Pazar, Ekim 12, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Çocukluk, Güvenli Bağlanma ve Hayal Gücünün Koruyuculuğu: Komşum Totoro Filmi

Çocukluk ve güvenli bağlanma deyince benim aklıma otomatik olarak Bowlby, kişilik gelişimi deyince Ericson, çocukluk çağında stres ve kaygıyla baş etme deyince de Jung geliyor.
Bu çalışmada kısaca değineceğimiz bu kavramların örneklerini Komşum Totoro filminin bazı sahnelerini analiz etmek için kullanacağız.

Bowlby, “bağlanma”yı “bağlanma davranışından” ayırır. Ona göre bağlanma bireyin içsel süreçlerine aittir. Çocuk açısından bakıldığında bağlanan çocuk, bağlandığı figürler ile yakın samimiyette veya fiziksel iletişimde olmak ister.
Bağlanma davranışı ise bireyin istenilen yakınlığı göstermesi için kullandığı herhangi bir hareket olarak adlandırılır. Çocuk, bakım vereni bir “Güvenli Üs“ olarak kullanarak dünyayı keşfeder ve tehlike anında ona sığınır.
Güvenli bağlanmanın bozulması durumunda, çocukta ayrılık anksiyetesi gelişir ve bu kaygıyı gidermek için çevresindeki diğer insanlara (kardeş, baba) veya hayali arketiplere yönelir.

Kuramsal Çerçeve: Rogers, Ericson, Winnicott ve Jung

“Bireyin en çok ulaşmak istediği hedef, bilerek ve bilmeyerek peşinden koştuğu sonuç, kendisi olmaktır” yaklaşımında olan Rogers ise çocukların istek ve hislerini kabul edebilen ebeveynlere önemli bir hatırlatma yapar.
Ona göre bu ebeveynlerin, çocuktaki istenmeyen davranışlara ilişkin kendi hislerini de kabul edebildiğini ve bir birey olarak kabul gördüğünü (kabul görmeyen davranışın reddedilmesinden ayrı olarak) çocuğa hissettirebildiğine inanır.
Bu hayati ayırım, parçalanmamış bir benlik algısının ayrılmaz bir parçası olarak çocuğun sağlıklı bir benlik saygısı geliştirmesini olanaklı kılar.

Rogers, bireyin özünde iyi olduğunu ve “Kendini Gerçekleştirme” denilen, potansiyelini tam olarak kullanma eğiliminde olduğunu savunur. Sağlıklı benlik algısı koşulsuz kabul ve empati ile oluşturulmuş çocuklar, zorlu koşullar altında bile kendilerine güvenli bir alan sağlayıp, içlerindeki direnç gücünü kullanarak duygusal olarak büyür ve gelişirler.

Gelişimin yaşam boyu devam eden bir süreç olduğunu savunan Ericson ise çocukların karşılaştığı zorlu koşullara karşı geliştirdiği başa çıkma yöntemlerini anlatır. Ericson’ın, yakınlığa karşı yalıtılmışlık olarak değerlendirdiği sevgi, çok yönlü bir baş etme yöntemidir.
Sevgi, bağlanmayı ve güvenli bağlanmayı besler. Güvenli bağlanmaya sahip bireyler daha fazla özyeterliliğe sahiptir. Psikolojileri daha sağlamdır. Kendilerini sorunlarla etkili bir şekilde başa çıkabilecek olarak görürler.
Olumsuz duygu durumlarını kontrol edebilmeyi beklerler. Sorunlarını çözmede kendilerine güvenirler. İyimserlik ve sevgi ile dolu olduğu düşünülen çocukların en önemli başa çıkma yöntemi umuttur.

Umut ise, temel güvene karşı güvensizlik krizini başarılı bir şekilde atlatmayı kolaylaştırır. Umut, stresleri azaltır; çünkü uzak-gelecek bakış açısı onlara şu andaki stres yaratan olumsuz olayın kalıcı olmadığını hatırlatır.

İşin bu kısmında sahneye Winnicott girer ve oyunun çocuğun duygularını ifade etmesi, travmatik deneyimlerini işlemesi ve içsel çatışmalarını çözmesi için doğal bir araç olduğunu savunur.
Winnicott’un “Geçiş Nesnesi” kavramı ise, anneden ayrılığın yarattığı kaygıyı hafifletmek için kullanılan (oyuncak ayı, battaniye gibi) bir nesneyi tanımlar.
Bu nesne, çocuğun hem hayal gücü hem de gerçeklik dünyasına aittir ve kaybın yerini doldurarak çocuğa duygusal geçiş döneminde destek olur.

Jung ise bütün bu gelişim evrelerini bilinç ve bilinç dışı kavramlarıyla anlatır. En önemlisi de arketiplerden bahseder.
Arketip; basitçe ifade edilirse “ilk kalıp” anlamındadır. Jung’a göre insanın duygu, düşünce ve davranışları sadece bireysel bilinçdışından kaynaklanmaz; toplumsal bilinçdışında potansiyel olarak depolanmış bazı “model”lerin benimsenmesi ile de şekillenir.
Arketipler, nesilden nesile ırsiyet yoluyla nakledilirler ve meydana çıkmaları ihtiyaçtan öte zaruridir. İçinde bulunulan zamana ve duruma göre yeniden “dolarlar”, bilince ve oradan da davranışa yansırlar.
Arketipler; büyükanne, bilge yaşlı adam veya kahraman gibi evrensel figürlerdir. Bireyler, stres veya bilinmezlik anlarında bu arketipleri rüyalarında veya hayallerinde canlandırarak ruhsal denge sağlamaya çalışır. Çocuklarda bu çok daha üst seviyededir.

Komşum Totoro Filmi

Hayao Miyazaki’nin başyapıtı olan Komşum Totoro, annelerinin uzun süreli hastane tedavisi nedeniyle kırsal bir bölgedeki eski bir eve taşınan Satsuki ve Mei adlı iki kız kardeşin hikayesini merkezine alır.
Filmin masalsı atmosferinin ardında, çocuk zihninin bir travmatik durumla nasıl başa çıktığına dair derin detaylar vardır.

Anneden ayrı kalmanın getirdiği güvensizlik, kaygı ve kontrol kaybı duyguları iki kardeşi doğanın, oyunun ve hayal gücünün iyileştirici dünyasına iter.
Totoro ve diğer orman ruhlarıyla kurulan bağ, onlar için gerçeklikten bir kaçış değil, kayıp ve belirsizlikle başa çıkmak için kurulan içsel bir savunma sistemidir.

Filmdeki Can Alıcı Sahneler ve Psikolojik Çözümlemeler

1. Yeni Ev ve Toz Perileri (Susuwatari)

Satsuki ve Mei’nin ilk karşılaştığı fantastik figürler olan Toz Perileri (Susuwatari), evin karanlık ve ürkütücü atmosferini temsil eder.
Psikolojik açıdan bakıldığında; çocuklar, evdeki tehditkâr unsurları hayal gücü aracılığıyla oynanabilir ve eğlenceli varlıklara dönüştürür.
Bu, Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT)’nin temelindeki “Bilişsel Yeniden Çerçeveleme” mekanizmasının ilkel bir versiyonudur.

Çocuklar, korkuyu bastırmak yerine, ona bir isim ve şekil vererek kontrol edilebilir hale getirirler.
Evin artık “perili” ama “eğlenceli” olması, annenin yokluğunda oluşan kaygı yönetimine hizmet eder.

2. Mei’nin Totoro ile Karşılaşması

Küçük Mei’nin ormanda dev Totoro’yu bulduğu ve onun göbeğinde uyuyakaldığı sahne, filmin detaylı psikolojik anlarındandır.
Totoro; Winnicott’un geçiş nesnesinin devasa ve büyülü bir formu işlevi görür. Mei için Totoro’nun yumuşak kürk ve güvenli göbeği, annesinin fiziksel sıcaklığını ve şefkatini ikame eder.
Bu, ayrılık kaygısıyla başa çıkmak için hayati bir destektir. Jung öğretisiyle bakıldığında Totoro, evrensel “Büyük Koruyucu Arketipini” temsil ederek, Mei’ye koşulsuz kabul sunar ve onun içsel gücünü harekete geçirir.

3. Otobüs Durağı ve Tohum Ekme Ayini

Satsuki’nin, yağmurlu bir gecede Totoro ile karşılaşması ve ona şemsiye vermesi; ardından kardeşlerin Totoro’nun onlara verdiği tohumları bahçeye ekmesi sahnesi de filmin can alıcı sahnelerindendir.

Psikolojik kuramlar açısından bakıldığında; “Bağlanma Teorisi”ne göre, annelerinden ayrı kalan çocuklar, birbirlerinin birincil güvenli bağlanma figürü haline gelir.
Satsuki, Mei’yi koruma sorumluluğu alarak olgunlaşma yolunda ilerler ve kendi korkusunu yüceltme mekanizmasıyla bastırır.

Tohumların ekilmesi ve onların Totoro’nun dansıyla aniden büyümesi, kızların geleceğe yönelik umutlarını ve iyileşme arzularını doğaya yansıttıkları bir ritüeldir.
Bu sahne, travmatik belirsizlik karşısında kontrol ve anlam yaratma çabasıdır.

4. Mei’nin Kaybolması ve Kedi Otobüsü

Mei’nin annesinin hastanede durumunun kötüleştiği haberini aldıktan sonra, annesini görmek için tek başına yola çıkması ve kaybolması, hikayenin kriz anıdır.
Mei’nin bu eylemi, ayrılık anksiyetesinin ve terk edilme korkusunun tetiklediği bir bağlanma krizidir.
Satsuki’nin paniği, ebeveynleşme rolünün baskısıyla yüzleştiği andır.

Kedi Otobüsü, bu kriz anında ortaya çıkan bilinçdışının nihai aracıdır.
Bu fantastik araç, akılcı düşüncenin tükendiği yerde, çocukların içsel direnç gücünü ve hayal gücünün iyileştirici gücünü kullanarak, onları en temel duygusal ihtiyaçlarına (anneye ulaşma) güvenli bir şekilde ulaştırır.

Sonuç

Sonuç olarak denebilir ki; Komşum Totoro filminde, sağlıklı ebeveyn-çocuk ve kardeş ilişkilerinin, çocukların duygusal güvenlikleri için temel bir zemin oluşturduğu gösterilir.
Aynı zamanda, çocukların hayal güçlerini kullanmalarına izin vermenin, onların ruhsal iyi oluşları için ne denli hayati olduğu vurgulanır.

Hayal gücü ve oyun kurmanın çocukların zorluklarla başa çıkarken kendilerine özgü birer sığınak ve büyüme alanı yaratmalarına yardımcı olduğunu gösterir.
Miyazaki, bu filmle sadece bir animasyon değil, çocukluğun eşsiz doğasını, insan ruhunun zorluklar karşısındaki direncini ve masumiyetin koruyucu gücünü kutlayan derin bir psikolojik keşif sunar.

Komşum Totoro, her yaştaki izleyicilerine en belirsiz zamanlarda bile umudun ve hayal gücünün bir çocuğun ruhunu nasıl iyileştirebileceğini hatırlatır.

Kaynakça

  • Bowlby, J. (1969). Attachment and Loss, Vol. 1: Attachment. New York: Basic Books.

  • McMartin, J. (2020). Personality Psychology, A Student Centered Approach (Çev. Kurt, D. G., Zorbaz, S. D.). Ankara: Nobel Yayınları.

  • Merter, M. (2014). Nefs Psikolojisi. İstanbul: Kaknüs Yayınları.

  • Jung, C. G. (1959). The Archetypes and The Collective Unconscious. Princeton University Press.

  • Rogers, C. R. (1951). Client-Centered Therapy. Houghton Mifflin.

  • Winnicott, D. W. (1971). Playing and Reality. Tavistock Publications.

Mesude Bozkurt
Mesude Bozkurt
Uzman Psikolojik Danışman olarak; Sanat Terapi Teknikleriyle Bireysel-Yetişkin Danışmanlık, Kurumsal Danışmanlık, Aile Danışmanlığı, Eğitim Danışmanlığı,Kariyer Planlama Danışmanlığı,Yas ve Kriz Danışmanlığı, Masal Terapistliği, Çocuk ve Ergen Psikoterapistliği, yapmaktadır. BDT, Gestalt gibi ekollerle çalışan yazar,bir başka uzmanlık alanı olan Göstergebilim tekniklerini psikolojik tekniklerle birleştirerek çalışmaktadır. Yazar/ editör olarak; sosyolojik, psikolojik, felsefik ve sanat alanında eserler vermekte, matbu eserlere ve çeşitli dijital platformlarda yazarlık ve editörlük yapmaktadır. Kurumlara ve guruplara uzmanlık alanlarında eğitimler de veren yazarın yayımlanmış iki eseri bulunmaktadır. Onlarca sertifika ve deneyimi olan yazar, uzman olduğu alanlarda güncel eğitimlerine ve çalışmalarına devam etmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar