Çarşamba, Ekim 15, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Psikolojik Sağlamlık: Doğuştan mı Gelir, Sonradan mı Öğrenilir?

Hepimiz hayatımız boyunca çeşitli zorluklarla karşılaşırız. Kimimiz sevdiklerimizi kaybeder, kimimiz zor bir ayrılığın acısını taşır, kimimiz sağlıkla ilgili mücadeleler verir, kimimiz iş veya maddi sıkıntılarla uğraşır, kimimizse travmatik deneyimlerle yüzleşir.

Ancak herkesin bu durumlara verdiği tepki farklıdır. Yine de öyle insanlar vardır ki, başlarına ne gelirse gelsin, hayatın içinde yeniden yolunu bulmayı başarır. Bir şekilde düşseler bile yeniden ayağa kalkabilirler.

İşte bu beceriye psikolojik sağlamlık ya da daha popüler adıyla “resilience” deniyor. Peki bu özellik doğuştan mı geliyor, yoksa sonradan mı kazanılıyor?

Bu sorunun cevabını uzun süre “ya öyle doğarsın ya da değilsin” diye düşündük. Ama modern psikoloji, nörobilim ve epigenetik araştırmalar sayesinde tablo artık çok daha umut verici: Psikolojik sağlamlık hem biyolojik bir altyapıya sahip hem de öğrenilebilir ve geliştirilebilir bir beceri.

Genlerle Başlayan Hikâye

Bilim insanları uzun süredir bazı insanların strese karşı daha dirençli olduğunu gözlemliyordu. Bunun üzerine genetik çalışmalar hız kazandı. Özellikle FKBP5, BDNF gibi genlerin stres tepkileriyle ilgili olduğu bulundu.

Ama bu genlerin “kader” olmadığı açıkça görüldü. Yani dayanıklılık tek bir genle açıklanamıyor, genler sadece zemini oluşturuyor.

Kısacası bazı bünyeler stres karşısında daha yatkın veya kırılgan olabilir. Ancak bu, “sen böylesin, kaderine razı ol” anlamına gelmiyor. Çünkü işin içine çevre, deneyim ve destek faktörleri girdiğinde tablo tamamen değişebiliyor.

Epigenetik: Yaşadıkların Genlerine Dokunuyor

Epigenetik, “yaşadıklarımız DNA’mızı nasıl etkiler?” sorusuna cevap veren bir alan. Mesela travmatik bir olay yaşadığınızda sadece duygusal hafızanız etkilenmiyor; DNA üzerinde bu deneyimi “okuyan” küçük biyolojik değişimler gerçekleşiyor.

Bu, genlerin tamamen değiştiği anlamına gelmiyor ama nasıl çalıştıkları yeniden düzenlenebiliyor.

Daha çarpıcı olan şu: Bu epigenetik etkiler bazen sonraki nesillere bile aktarılabiliyor. Yani büyükannenizin yaşadığı yokluk veya savaş, sizin stres düzenleme becerinize dolaylı yollardan etki edebiliyor.

Ama tam tersi de mümkün: Güvenli bağlanma, sosyal destek ve sevgi dolu ilişkiler bu izleri tamir edebiliyor.

Beyin de Öğreniyor, İyileşiyor, Uyarlanıyor

Psikolojik sağlamlık sadece psikolojik bir kavram değil; nörobiyolojik temellere de sahip. Beyinde özellikle üç bölge bu konuda kilit rol oynuyor:

  • Prefrontal korteks: Karar verme, mantık, duygu kontrolünden sorumlu bölge.

  • Amigdala: Tehdit algısı ve korku tepkilerinde sorumlu bölge.

  • Hipokampus: Öğrenme ve anıların işlenmesinden sorumlu bölge.

Dayanıklı bireylerde bu bölgeler arasındaki iletişimin daha dengeli olduğu görülüyor. Üstelik iyi haber şu: Terapi, mindfulness, sosyal bağlar, spor ve düzenli uyku gibi faktörler bu bölgeler üzerinde fiziksel etkiler bırakıyor.

Yani beynimiz de dayanıklılığı sonradan öğrenebiliyor. Bu, beynin yeniden yapılanma kapasitesine — nöroplastisite — işaret eder.

Çocukluk Deneyimleri ve Koruyucu Faktörler

Bir çocuğun hayatında, en az bir kişi tarafından koşulsuz kabul görmesi, gelecekteki psikolojik sağlamlığın en önemli temel taşlarından biri olarak kabul ediliyor.

Bu kişi bir anne, baba, öğretmen, büyük anne–baba ya da çocuğun hayatında güven veren başka bir yetişkin olabilir. Böyle bir bağ, çocuğa “değerliyim, seviliyorum ve korunuyorum” duygusunu kazandırır; bu da ilerleyen yıllarda stresle başa çıkma kapasitesinin artmasını sağlar.

Araştırmalar, psikolojik sağlamlığı destekleyen bazı kritik faktörleri ortaya koyuyor:

  • Güvenli bağlanma: Çocuk, duygusal olarak desteklendiğini ve ihtiyaç duyduğunda yardım alabileceğini bilir.

  • Oyun: Serbest oyun, problem çözme becerilerini, yaratıcılığı ve duygusal ifade yeteneğini geliştirir.

  • Sosyal destek: Aile, arkadaşlar ve okul çevresi tarafından sağlanan destek, zor zamanlarda dayanma gücünü artırır.

  • Doğal merakın desteklenmesi: Çocuğun sorularına, keşiflerine ve yeni deneyimlerine izin verilmesi, öğrenme motivasyonunu ve özgüvenini yükseltir.

  • Hata yapmaya izin verilmesi: Hataların cezalandırılmadan öğrenme fırsatı olarak görülmesi, çocuğu risk almaya ve sorun çözmeye teşvik eder.

Tüm bu etkenler bir araya geldiğinde, başlangıçta zorlu koşullarla karşılaşan çocuklar bile doğru destek ve deneyimlerle sağlam bir psikolojik altyapı geliştirebilir.

Yani, çocuklukta kazanılan güven, merak ve sosyal beceriler, psikolojik sağlamlığın temelini oluşturur ve hayat boyunca sürecek bir güç kaynağı sağlar.

Gerçek Dayanıklılık Ne Değildir?

Toplumda hâlâ yaygın bir yanlış var: “Dişini sık, güçlü ol, belli etme.” Bu tür dayanıklılık maskesi aslında kişiyi zamanla tüketebiliyor.

Bastırılmış duygu, “hallederim” kültürü ve yardım isteme korkusu, ruh sağlığını baltalayabiliyor. Gerçek dayanıklılık; duyguyu yok saymak değil, onu regüle edebilmektir.

Öğrenilebilir Dayanıklılığın Dayanakları

Son yıllarda yapılan araştırmalar, psikolojik sağlamlığın yalnızca çocuklukta değil, yetişkinlikte de geliştirilebileceğini net bir şekilde gösteriyor.

Yani hiçbir zaman geç değil; ister iş yerinde stresle başa çıkmak olsun, ister kişisel kayıplarla mücadele etmek, dayanıklılığımız üzerinde çalışabiliriz.

Bilim, özellikle aşağıdaki faktörlerin psikolojik sağlamlığı artırmada etkili olduğunu ortaya koyuyor:

  • Anlam bulma: Yaşadığımız olayları bir çerçeveye oturtmak, hayatta bir amaç hissetmek.

  • Sosyal bağlar: Kendimizi bir gruba veya birine ait hissetmek, güvenli ilişkiler kurmak.

  • Öz-şefkat: Hatalarımızı yargılamadan, kendimizi anlayarak yaklaşabilmek.

  • Duygu düzenleme becerileri: Stres ve olumsuz duyguları yönetebilme kapasitesi.

  • Problem çözme ve esneklik: Zorluklarla karşılaştığımızda yaratıcı çözümler geliştirebilmek.

  • Güvenli ilişkiler: Yakın çevreden ve sevdiklerimizden alınan destek.

  • Psikoterapi ve destek programları: Profesyonel yardım ve yapılandırılmış desteklerin sağladığı güç.

Bu unsurlar, beynin esnek yapısı (nöroplastisite) ve genlerin değişebilirliği (epigenetik) ile birleştiğinde inanılmaz güçlü bir dayanıklılık kaynağı ortaya çıkarıyor.

Yani biyolojik altyapımız bize bir zemin sağlar; ama doğru deneyimler, destekler ve uygulamalarla herkes psikolojik olarak güçlenebilir.

Travma Sonrası Büyüme Gerçek mi?

Evet. Sadece hayatta kalmak değil, bazı insanlar büyük sarsıntılardan sonra daha derin, daha anlamlı ve daha olgun bir yaşam inşa edebiliyor.

Buna “travma sonrası büyüme” deniyor. Bunda genetik faktörlerin küçük bir payı olsa da esas belirleyici olan çevresel destek, ilişkiler ve anlamlandırma kapasitesidir.

Sonuç: Ne Doğuştan Mahkûmuz, Ne Mucize Beklemeliyiz

Bugün bilim bize şunu söylüyor:

  • Hepimizin farklı biyolojik başlangıçları var.

  • Genetik altyapı önemli ama belirleyici değil.

  • Deneyimler, ilişkiler ve çevre genlerin üzerindeki etkileri şekillendiriyor.

  • Beyin değişebiliyor, öğrenebiliyor ve iyileşebiliyor.

  • Psikolojik sağlamlık eğitimle, destekle ve deneyimle güçlenebiliyor.

Yani mesele “doğuştan mı, sonradan mı?” değil; mesele “hangi koşullarda, nasıl gelişiyor?” sorusu.

Belki de şöyle bitirmek gerekir:
İnsanın kırılganlığı kader, ama dayanıklılığı bir ihtimaldir. Ve iyi haber şu ki, bu ihtimal geliştirilebilir.

Kaynakça

  1. Sampedro-Piquero, P., et al. (2021). Building resilience with aerobic exercise: Role of FKBP5. Frontiers in Psychology, 12, 708. https://doi.org/10.3389/fpsyg.2021.707708

  2. Jiang, S., et al. (2019). Epigenetic modifications in stress response genes and their implications for psychological resilience. Frontiers in Psychiatry, 10, 1–11. https://doi.org/10.3389/fpsyt.2019.00701

  3. Russo, S. J., et al. (2012). Neurobiology of resilience. Nature Neuroscience, 15(11), 1475–1484. https://doi.org/10.1038/nn.3234

  4. Chbeir, S., et al. (2023). Resilience by design: How nature, nurture, and environment shape psychological resilience. Frontiers in Psychology, 14, 1–14. https://doi.org/10.3389/fpsyg.2023.1032424

  5. Oren, G., et al. (2025). From trauma to resilience: Psychological and epigenetic perspectives. Scientific Reports, 15(1), 1–12. https://doi.org/10.1038/s41598-025-12085-5

  6. Nestler, E. J. (2024). Neurobiological basis of stress resilience. Neuron, 112(1), 1–16. https://doi.org/10.1016/j.neuron.2024.06.027

  7. Schiele, M. A., et al. (2020). The applied implications of epigenetics in anxiety, affective disorders, and resilience. Neuroscience & Biobehavioral Reviews, 108, 1–9. https://doi.org/10.1016/j.neubiorev.2020.01.002

  8. McEwen, B. S. (2014). Recognizing resilience: Learning from the effects of stress on the brain. Frontiers in Behavioral Neuroscience, 8, 1–9. https://doi.org/10.3389/fnbeh.2014.00010

  9. Hunter, R. G., et al. (2018). The neuroscience of resilience. Journal of Clinical Psychiatry, 79(3), 1–9. https://doi.org/10.4088/JCP.17f11882

  10. Wu, G., et al. (2013). Understanding resilience. Frontiers in Behavioral Neuroscience, 7, 1–6. https://doi.org/10.3389/fnbeh.2013.00010

Duygu Kebabcı
Duygu Kebabcı
Duygu Kebabcı, Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik lisansını tamamlamış olup, psikoloji lisans eğitimine devam etmektedir. Bilişsel Davranışçı Terapi, EMDR, Pozitif Psikoloji, Travma ve Yas alanlarında eğitimler alarak uygulama becerilerini geliştirmiştir. İnsan davranışlarını bilimsel temelde analiz etme, empatik iletişim kurma ve çözüm odaklı psikolojik müdahaleler geliştirme konularında yetkindir. Psikolojik kavramları anlaşılır biçimde aktarabilir. Danışan ihtiyaçlarına duyarlı, etik ilkelere bağlı ve sürekli gelişimi benimseyen bir yaklaşımla çalışır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar