Pazartesi, Ekim 27, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Cumhuriyetin Psikolojisi: 29 Ekim’in Ruhuyla Öz-Yeterliliğin İnşası

29 Ekim 1923 tarihi, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanı ile yalnızca siyasal bir dönüşümü değil, aynı zamanda toplumsal psikolojide köklü bir paradigma değişimini beraberinde getirmiştir.

Yönetimin kaynağının millete devredilmesi, bireyin pasif bir özne olmaktan çıkıp aktif, eşit ve onurlu bir vatandaş statüsüne geçtiği bir sistemi tesis etmiştir. Bu değişim, sosyo-psikolojik düzlemde ulus ile birey arasındaki ilişkinin mahiyetini temelden dönüştüren bir milattır.

Bireyin kendi yaşamına ve toplumsal yapıya yönelik kontrol algısını güçlendiren bu dönüşüm, aynı zamanda ülkenin geleceğine yönelik inancını kökten iyileştiren pozitif bir dönüm noktasıdır.

Psikoloji literatüründe sıklıkla bireysel bir özellik olarak ele alınan öz-yeterlilik kavramı, aslında bireyden topluma uzanan çok katmanlı bir etki alanına sahiptir.

Albert Bandura’nın Sosyal Bilişsel Kuramı (Bandura, 1997), bu kavramı yalnızca bireyin davranışını açıklamak için değil, aynı zamanda toplumsal sistemlerin birey üzerindeki etkisini anlamak için de kullanır.

Bu yazıda, Cumhuriyet’in kurumsal ilkelerinin bireyin öz-yeterlilik algısını nasıl desteklediği ve bunun ulusal motivasyon üzerindeki etkileri ele alınmıştır.

Öz-Yeterlilik ve Kolektif İnanç Sistemi

Bandura (1997), öz-yeterliliği “bireyin belirli bir eylemi başarıyla yerine getirebileceğine olan inancı” olarak tanımlar.

Bu inanç sistemi yalnızca bireysel düzeyde değil, aynı zamanda toplumsal yapıların sunduğu fırsatlar, adalet algısı ve katılım mekanizmalarıyla da şekillenir.

Cumhuriyet’in ilanı, egemenliğin millete ait olduğu ilkesini genele yayıp kurumsallaştırarak bireyin yönetime etki edebilme ve toplumsal süreçlerde söz sahibi olabilme inancını pekiştirmiştir.

Bu bağlamda Cumhuriyet, bireylerin kendi kaderleri üzerinde kontrol sahibi olabileceklerine dair algılarını destekleyerek yüksek öz-yeterlilik düzeyine sahip vatandaşlar yetiştirilmesine zemin hazırlamıştır.

Bandura’nın daha sonraki çalışmalarında geliştirdiği kolektif öz-yeterlilik kavramı (Bandura, 2000), bir grubun ya da ulusun ortak hedefleri gerçekleştirme kapasitesine olan inancını açıklar.

Cumhuriyet’in 29 Ekim ruhu, tam da bu kolektif öz-yeterlilik anlayışının tarihsel bir tezahürü olarak değerlendirilebilir. Bir bakıma “Birlikte başarabiliriz” motivasyonu, ulusal psikolojide güçlü bir pekiştireç haline gelmiştir.

Kurumsal Yapı ve Eşitlikçi Anlayışın Motivasyonel Etkisi

Cumhuriyet’in kurumsal reformları, bireysel yeterliliğin yalnızca kişisel bir çabayla değil, aynı zamanda adaletli ve erişilebilir bir sistemle desteklendiğinde kalıcı hale gelebileceğini göstermiştir.

Tevhid-i Tedrisat Kanunu: Eğitimde Fırsat Eşitliği

1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu, eğitim sistemini laik ve ulusal bir çerçevede birleştirerek başarıyı soy, sınıf veya servet gibi dışsal faktörlerden arındırmıştır.

Bu durum, bireylerin başarıyı kendi çabaları ve zekâlarıyla elde edebileceklerine dair içsel kontrol odağını güçlendirmiştir. Böylece bireysel öz-yeterliliğin en temel psikolojik koşullarından biri sağlanmıştır.

Eğitimde fırsat eşitliği, bireyde “Ben de yapabilirim” inancının kurumsal güvencesi olmuştur.

Kadınlara Tanınan Haklar: Toplumsal Potansiyelin Görünürlüğü

Kadınlara tanınan geniş siyasi ve sosyal haklar, ulusal potansiyelin tamamını görünür kılmıştır.

Cumhuriyet döneminde tanınan bu haklar, özellikle yerel (1930) ve genel seçimlere katılma (1934) haklarıyla, birçok gelişmiş Batı ülkesinden daha önce uygulamaya konulmuştur.

Bu durum, kadınların yeterlilik algısını desteklemiş, toplumsal karar alma süreçlerine katılım yoluyla psikolojik kontrol hissini pekiştirmiştir.

Aynı zamanda bu süreç, toplumsal kapsayıcılığın ve bireysel güçlenmenin en güçlü göstergelerinden biri olmuştur.

29 Ekim: Ulusal Motivasyonun Psikolojik Simgesi

Cumhuriyet’in yarattığı motivasyonel miras, bireyleri yalnızca kendi yaşamlarının öznesi haline getirmekle kalmamış; aynı zamanda ortak bir başarma bilinci oluşturmuştur.

Yüksek öz-yeterlilik düzeyine sahip bireylerin özellikleri — yüksek hedef belirleme, azim, yenilikçiliğe açıklık — zamanla toplumsal normlar haline gelmiş, bu da Türk toplumunda kolektif öz-yeterlilik kültürünü güçlendirmiştir.

Bu ruh, ulusal dayanışma, gönüllülük ve kamusal katılım düzeylerinde kendini göstermiştir.

Cumhuriyet’in getirdiği “Halkın kendi kaderini tayin etme” ilkesi, bireysel gelişim hedefleriyle kurumsal hedefleri bütünleştiren bir psikolojik yapı meydana getirmiştir.

Dolayısıyla bugün bakıldığında, 29 Ekim Ruhu, bir tarihsel olaydan çok daha fazlasıdır; ulusal düzeyde süreklilik gösteren bir motivasyon sistemidir.

Sonuç

Tarihsel gelişmelere bakıldığında, 29 Ekim 1923, Türk ulusunun yalnız siyasal bağımsızlığını değil, psikolojik bağımsızlığını da ilan ettiği önemli bir tarihtir.

Cumhuriyet, bireylere eşit fırsatlar ve adil kurumlar aracılığıyla “başarabilirim” inancını kazandırmış; bu inanç, toplumsal düzeyde “başarabiliriz” bilincine evrilmiştir.

Bandura’nın öz-yeterlilik ve kolektif öz-yeterlilik kavramlarıyla açıklanabilecek bu süreç, Türkiye Cumhuriyeti’nin modernleşme ve kalkınma psikolojisinin temellerindendir.

Bu mirasın anlaşılması ve sürdürülmesi yalnızca bir tarih bilinci değil; aynı zamanda çağdaş kamu yönetimi, eğitim ve toplumsal gelişim politikaları için psikolojik bir vizyon konusudur.

29 Ekim Ruhu”, bireysel potansiyelin ulusal refahla birleştiği bir motivasyon kaynağı olarak, Cumhuriyet’in en kalıcı psikolojik kazanımlarındandır.

Bu vizyon doğrultusunda, Cumhuriyet’in teminatı olan bu psikolojik mirası korumak ve her vatandaşa adil hizmetle güçlendirmek, devlet geleneğimizin en öncelikli görev alanlarındandır.

Kaynakça

  • Bandura, A. (1997). Self-Efficacy: The Exercise of Control. New York, NY: W. H. Freeman and Company.

  • Bandura, A. (2000). Exercise of Human Agency Through Collective Efficacy. Current Directions in Psychological Science, 9(3), 75–78.

  • Tyler, T. R., & Huo, Y. J. (2002). Trust in the Law: Encouraging Public Cooperation and Compliance. New York, NY: Russell Sage Foundation.

Rabianur Şahin
Rabianur Şahin
Rabianur Şahin, Psikoloji lisans öğrencisi ve Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünden fakülte ve bölüm birincisi olarak mezun olmuş, Psikoloji bölümünde ise yüksek onur öğrencisi olarak eğitimine devam eden bir yazardır. İnsan davranışlarını anlamaya yönelik içerikler üretmekte; özellikle sosyal psikoloji, toplumsal cinsiyet rolleri, kamu politikaları ve birey-toplum etkileşimi konularına odaklanmaktadır. Akademik araştırmalarını saha çalışmalarıyla desteklemekte, yazılarında toplumsal farkındalık, katılım ve dönüşüm temalarını işlemektedir. Uzun vadede kamu yöneticisi olarak toplumsal faydayı yönetsel düzlemde artırmayı hedefleyen yazar, psikolojik bilgiyi herkes için erişilebilir ve anlamlı kılmayı amaçlayan disiplinlerarası bir yazı dili benimsemektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar