Ayağı takılıp yere düşmesi sonucu kolunu incitmiş biriyle karşılaştığınızı hayal edin. Bu kişi bariz şekilde büyük bir acı çekiyor. Muhtemelen fark ettiğiniz ilk anda ona ne söylersiniz? Durun tahmin edeyim: Büyük ihtimalle bir hastaneye gitmesini, kolunu bir doktora göstermesi gerektiğini önerirsiniz. Çünkü acının kaynağının ne kadar ciddi olduğunu ancak bir uzman anlayabilir ve iyileşmenin ilk adımı da bu olur.
Belki kolu kırılmıştır ve alçıya alınması gerekiyordur. Belki de sadece küçük bir incinmedir ve birkaç basit müdahaleyle kısa sürede daha iyi olabilir.
Peki, bu senaryoyu neden anlatıyorum diye sorabilirsiniz. O zaman size şöyle bir soru sorayım:
Sizce kolunu kıran bir insanın doktora gitmesi onu “zayıf” mı yapar?
Ve aynı şekilde…
Tıpkı yere düştüğümüzde kolumuzu incitebildiğimiz gibi, içimizde bir yerler incindiğinde ne yapmalıyız?
Dünyada ve özellikle ülkemizde psikoterapiye karşı büyük bir önyargı ve yanlış anlaşılma var. Bu makalede bunun sebeplerine, psikoterapinin gerçekte ne işe yaradığına, önyargıların sonuçlarına ve bu önyargıların aşılması için neler yapılabileceğine değineceğiz.
Tıpkı Fiziksel Acı Gibi
Öncelikle, psikoloji ve psikoterapiye karşı bakış açısı her insandan insana değişir. Ama eminim ki hayatınızda şuna denk gelmişsinizdir: Hayatında işlevselliğini etkileyen ve bu konuda problem yaşayan birine terapiye gitmeyi önerirseniz, büyük ihtimalle şu tarz cevaplarla karşılaşırsınız: “Benim bir sorunum yok ki.” “Bu da eminim zamanla geçer.” “Ben güçsüz müyüm de terapiye gideyim?” “İnsanlar bir öğrense terapiye gittiğimi hakkımda ne derler?”
En yaygın olanı da: “Ben deli değilim ki neden gideyim psikoloğa.”
Özellikle “ben deli değilim” çıkışına odaklanırsak, bu tarz düşünceye sahip birinin aslında psikoterapi hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığı görülebilir. Böyle düşünen biri, psikoterapi sürecinin sadece psikopatolojik bireylere, yani ağır ruhsal hastalıklara özgü olduğunu zannediyor olabilir. Bu algı maalesef çok yaygın bir durumdur. Bunun yanında terapiye gitmenin bir güçsüzlük ve zayıflık göstergesi olarak düşünüldüğü de sıkça görülür. Çünkü bu şekilde düşünen insanlar, kendilerine ve diğer insanlara şu mesajın iletildiğini varsayar: “Kendi sorunlarımla başa çıkamayacak kadar güçsüzüm ve herkes böyle düşünecek.” (Clement et al., 2015). Peki gerçekten öyle midir?
Toplumsal Cinsiyetin Rolü
Türkiye için konuşacak olursak, toplumsal cinsiyet rollerinin çok baskın olduğu bir toplumda yaşıyoruz. Özellikle erkeklerin bu şekilde düşünmeleri oldukça yaygındır. Çünkü Türk toplumunda “ideal erkek” tiplemesi güçlü, iradeli, sarsılmaz, her zaman dimdik duran biri olarak empoze edilir. Bu kalıbın dışında kalan erkek birey için terapiye gitmek bir zayıflık göstergesi gibi algılanabilir. (Mokhwelepa & Sumbane, 2025).
Ama bu durum sadece erkekler için değil, kadınlar için de geçerlidir. Toplumsal cinsiyet normlarına göre kadınlar daha kırılgan, narin ve duygusal olarak görülür. Güçlü bir konumdaki kadın ise kendini kanıtlamak için bu özelliklerden uzak olduğunu göstermek ister. Dolayısıyla ailesi, arkadaşları ve hatta kendisi bile terapiye gitme düşüncesini, olmak istediği kimliğin tam tersi bir şey olarak algılayabilir. Bu noktada ortaya çıkan düşünce genellikle şu olur: “Sorunlarımı kendim çözebilirim.”
Ama bazen sorunlarımızı çözmede zorluk yaşayabiliyoruz. Bu durum bizi daha az erkek ya da daha az kadın yapmaz. Kısacası bizi güçsüz yapmaz. Aksine bizi insan yapar.
Terapi Sadece Psikopatoloji İçin Midir?
Şimdi birazcık terapinin aslında ne olduğuna bakalım. Sadece psikopatolojik rahatsızlıklar için olmadığından bahsetmiştim. O zaman ne tür durumlarda terapiye gidilmelidir veya gidilmemelidir?
Öncelikle, tabii ki psikopatolojik rahatsızlığı olan ya da bu belirtileri gösteren bireylerin kesinlikle psikoterapi ve gerekirse de psikiyatri desteği alması önerilir. Fakat bunun yanında günlük hayat sorunları yaşayanlar, yoğun stres, yoğun kaygı, öfke kontrolü sorunları, yas, boşanma, ayrılık, iş kaybı gibi büyük yaşam değişiklikleri yaşayanlar, travmatik deneyimler atlatanlar, öz benliğini güçlendirmek, kendini daha iyi tanımak ve hayatta tatmin edici seçimler yapmak isteyenler de terapiye gidebilir.
Bu sorunlar kulağa hepimizin yaşadığı problemler gibi gelebilir. Ama çoğu zaman bu problemleri göz ardı ederiz. Bu da tıpkı kanayan bir yaranın kanaması dursun diye çok sıkı sarılıp kangren olmasına benzer.
Kısacası: Günlük yaşamı sürdürmek zorlaşıyorsa, sosyal hayatımız ciddi şekilde etkileniyorsa, uyumak, yemek yemek, dikkat toplamak gibi temel işlevlerimiz bozuluyorsa, bir uzmandan yardım almak yararlı olabilir. Howes (2021), terapiyi sadece hastalık tedavisinin bir aracı olarak değil; “iyi olan bir hayatı daha iyi hale getirme” yolu olarak tanımlamaktadır.
Ağır Ruhsal Bozukluklarda Terapi ve Önyargılar
Psikopatolojik yani ağır ruhsal bozukluk yaşayan kişilerden (şizofreni, bipolar bozukluk, borderline kişilik bozukluğu, ağır depresyon vs.) ve bu konudaki yanlış anlaşılmalardan da bahsetmek istiyorum.
Bu bireylerin her zaman akıl sağlığı hastanelerinde yatmaları gerektiğini ve topluma kazandırılamayacaklarını düşünmek doğru değildir. Bu kişiler ilaç tedavisinin yanında terapi de alırlar. Bu sayede günlük yaşam becerilerini geliştirmeleri, duygularını ve ilişkilerini düzenlemeleri mümkün olur (Johansson, Skillmark, & Allgurin, 2025).
Bu bireylerin toplum tarafından etiketlenmeleri çok yaygındır. Fakat doğru terapi ve psikiyatrik destek ile bu bireyler krizleri önlemeyi öğrenirler. Böylece daha üretken, bağımsız ve sosyal hayata uyumlu hale gelirler. Yani kısaca, bu bireyleri toplum olarak etiketlemek yerine daha destekleyici olup sosyal hayata uyum sağlamalarını kolaylaştırmalıyız.
Terapi İnsanca Bir İhtiyaçtır
Bütün bu konuştuklarımızı toparlayacak olursak: Terapiye gitmek kişinin “deli” olduğu anlamına gelmez. Terapiye, kişisel gelişimden sosyal işlevselliğimizi artırmaya kadar pek çok sebepten gidilebilir.
Yani terapiye, şu anki halimizden çok daha iyi hissetmek için gideriz. Herkes hayatında zorluk yaşayabilir ama önemli olan bu zorlukları doğru ve dengeli şekilde yönetebilmektir.
Terapiye gitmek bizi zayıf değil, insan yapar.
Makaleni okudum, seninle gurur duydum. İyi ki varsın iyi ki benim kızımsın. I love you so much