Pazar, Ekim 12, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Kendine Tanık Olmak: Duyguları Bastırmadan Onlara Alan Açmak

Günlük hayatın koşuşturmasında, yoğun ve rahatsız edici duygular hissettiğimizde ilk içgüdüsel tepkimiz genellikle onları susturmak, görmezden gelmek veya bastırmak olur. İnsan zihni, çoğu zaman kendini korumak için duyguları bastırmaya eğilimlidir. Üzüntüyü görmezden gelmek, öfkeyi kontrol altına almak, korkuyu bastırmak… Bunların hepsi, kısa vadede dayanmak için geliştirdiğimiz stratejilerdir.

Ancak bastırılan her duygu, kendine görünmez bir yer bulur; bedende, düşüncelerde ya da ilişkilerde farklı biçimlerde yeniden ortaya çıkar. Duygulara alan açmak, bu döngüyü kırmanın ve kendimizle daha sağlıklı bir ilişki kurmanın en temel yollarından biridir.

Duyguları Bastırmanın Zararları Nelerdir?

Duygusal bastırma, psikolojide “duygusal kaçınma” olarak da tanımlanır. Bu durum, bireyin rahatsız edici hislerden uzak durmak için bilinçli ya da bilinçdışı biçimde duygularını reddetmesi ya da bastırması anlamına gelir.

Araştırmalar, bu tür bastırma eğilimlerinin uzun vadede depresif belirtileri, anksiyeteyi, bedensel stres tepkilerini ve somatik semptomları (baş ağrısı, yüksek tansiyon gibi) artırabildiğini göstermektedir. Duyguların bastırılması, anlık bir rahatlama sağlasa da zihinsel yükü artırarak kişinin kendisiyle olan bağlantısını zayıflatır.

Bastırmak yerine duygulara alan açmak, bu bağlantıyı yeniden kurmanın ve içsel dengeyi sağlamanın önemli bir parçasıdır.

Kendine Tanık Olmak Nedir?

Kendine tanık olmak, Mindfulness ve Kabul ve Kararlılık Terapisi (ACT) gibi yaklaşımların temelini oluşturan bir bilinç halidir. Bu, deneyimlerinizin içeriğinden (düşünce ve duygularınızdan) bir adım uzaklaşıp, onları gözlemleyen “siz”i fark etmektir.

Duygularınızla özdeşleşmek yerine, onları zihninizde gelip geçen birer misafir olarak görmektir. “Ben öfkeliyim.” demek yerine “Öfkeli olduğumu düşünüyorum.” demek arasında farklar bulunur.

Bu duruşu anlamak için bir metafor kullanabiliriz: Kendinizi gökyüzü gibi düşünün. Duygularınız, düşünceleriniz ve bedensel hisleriniz ise gökyüzünde beliren bulutlar, yağmurlar ve fırtınalardır. Hava durumu ne olursa olsun, gökyüzü her zaman oradadır ve ondan daha geniştir.

Kendine tanık olmak, bulutlara (duygulara) takılıp kalmak yerine, onları kapsayan gökyüzünün (farkındalığın) kendisi olduğunuzu hatırlamaktır. Bu, bir teslimiyet hali değil, köklü bir özgürlük halidir.

Duygulara Alan Açmanın Dört Adımı

Duygular, aslında zihnin mesaj taşıyıcılarıdır. Her bir duygu, belirli bir ihtiyacın, bir değer ihlalinin ya da içsel bir deneyimin işaretidir. Öfke, sınırlarımızın ihlal edildiğini; korku, bir tehlike algısını; üzüntü ise bir kaybın veya değişimin varlığını bildirir.

Ancak biz çoğu zaman bu mesajları dinlemek yerine “mantıklı” olmayı seçeriz. Bu seçim, duyguları denetim altına almanın bir yolu gibi görünse de aslında içsel deneyimimizi reddetmek anlamına gelir. Duyguları görmezden gelmek, onları yok etmez; yalnızca daha derine iter.

Bu teorik çerçeveyi pratiğe dökmek için aşağıdaki dört adımlı modeli kullanabilirsiniz. Bu bir baskılama tekniği değil, bir kabullenme ve dönüştürme pratiğidir.

1. Farkındalık ve İsim Verme

Bir duygu ortaya çıktığında, yargılamadan onun varlığını kabul edin. Zihninizde “Şu anda kaygı hissediyorum” veya “Burada bir öfke var” gibi basit bir içsel ifade kullanın.

Nörobilim çalışmaları, duyguları söze dökmenin (etiketlemenin) beynin duygusal merkezi amigdalanın aktivitesini azalttığını ve prefrontal korteksteki düzenleyici kontrolü güçlendirdiğini göstermektedir. Yani, isimlendirmek sakinleştirir.

2. Bedende Hissetme

Duyguların bedende somut karşılıkları vardır. Dikkatinizi, düşünceden fiziksel hisse kaydırın. Kaygı göğsünüzde bir gerginlik, korku midenizde bir yumru, öfke ise boynunuzda bir sıcaklık olarak kendini hissettirebilir.

Bu hisse merakla, bir bilim insanı gibi yaklaşın. “Evet, bu gerginlik burada. Onun nasıl bir his olduğunu keşfediyorum.”

3. Nefesle Yer Açma

Yoğun bedensel hislerle baş başa kaldığınızda, dikkatinizi yumuşak bir şekilde nefesinize getirin. Nefes, içsel fırtınalar anında sizi şimdiki ana bağlayan bir çapa işlevi görür.

Nefes alırken, o rahatsız edici hisse olan alanı genişlettiğinizi; nefes verirken de onun varlığına izin verdiğinizi hayal edin. Bu, hissi değiştirmeye çalışmak değil, onunla birlikte var olma kapasitenizi genişletmektir.

4. İzin Ver ve Serbest Bırak

Son adım, kasıtlı bir kabullenme tavrıdır. “Bu duygunun burada olmasına izin veriyorum” veya “Buna alan açıyorum” gibi bir niyetle duyguya direnç göstermeyi bırakın.

Bu, duyguyu sevdiğiniz anlamına gelmez, sadece onunla savaşmayı bıraktığınız anlamına gelir. İlginç olan şudur ki, bir duyguya tamamen alan açtığınızda, onun dönüşmeye ve enerjisini kaybetmeye başladığını görürsünüz.

Gündelik Hayatta Pratik Yapmak

Hepimiz günlük hayatın içinde duygulara alan açmakta zorlandığımız anlarla karşılaşırız. Bir tartışmadan sonra bastırdığımız öfke, gün boyu süren huzursuzluğa dönüşebilir. İş yerinde hissettiğimiz kaygıyı bastırdığımızda, geceleri zihnimiz o sahneleri tekrar tekrar oynatabilir.

Ya da bir kayıp yaşadığımızda “güçlü olmalıyım” diyerek bastırdığımız üzüntü, bir süre sonra sebepsiz bir yorgunluk olarak bedenimize yansır.

Bu anlarda kendine tanık olmak, duyguların bizi yönetmesine izin vermemek anlamına gelir. Duygulara alan açmak, onları yok saymadan “şu anda bu hissi yaşıyorum” diyebilmektir.

Bu farkındalık hali, duyguları dönüştürmenin değil, onların doğal akışına izin vermenin en sade ama en derin yoludur.

Sonuç

Modern yaşam, çoğu insana duygularına yer bırakmamayı öğretir. “Gülümse, geçer.” “Kafanı dağıt.” “Düşünme, takılma.” Bu tür ifadeler, duyguların doğal akışını keser.

Oysa duygular bastırılmadığında kendi döngüsünü tamamlar. Üzüntü, yaşandığında hafifler; öfke, ifade edildiğinde azalır; korku, tanındığında gücünü yitirir.

Bu yüzden kendine tanık olmak, sadece bir farkındalık pratiği değil, aynı zamanda bir iyileşme biçimidir.

Kendine tanık olmanın temelinde, “her şeyin gelip geçici olduğu” gerçeğini hatırlamak vardır. Duygular, gökyüzünden geçen bulutlar gibidir; onları durduramayız ama izleyebiliriz.

Bu izleyiş, duyguları kontrol etmeden, bastırmadan ve onlara kapılmadan yaşamın bir parçası olarak kabul edebilmeyi sağlar. Kendine tanık olmak, duygularla savaşmak yerine onlarla iş birliği yapmayı öğrenmektir.

Sonuç olarak, duygulara alan açmak, insanın kendisiyle kurduğu ilişkinin en derin biçimlerinden biridir. Duygular bastırıldıkça büyür, tanındıkça hafifler.

Kendine tanık olmak, duyguları yok etmek değil, onların geçiciliğini fark ederek içsel dengeyi korumaktır. Bu denge, yaşamın kaçınılmaz dalgalanmaları içinde kalabilmenin, yani psikolojik sağlamlığın en gerçek halidir.

Gizem Yılmaz
Gizem Yılmaz
Gizem Yılmaz, psikoloji lisans eğitimini tamamlamış, yazar ve psikologdur. Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), Mindfulness Temelli Terapi çerçevesinde anksiyete bozuklukları, kaygı yönetimi, depresif bozukluklar, takıntı bozuklukları, özgüven ve yeterlilik konuları başta olmak üzere bireysel danışmanlık hizmeti vermektedir. Bilimsel merakı ve araştırmaya olan ilgisi, onu psikolojinin derinliklerini keşfetmeye ve en güncel bilgileri okuyucularıyla buluşturmaya yöneltmiştir. Çeşitli dijital platformlarda psikoloji ve psikoterapi ile ilgili yazılar kaleme almıştır. Alanının bilimsel gelişmelerini anlaşılır ve günlük hayattan örneklerle ele alarak bireylerin psikolojik iyi oluş halini destekleme misyonu ile çalışmalarını yürütmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar