Bizler sürekli bir düşünce halindeyizdir. Zihinlerimiz durmadan çalışır, en ufak şey için bile bir düşünce üretirler. Öyle ki, çoğu zaman zihnimiz düşünceleri kendi yaratır ve önümüze koyar. Biz özellikle bir şeyi düşünmeye çalışmadan, zihnimiz bütün işi kendi halleder. Doğduğumuz andan itibaren beynimiz bizi olası kötü durumlardan korumak için belli düşünce sistemlerini alır ve otomatikleştirir. Dolayısıyla düşüncelerimizin içeriklerini deneyimlerimiz ve psikolojik sağlığımız belirler. İşte bu yüzden herkes aynı durum hakkında bambaşka şeyler düşünebilir. Düşüncelerimiz ise doğrudan duygularımızı ve davranışlarımızı etkiler. Nasıl mı? Bunu bir örnekle anlamaya çalışalım.
Örnek: Aynı Olay, Farklı Düşünceler
Diyelim ki o gün Aslı, Görkem, Merve ve Sinan iş yerlerinde patronuna işiyle alakalı sözlü bir rapor verdi. Patronları da suratlarına bakmadan kısa ve belirsiz bir cevap verdi.
- Aslı bu durumda, patronunun kendisine sinirli olduğunu ve bu yüzden böyle bir tavırda olduğunu düşündü, bu nedenle de üzüldü.
- Görkem de patronunun ondan memnun olmadığını düşündü ve kendisini yetersiz, kaygılı hissetti.
- Merve ise patronunun kendisine saygısızlık yaptığını düşünerek çok sinirlendi.
- Sinan ise patronunun çok meşgul olduğunu, kafasının dolu olduğunu ve bir sürü sorumluluğa sahip olduğunu düşünerek patronu adına üzüldü ve iş hayatında hırslandığını hissetti.
Tüm bu kişileri incelediğimizde, hepsinin tamamen aynı olay için bambaşka şeyler düşündüğünü görüyoruz. Dolayısıyla muhtemelen hissettikleri bu duygulardan sonra ya hepsi farklı davranışlar gösterdiler ya da aynı davranışı göstermiş olsalar bile, bu davranış hakkında yine farklı düşünce ve duygulara sahip oldular. Bu kişilerin aynı durum için farklı şeyler düşünmesinin sebebi çocuklukta sahip oldukları sosyal ilişkilerdeki deneyimler, kültürel ve sosyal çevreleri ve/veya kişisel değerleri ve inançları olabilir. Farklı duygular yaşamaları ve farklı tepkiler vermeleri de bu düşüncelerin içeriğinin ve ne anlam ifade ettiğinin bir sonucudur.
Bilişsel Davranışçı Psikoterapi ve Düşüncelerin Gücü
Bu örnekle birlikte Bilişsel Davranışçı Psikoterapilerin özünü oluşturan felsefeyi anlamış olduk. Ama eğer düşüncelerimiz geçmiş yaşantılarımızdan ve içinde yaşadığımız çevreden etkileniyorsa bu, onları değiştiremeyeceğimiz, onların mahkumu olduğumuz anlamına mı gelir? İşte psikoterapi ve kişisel gelişim kısmı burada devreye giriyor. Elbette zihnimize ve zihnimizin ürettiği düşüncelere mahkum değiliz. Bilişsel Davranışçı Psikoterapi süreci boyunca davranışlarımıza ve bilişlerimize -yani düşüncelerimize- müdahalede bulunarak olumsuz duygularla başa çıkabilmeyi öğreniyoruz. Bunu yapabilmek başlangıçta zor, hatta kimisi için imkansız gelebilir. Sürekli “Kafamın içini durduramıyorum, hep kötü düşünüyorum…” gibi cümleler kurarlar. Peki, nereden başlamak gerekir?
İlk Adım: Dur ve Düşün
Aslında yapılması gereken ilk şey, bir tepki vermeden önce, sadece durmaktır. Dururuz ve durumu gerçekçi bir şekilde anlamaya çalışırız. Durum gerçekten bizim düşündüğümüz kadar kötü mü yoksa bizim ondan çıkardığımız anlam mı onu kötü gösteriyor? Durumu zihnimiz olduğundan kötü algılıyor olabilir mi? Peki, duygularımızla düşüncelerimizi karıştırıyor olabilir miyiz? Bu gerçekten dünyanın sonu mu?
Aslında çoğu zaman olaylar kendi başlarına ne o kadar kötüdür, ne de bize kötü hissettirebilir. Burada bahsedilen şey olayların kendilerinin kötü olamayacağı değil. Elbette olaylar da kendi başlarına çok üzücü veya kaygı verici olabilir. Ancak böyle durumlarda bile herkesin aynı şekilde düşünmediğini ve aynı yoğunlukta duygular yaşamadığını fark etmişizdir.
Olumsuz Düşüncelerle Başa Çıkma
Peki, eğer biz sürekli olumsuz duyguları açığa çıkaracak şekilde düşünüyorsak ne yapabiliriz? Şu soruyu sorarak ve samimi bir cevap bulmaya çalışarak başlayabiliriz:
- “Bunun başka bir açıklaması olamaz mı?”
- “Bunun yerine başka nasıl düşünebilirim, bu konu hakkında daha farklı ne söyleyebilirim?”
Bu sorulara bulduğumuz cevaplara başlangıçta inanmak zor gelir. Çünkü tüm ömrümüz boyunca belli şekilde düşünmeye o kadar alışmışızdır ki artık bu düşünceler biz hiç çaba sarf etmeden, kendiliğinden gelirler. Yapılması gereken şey ise bu otomatik düşünceleri fark edip zihnimizi daha bilinçli bir şekilde düşünmeye teşvik etmektir. Bunu bir egzersiz gibi düşünebilirsiniz. Ne kadar çok yaparsanız zihninizin o kasını o kadar güçlendirirsiniz. Böylelikle zamanla zihnimizi ve düşünce tarzımızı bu yönde eğitiriz. Bu da bizim olumsuz duygularla daha kolay başa çıkabilmemizi ve belki de bu olumsuz duyguların eskisinden daha az ortaya çıkmasını sağlar.
Sonuç: Zihnimizin Efendisi Olabiliriz
Sonuç olarak; başlıktaki soruya dönecek olursak, HAYIR, ZİHNİMİZİN ESİRİ DEĞİLİZ! Hatta yukarıda bahsettiğim pratikleri, gündelik hayatta karşımıza çıkan durumlara uygulayıp bir yaşam tarzı haline getirirsek, zihnimizin efendisi bile olabiliriz.