Son dönemlerde sosyal medyada karşılaştığınız içeriklerin sizi nasıl etkilediğini hiç düşündünüz mü?
Günümüzde sosyal medya, yaşamlarımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Gündemi takip etmekten kişisel paylaşımlara, bilgi edinmekten eğlenceye kadar pek çok amaçla kullanılan ve en çok bilgi paylaşımı amacıyla sıklıkla kullandığımız bu platformlar, farkında olmadan bizleri yoğun duygusal uyarana maruz bırakabilir. Ancak bu platformlarda hüzünlü müziklerle paylaşılan, dramatik metinler ve çarpıcı başlıklar ile bireylerde duygusal bağ kurmasını kolaylaştırarak çoğu zaman sansürsüz ve filtresiz görüntüler içeren deprem, savaş anları ve şiddet içerikleri; izleyen bireylerde ikincil travmatik stres belirtilerinin ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Doğrudan bu olayları yaşamamıza rağmen yine de günlük yaşantımızı, o günkü ruh halimizi ya da sosyal çevremizle olan iletişimimizi bile olumsuz etkileyecek kadar önemli olabiliyor.
İkincil Travmatik Stres Nedir?
Travmalar yalnızca bireyin doğrudan yaşadığı olaylarla sınırlı değildir. Kişinin doğrudan maruz kalmadığı ancak bir başkasının yaşadığı acıya tanıklık etmek, izlemek, dinlemek, okumak da yani kısaca bu acıyı dolaylı yollardan öğrenmek de sanki olayı kendimiz yaşamışız gibi etkilenmemiz durumudur ve bu durum bireylerde ruhsal etkiler de bırakabilir. İşte bu noktada karşımıza çıkan kavram “ikincil travmatik stres”tir.
Sosyal medya üzerinden paylaşılan şiddet, istismar, afet gibi içerikler; bu stresin ortaya çıkmasına sebep olabilir. Travma görüntülerinin paylaşılmasının arkasındaki temel motivasyonlardan biri, başkalarına harekete geçmeleri için ilham vermeyi veya tutkuyla hissettikleri bir amaca dikkat çekmeyi umarak yayınlamaları olabilir. Sosyal medya, televizyon gibi yaş uyarıları ya da içerik filtreleri sunmadığı için bireyler herhangi bir hazırlık yapmadan bu görüntülerle karşılaşılabilir. Özellikle gençler, çocuklar ya da hassas yapılı bireyler için bu durum ciddi bir ruhsal yük oluşturabilir ve duygusal olarak daha hassas bireylerde bu içerikler depresyon, uyku sorunları, kaygı artışı veya öfke patlamaları gibi tepkilere yol açabilir. Yardım edilmesine teşvik veya dikkat çekilmek için yapılan bu tür içerikler ayrıca zamanla insanlarda şiddete ve üzücü durumlara karşı duyarsızlaştırabilir, bir ilgisizlik ve kayıtsızlık kültürüne katkıda bulunabilir.
Psikolojik Sağlamlık Her Bireyde Aynı Mıdır? Travmatik İçeriklerle Nasıl Baş Ederiz?
Her birey hayatında belirli zorluklarla karşılaşır; ancak bu zorluklarla nasıl başa çıkacağı, büyük ölçüde psikolojik dayanıklılığına bağlıdır. Psikolojik sağlamlık, kişinin duygusal olarak toparlanma, yeniden denge kurma ve kriz anlarında çözüm odaklı kalabilme yetisidir. Travmatik içeriklere maruz kalındığında, bu içsel esneklik devreye girer ve bireyin ruhsal çöküntüye girmeden durumu yönetmesine yardımcı olur.
Sosyal medya gibi içerik kontrolünün bireyde olmadığı platformlar, bu sağlamlığı ciddi biçimde test edebilir. Bir anda karşılaşılan felaket görüntüleri, şiddet içeren haberler ya da yıkıcı olaylara dair paylaşımlar, bireyin savunmasız bir anda yakalanmasına neden olabilir. Bu noktada psikolojik sağlamlık, adeta zihinsel bir tampon görevi görerek, duygusal zararı en aza indirir. Dayanıklı bireyler, gördüklerini hemen içselleştirmez; duygularını tanır, düzenler ve gerektiğinde uzaklaşmayı başarabilirler. Bununla birlikte, her birey aynı düzeyde dirençli değildir. Bu nedenle travmatik içeriklerle başa çıkabilmek için bazı bilinçli stratejiler geliştirmek önemlidir. Öncelikle, sosyal medya kullanımını sınırlamak ya da içerikleri belirli bir zaman aralığında takip etmek, ruhsal yüklenmeyi azaltabilir. Uyarı etiketi taşımayan videolardan veya ani duygusal paylaşımlardan uzak durmak da koruyucu bir adımdır.
Ayrıca, dijital detoks gibi küçük mola dönemleri, zihinsel toparlanma için oldukça yararlıdır. İçeriklerin duygu yüklü müziklerle veya abartılı anlatımlarla verilmesinin etkisini fark etmek ve bu etkiyi bilinçli biçimde sorgulamak da ruh sağlığını korumada yardımcıdır. Bazı durumlarda birey, maruz kaldığı içeriklerin ardından yoğun stres, uyku bozukluğu, kabus gibi belirtiler gösteriyorsa bu durum ihmal edilmeden bir uzmandan destek almak, uzun vadeli psikolojik etkilerin önüne geçebilir.
Travmatik olaylara karşı hassasiyet göstermek zayıflık değil, insan olmanın doğal bir parçasıdır. Önemli olan bu hassasiyeti fark edip, kendimize ruhsal sınırlar çizebilmek ve gerekli durumlarda yardım almayı ertelememektir.
SONUÇ VE ÖNERİLER
Sosyal medya, bireylerin günlük yaşamlarının ayrılmaz bir parçası haline gelmişken; beraberinde görünmeyen riskleri de taşımaktadır. Özellikle trajik olaylara dair paylaşımlar, bireylerde doğrudan yaşanmamış olsa bile ruhsal etkiler yaratabilmekte ve ikincil travmatik stres düzeyini artırabilmektedir. Bu durum, bireylerin duygusal dengelerini sarsmakta, günlük işlevselliklerini bozmakta ve uzun vadede ruh sağlığı üzerinde olumsuz etkiler bırakabilmektedir.
Böyle bir dijital ortamda ruhsal dayanıklılığı yüksek bireyler, travmatik içeriklerle daha sağlıklı baş edebilmekte; ancak bu durum her birey için geçerli değildir. Bu nedenle psikolojik sağlamlığın geliştirilmesi ve sosyal medya kullanımında daha bilinçli olunması büyük önem taşımaktadır.
Bu bağlamda bazı öneriler şu şekilde sıralanabilir:
- Sosyal medya kullanım süresi sınırlandırılmalı, özellikle günün erken saatlerinde ve uyumadan önce yoğun içerik maruziyetinden kaçınılmalıdır.
- Rahatsız edici içeriklerin farkında olmak, gerektiğinde bildirimleri kapatmak ya da içerik filtreleme uygulamalarından yararlanmak bireyin ruhsal yükünü azaltabilir.
- Duygusal olarak etkileyici paylaşımlara karşı bir iç denetim geliştirmek, olayları gerçeklikten koparmadan değerlendirmek, ruhsal dengeyi korumada yardımcı olacaktır.
- Travmatik içeriklerin sürekli tüketiminin bireyde duyarsızlaşmaya veya tükenmişliğe yol açabileceği unutulmamalıdır. Bu nedenle dijital molalar (dijital detoks) düzenli olarak uygulanmalıdır.
- Son olarak, kendini sürekli olarak duygusal yönden kötü hisseden bireylerin bir uzmandan psikolojik destek alması önemlidir. Bu destek, yalnızca travmatik etkilerle baş etmeyi değil; aynı zamanda bireyin içsel kaynaklarını güçlendirmeyi de hedefleyecektir.
Sonuç olarak, sosyal medya ile birlikte artan bilgi ve görüntü akışı bireylerin ruhsal sınırlarını zorlayabilmektedir. Ancak bu etkilere karşı hem bireysel hem de toplumsal düzeyde farkındalık geliştirdiğinde, dijital çağda ruh sağlığını korumak mümkün hale gelecektir.
Kaynakça
- Aktan, E. (2018). Sosyal medya ve sosyal kaygı: Sosyal medya kullanıcıları üzerine bir araştırma. Selçuk İletişim, 11(2), 35-53.
- Gültekin, N., & Özdemir, A. (2011). Travma sonrası stres bozukluğu: Tanı ve tedavi. Klinik Psikiyatri Dergisi, 14(1), 26-34.
- Ramsden, P. (2015). Social media trauma study. University of Bradford. (BBC Türkçe haberinden aktarılarak kullanıldı.)
- Kavak, G., Karaköse, Ş., & Koçak, O. (2023). Psikolojik sağlamlık ve ikincil travmatik stres ilişkisi: Sosyal medya kullanımının aracı rolü. Sosyal Çalışma Dergisi, 7(2), 92-111.