Çarşamba, Ekim 1, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Teknoloji Bağımlılığı: İlişki, Duygu ve Benlik Yaklaşımı

Sabah uyandığınızda gözünüzü açar açmaz telefona uzandığınız oluyor mu? Birçoğumuz için bu sıradan bir davranış haline geldi. “Bir mesaj var mı?”, “Gece neler olmuş?”, “Sadece saate bakacağım.” düşünceleriyle başlayan bu küçük eylem, günümüzün geri kalanını farkında olmadan şekillendirdiğimiz bir alışkanlığa dönüşüyor. Ancak bu davranış yalnızca bir alışkanlık değil; aynı zamanda psikolojik ihtiyaçlarımızı, ilişkilerimizi ve duygularımızı nasıl yönettiğimizi de ortaya koyuyor. İşte bu nedenle teknoloji bağımlılığına yalnızca “ekran süresi” üzerinden bakmak eksik kalabiliyor.

Bağımlılığın Fark Edilmeyen Tarafı: İlişkiler

Bağımlılık genelde kişisel bir sorun olarak görülmekte olsa da ilişkilerle de doğrudan bağlantılıdır. İnsan, doğası gereği sosyal bir varlıktır. Sosyal medya ve dijital platformlar da bu ihtiyacı karşılama vaadiyle ortaya çıkar. Ancak burada bir çelişki oluşmaktadır. Gerçek bağların yerini sanal bağların alması yalnızlık duygusu da artırabilmektedir.

Turkle’ın (2015) çalışmalarında belirttiği üzere, insanlar “yalnız kalmaktan korktukları” için sürekli çevrimiçi kalıyor, ancak bu durum onları gerçek ilişkilerden daha da uzaklaştırıyor. Arkadaşlarıyla yan yana oturup sosyalleşirken bile telefonuna odaklanan kişi, varoluşsal ikilemle karşı karşıya kalıyor: “Bir aradayız ama yalnız hissediyorum.” Bu durum, teknoloji bağımlılığını sadece davranışsal bir sorun olmaktan çıkarıp, aynı zamanda derin bir ilişkisel problem haline getiriyor.

Duyguların Bastırılması

Psikolojide “duygusal düzenleme” kavramı, kişilerin belirli duygulara ne zaman sahip olduğunu ve bu duyguları ne şekilde yaşayarak ifade ettiğini belirleyen süreçtir (Gross, 2015). Günümüzde birçok insan, özellikle olumsuz duygularla yüzleşmekten kaçınarak ekranlara yöneliyor. Sıkıldığımızda, üzüldüğümüzde ya da kaygılandığımızda elimizin otomatik olarak telefona gitmesi tesadüf değil.

Araştırmalar, aşırı teknoloji kullanımının tıpkı kimyasal bağımlılıklardaki gibi “kaçış mekanizması” işlevi gördüğünü gösteriyor (Elhai ve ark., 2017). Ekran başında geçirilen süre, duyguları bastırıyor; ancak bu bastırma, uzun vadede duygusal kırılganlığı artırıyor. Özellikle ergenlik ve genç yetişkinlik döneminde, bu mekanizma kişinin sağlıklı kimlik gelişimini zayıflatabiliyor.

Kimlik Gelişimi ve Sanal Benlik

Teknoloji bağımlılığının az konuşulan bir diğer boyutu ise kimlik gelişimidir. Erikson’un (1968) psikososyal gelişim kuramına göre ergenlik, kimliğin inşa edildiği kritik dönemdir. Sosyal medya ise bu süreci direkt ve derinden etkilemektedir.

Çevrimiçi platformlarda insanlar kendilerini seçilmiş, düzenlenmiş ve çoğu zaman idealize edilmiş bir şekilde sunmak ister. Bu durum, genç kişilerde “sanal benlik” ile “gerçek benlik” arasında bir çatışma doğurur (Michikyan ve ark., 2014). Örneğin, Instagram’da sürekli mutlu görünen bir genç, daha sonrasında kendi olumsuz duygularını reddetmeye başlayabilir. Bu da zamanla, kimlik gelişiminde bir “boşluk” yaratabilir. Teknoloji bağımlılığı böylece yalnızca davranışsal değil, aynı zamanda gelişimsel bir risk faktörüne dönüşür.

Sosyal Karşılaştırma ve Yetersizlik Hissi

Bağımlılığın ilişkisel ve duygusal yönlerini güçlendiren bir başka unsur da sosyal karşılaştırmadır. Festinger’in (1954) sosyal karşılaştırma kuramına göre insanlar kendilerini sürekli başkalarıyla kıyaslar. Sosyal medya, bu süreci daha önce hiç olmadığı kadar hızlandırır ve yoğunlaştırır.

Başkalarının başarılarını, mutluluklarını ya da “kusursuz” hayatlarını gördükçe kişi kendi hayatını yetersiz bulmaya başlar. Bu da yalnızca bağımlılığı pekiştirmekle kalmaz, aynı zamanda depresyon ve kaygı düzeylerini de artırır (Appel ve ark., 2016).

Aile Dinamikleri

Teknoloji bağımlılığı yalnızca kişinin değil, aile ilişkilerinin de bir yansımasıdır. Araştırmalar, ebeveynlerin kendi teknoloji kullanım alışkanlıklarının çocuklar üzerinde doğrudan etkili olduğunu göstermektedir (Hiniker ve ark., 2016).

Çocuğuna “telefonu bırak” diyen bir ebeveyn, aynı anda sürekli ekranına bakıyorsa bu durum çocuğa çelişkili bir mesaj verir. Dolayısıyla teknoloji bağımlılığıyla mücadele kişisel farkındalığın ötesinde, aile içi iletişim ve model olma süreçleriyle de ilgilidir.

Peki Neler Yapabiliriz?

Teknoloji bağımlılığını yalnızca “ekran süresini azaltmak” gibi teknik önlemlerle sınırlandırmak yeterli olmayabilir. Daha bütüncül bir yaklaşım gerekiyor:

  • Duygusal farkındalık geliştirmek: Telefonu elinize aldığınızda “Şu anda gerçekten neye ihtiyacım var?” sorusunu sormak önemli bir başlangıçtır. Ardından, “Gerçekte bir duygudan kaçıyor olabilir miyim?” “Benim için daha iyisi mümkün mü?” gibi sorularla temel sorunu göz ardı etmeden üzerine yoğunlaşabilir ve çözüm yollarına odaklanabiliriz.

  • İlişkisel bağları güçlendirmek: Gerçek hayattaki sohbetler, dijital dünyadaki beğenilerden çok daha besleyicidir. Yüz yüze temas, dopaminin ötesinde oksitosin gibi bağlanma hormonlarını da harekete geçirir (Carter, 2014). Bu doğrultuda, her ne kadar başlangıçta zorlayıcı olsa da kişilerin kendilerini sosyal etkileşim ortamlarına dâhil etmeleri, psikososyal iyilik halleri açısından önemlidir.

  • Kimlik gelişimine destek olmak: Özellikle ergenler için, sanal benlik ile gerçek benlik arasındaki farkın konuşulması ve tartışılması önemlidir. Bu farkındalık, ergenlerin kimlik gelişimi ve benlik saygısı üzerinde olumlu etkiler yaratabilir. Dijital ortamda oluşturulan benlik algılarının, kişinin gerçek benliğini gölgeleme riski taşıdığı göz önünde bulundurulduğunda, kişilerin dijital kimliklerini sorgulamaları ve öz-farkındalık geliştirmeleri, ruh sağlığı ve sosyal uyumları açısından desteklenmelidir (Kabar, 2024).

  • Aile temelli müdahaleler: Ebeveynlerin kendi teknoloji kullanım alışkanlıklarını gözden geçirmesi, çocuklar için önemli bir rol modeldir. Çünkü çocuklar en çok, gördüklerini taklit ederek öğrenir. Bu nedenle teknolojiyle kurulan ilişkinin düzeyli ve bilinçli olması, çocukların da sağlıklı alışkanlıklar geliştirmesi açısından oldukça önemlidir.

Kontrol Bizde

Teknoloji bağımlılığı, yalnızca “çok telefon kullanmak” meselesi değildir. Bu bağımlılık, duygularımızı nasıl düzenlediğimiz, kimliğimizi nasıl inşa ettiğimiz ve ilişkilerimizi nasıl yaşadığımızla yakından bağlantılıdır. Belki de asıl mesele, ekranların hayatımızda olup olmaması değil; onların hayatımızda hangi işlevi üstlendiğidir.

Eğer ekranları bir “kaçış”, bir “kimlik sahnesi” ya da “sahte bağların aracı” olarak kullanıyorsak, bağımlılık riskimiz artıyor demektir. Özgürlük ise, teknolojiyi bilinçli ve sınırlı bir şekilde kullanabilmekte yatıyor. Teknolojinin hayatımızdaki yeri önemini korurken, sağlıklı sınırlar belirlemek ruhsal bütünlük ve yaşam kalitesi için elzemdir.

Kaynakça

Appel, H., Gerlach, A. L., ve Crusius, J. (2016). The interplay between Facebook use, social comparison, envy, and depression. Current Opinion in Psychology, 9, 44–49.
Carter, C. S. (2014). Oxytocin pathways and the evolution of human behavior. Annual Review of Psychology, 65, 17–39.
Elhai, J. D., Levine, J. C., Dvorak, R. D., ve Hall, B. J. (2017). Problematic smartphone use and mental health problems: Current state of research and future directions. Current Psychiatry Reports, 19(11), 1–9.
Erikson, E. H. (1968). Identity: Youth and crisis. New York: Norton.
Festinger, L. (1954). A theory of social comparison processes. Human Relations, 7(2), 117–140.
Gross, J. J. (2015). Emotion regulation: Current status and future prospects. Psychological Inquiry, 26(1), 1–26.
Hiniker, A., Schoenebeck, S. Y., ve Kientz, J. A. (2016). Not at the dinner table: Parents’ and children’s perspectives on family technology rules. Proceedings of the 19th ACM Conference on Computer-Supported Cooperative Work ve Social Computing, 1376–1389.
Kabar, P. (2024). Sanal Dünyada Maskelerimiz: Sanal Kimlik, Benlik Saygısı ve İnternet Bağımlılığının İlişkisi. Bağımlılık Dergisi, 24(3), 244–253.
Michikyan, M., Subrahmanyam, K., ve Dennis, J. (2014). Can you tell who I am? Neuroticism, extraversion, and online self-presentation among young adults. Computers in Human Behavior, 33, 179–183.
Turkle, S. (2015). Reclaiming conversation: The power of talk in a digital age. New York: Penguin Press.

Sinem Yakar
Sinem Yakar
Sinem Yakar, psikoloji lisans eğitimini tamamlamış bir psikolog ve öğrenci koçudur. Bilişsel Davranışçı Terapi ve Oyun Terapisi ekollerini benimseyerek bireylere destek sağlamaktadır. Aynı zamanda çeşitli dergilerde yazılar yazmakta, özellikle aile, romantik ilişkiler ve toplumsal dinamikler üzerine odaklanmaktadır. Yazma yeteneğini mesleki bilgisiyle birleştirerek psikolojiyi herkes için anlaşılır hale getirmeyi ve farkındalık yaratmayı hedeflemektedir. Hem bireysel danışmanlık hem de yazılarıyla insanlara dokunmaya devam etmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar