Perşembe, Ekim 16, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

İŞ TÜKENMİŞLİĞİ SENDROMU: MODERN ÇALIŞMA YAŞAMININ GÖRÜNMEYEN KRİZİ

İş tükenmişliği, bireyin iç dünyasında yetersizlik, aşınma, motivasyon kaybı ve gerçekleşmeyen arzuların yarattığı derin bir duygusal yorgunluk hâli olarak tanımlanabilir. Bu durum, uzun süreli gerginliğin ve bitmeyen stresin bir sonucu olarak ortaya çıkar ve çalışma hayatıyla doğrudan ilişkilidir.

Tükenmişlik sendromuna hem bireysel hem de kurumsal düzeyde birçok etken neden olur. Sadece iş ortamına bağlı değil; kişinin sosyal yaşamı, çalışma süresi, iş isteği ve başa çıkma becerileri de bu tabloyu etkiler. Araştırmalar, bireyin stresle baş etme yeteneğinin azaldığı durumlarda iş tükenmişliği riskinin arttığını göstermektedir.

Kurumsal açıdan bakıldığında, tükenmişlik; çalışanın işe geç gelmesi, görevlerini aksatması, sık sık istirahat raporu alması, kurumsal yenilikleri takip etmemesi ve üretkenliğini kaybetmesi gibi belirtilerle kendini gösterebilir. Bu durum, hem iş verimini düşürmekte hem de kurumun genel atmosferini olumsuz etkilemektedir.

Tükenmişlik, sadece iş performansını değil; aynı zamanda problem çözme becerilerini de zayıflatır. Eğitim, sağlık, psikoloji gibi insan odaklı mesleklerde çalışanlar, sürekli sorumluluk altında oldukları için bu sendroma daha yatkındır. Uzun mesai saatleri, yetersiz çalışma koşulları, yoğun talepler ve sürekli stres, kaçınılmaz olarak tükenmişliğe zemin hazırlar.

STRESİN ÇALIŞMA HAYATINDAKİ YERİ

Stres, yaşamın kaçınılmaz bir parçasıdır. Bazen bireyi motive ederek olumlu sonuçlar doğururken, bazen de performans düşüklüğüne ve ruhsal yıpranmaya yol açabilir. İş yaşamı, bireye birçok sorumluluk yüklediği için stresin en sık gözlemlendiği alanlardan biridir. Artan iş yükü, zaman baskısı ve performans beklentileri, çalışanların stres düzeyini doğrudan etkiler.

Modern yaşamın temposu düşünüldüğünde, stres günümüzün en yaygın “modern hastalıklarından” biri hâline gelmiştir. Meslek fark etmeksizin her çalışan, farklı düzeylerde stresle karşılaşmaktadır. Ancak işin içeriği, çalışma koşulları ve bireysel dayanıklılık, bu stresin şiddetini belirleyen temel unsurlardır.

STRESİN KAYNAKLARI

Stresi ortaya çıkaran birçok faktör vardır. Kişinin bedensel ve psikolojik dengesini bozan her durum bir stres kaynağı olarak kabul edilebilir. Çalışma ortamı, bireysel özellikler ve çevresel koşullar bu kaynakları şekillendirir.

Bireysel stres kaynakları; kişisel beklentiler, aile ilişkileri, sağlık sorunları ya da öz yeterlilik algısı gibi faktörlerden oluşur. Örgütsel stres kaynakları ise iş yükü, rol belirsizliği, yönetim tarzı ve iletişim eksikliklerinden kaynaklanabilir. Bu iki boyut birbirini karşılıklı olarak etkiler.

Örneğin, trafikte yaşanan stres ya da aile içi çatışmalar, bireyin iş motivasyonunu düşürebilir. Aynı şekilde, iş yerinde yaşanan yoğun baskı da bireyin özel yaşamına olumsuz yansıyabilir.

STRESLE BAŞA ÇIKMADA BİREYSEL STRATEJİLER

Stresle başa çıkma biçimi, bireyin kişisel özellikleri, deneyimleri ve stres algısıyla yakından ilişkilidir. Egzersiz, gevşeme, biyolojik geri bildirim gibi yöntemler bireyin stres düzeyini azaltmada etkili olabilir.

Bireysel stratejilerin ortak noktası; fiziksel, davranışsal ve psikolojik farkındalığı artırmaktır. Düzenli egzersiz, kaliteli uyku, sağlıklı beslenme ve sosyal destek, stres yönetiminde temel koruyucu etkenlerdir.

GEVŞEME TEKNİKLERİ

Gevşeme teknikleri, stresle başa çıkmada etkili ve kolay uygulanabilir yöntemlerdendir. Araştırmalar, bu tekniklerin migren, hipertansiyon ve kalp hastalıkları gibi stresle ilişkili sağlık sorunlarını hafifletmede önemli rol oynadığını göstermektedir.

Doğru nefes alma, gevşemenin en temel adımıdır. Derin ve sessiz alınan nefes, vücuttaki gerilimi azaltır, kalp ritmini dengeler ve zihni sakinleştirir. Oturarak, kolların serbestçe durduğu, omuzların rahat olduğu bir pozisyonda yapılan 10–15 dakikalık nefes egzersizleri, stres belirtilerini belirgin şekilde hafifletir.

Gevşeme uygulaması tek başına kesin çözüm değildir; ancak egzersiz, sosyal destek ve zaman yönetimi gibi diğer stratejilerle birlikte uygulandığında oldukça etkilidir.

YOGA VE MEDİTASYON

Yoga ve meditasyon, bireyin fiziksel ve ruhsal bütünlüğünü destekleyen, dikkat odaklı gevşeme teknikleridir. Sessiz ve rahat bir ortamda yapılan kısa süreli meditasyon uygulamaları bile zihinsel dinginliği artırır, stres hormonlarını azaltır ve odaklanmayı güçlendirir.

Bir yıl boyunca düzenli meditasyon yapan çalışanlarda, işe devam oranının, performansın ve genel yaşam doyumunun arttığı gözlemlenmiştir. Bu sonuçlar, stresle başa çıkmada ruhsal farkındalık temelli uygulamaların önemini vurgulamaktadır.

SONUÇ

İş tükenmişliği ve stres, modern çağın görünmeyen krizlerindendir. Çalışanların duygusal, zihinsel ve fiziksel yükü giderek artarken; üretkenlik, sadakat ve çalışan motivasyonu azalmaktadır. Ancak farkındalık geliştirmek, sağlıklı sınırlar koymak ve öz bakımı ihmal etmemek, bu döngüyü kırmanın en etkili yollarıdır.

Çünkü sürdürülebilir başarı, yalnızca çok çalışmakla değil; kendini koruyarak, dengeyi bulabilmekle mümkündür.

Nilay Özturk
Nilay Özturk
Nilay Öztürk, Toros Üniversitesi Psikoloji bölümünü tam burslu kazandı. 2020 yılında Toros Üniversitesi Psikoloji bölümünden Onur derecesi ile mezun oldu. Ardından Mersin Üniversitesi’nde yüksek lisans eğitimini tamamladı. Mersinde lisans ve yüksek lisans eğitimini tamamladığı yıllarda çeşitli eğitimlere, çocuk ve yetişkin zirvelerine, kongrelere ve seminerlere katıldı. Psikolojik danışmanlık ve akademik alanda birçok farklı kurumda ve alanda çalışmıştır. Ruh sağlığı alanında çok daha fazla insanın hayatına dokunmayı misyon edinen yazar ergen ve yetişkin alanında çalışmalara devam etmektedir. Hem online psikoterapi hem de yüz yüze psikoterapi seanslarıyla çalışmalarına devam etmektedir. Yetişkin, ergen ve çift terapisi alanında Kabul ve Kararlılık Terapisi (ACT) yaklaşımıyla çalışmaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar