaman durdurur. Onları kontrol etmek belki mümkün değil ama tanımak, sorgulamak ve yeni bir ilişki kurmak mümkün. Düşüncelerini sorguladığında, onların efendisi değil sadece birer geçici ziyaretçi olduğunu fark ettiğinde, zihinsel özgürlüğe giden kapı aralanır.
Unutmayalım ki zihnimiz konuşur ama biz her söylediğine inanmak zorunda değiliz.
Kaynakça
- Beck, A. T. (1976). Cognitive therapy and the emotional disorders. International Universities Press.
- Hayes, S. C., Strosahl, K. D., & Wilson, K. G. (1999). Acceptance and Commitment Therapy: An experiential approach to behavior change. Guilford Press.
- Young, J. E., Klosko, J. S., & Weishaar, M. E. (2003). Schema therapy: A practitioner’s guide. Guilford Press.