Biri gecikme yaşadığında içimde bir sıkışma olmaz. Aksine, zaman genişler. Kendi kendime kalmak için nadir bulunan bir fırsata dönüşür o boşluk. Bir kahve içerim, birkaç not alırım, etrafa bakarım. Gelen gelene kadar ben kendimde kalırım. O anda plan değil, varlık değişir. Ve bazen planın iptali, zihnin toparlanışıdır.
Gecikme ya da bir buluşmanın iptali benim için bir travma değil. Hayatın doğal akışında bir kırıntı sadece. Ve o kırıntının nasıl karşılandığı, kişinin ruhsal olgunluk seviyesini gösterir. Ben bu anlara bir tür içsel ayar gibi bakıyorum dışarının belirsizliğiyle içerinin merkezini hizalama anı. Çünkü bazı anlar, ilişkisel değil, kişiseldir. Ve bana göre ruhsal olgunluk, dışsal düzene değil, içsel dengeye yaslanmaktır. Kim gelirse gelsin, ne olursa olsun… Ben önce kendi yerimde miyim, asıl mesele bu.
Beklemeyi Bir Alan Olarak Görmek
Geç kalınmış buluşmalarda saate değil, kitaba sarılıyorum. Beklemeyi bir boşluk değil, bir alan gibi görüyorum. Bir kahve söylüyor, etrafı izliyor, içime dönüyorum. Çünkü birinin gelmemesi, benim kendimle olma hâlime engel değil. Hayatı dakikalara sığdırmaya çalışmak, ona hükmetmenin kibar yolu gibi. Ama zaman bizim hizmetkârımız değil. Ne kadar plan yaparsak yapalım, bazen yol uzar, bazen kalp durur, bazen hiçbir şey olmaz. Ve hiçbir şey olmaması da hayatın bir hâlidir.
İptaller ve Dürüstlük
İptaller… Ben artık “gelemiyorum” cümlesini bir hakaret değil, bir dürüstlük gibi duyuyorum. Ve dürüstlüğe kızmak yerine, onunla karşılıklı alan yaratmaya çalışıyorum. Alan açmak sadece başkasına değil, kendine de tanınan bir özgürlük. Biri gelmediğinde ne yapacağıma ben karar verebilirim. Eve dönmek, o an kendime bir hediye gibi. Ya da bir sokakta istediğim müziği dinleyerek tek başıma yürümek, hatta ritimle dans edebilmek, planın iptal olmuş hâliyle daha kıymetli olabilir.
Bazen kendime soruyorum:
- Bu kişi gecikme yaşadı diye, o ilişki tümden değersiz mi?
- Bu buluşma iptal oldu diye, sevgi de iptal mi?
Zihin cevabı hemen bulmak ister ama kalp biraz daha ağır işler. Ve ben kalbin ritmine güvenmeyi öğreniyorum.
Bağ Kurmak ve Ruhsal Olgunluk
Biriyle bağ kurmak, sadece varlığını kutlamak değil, yokluğunu da taşıyabilmektir. Kırılmadan değil belki ama kırılınca da öfkelenmeden… Sitem etmek yerine susabilmek değil; doğru zamanda, doğru yerden konuşabilmek. Çünkü bağ dediğimiz şey, sadece birlikte geçirilen dakikalarla değil, birlikte atlatılan düzensizliklerle kurulur. Ve gerçek sevgide, her şeyin tam vaktinde olması gerekmez.
Ruhsal olgunluk şu anlarda kendini gösterir:
- Geç kalana öfkelenmeden “Geldiğine çok sevindim, merak etme seni beklerken ben de işlerimi hallettim” diyebilmek.
- İptal edilen bir buluşmadan sonra hâlâ “O zaman yeni bir görüşme planlayalım mı?” diyebilmek.
İşte insan ilişkilerinin zarafeti burada saklı. Sevgi, bazen bir şeyi yapmamakla da ifade edilir. Sormamakla, bastırmamakla, yargılamamakla… Bekleme esnasında kitap okumak, sürekli mesaj atıp arayıp o insanı ter içinde bırakmamak… İçteki alanı bozmadan başkasına yer bırakmak… Çünkü en çok alan açabildiğimiz ilişkilerde soluklanırız. Ve bazen gerçek bağ, herkesin tam zamanında geldiği değil, herkesin kendi zamanına izin verildiği ilişkide kurulur.
Çocukluktan Gelen İzler
Belki de bu anlayışın kökü çocuklukta. Zamanında alınmayanlar, unutulanlar, ertelenenler… Bir yerimiz o zaman öğrendi: “Gecikme sevilmemektir.” Ve büyüdüğümüzde bu duygu hemen devreye giriyor. Sanki yeniden unutulmuşuz gibi. Ama şimdi o çocuğun elini tutabiliriz. Ona diyebiliriz ki: “Bu seferki, o zamankiyle aynı değil.” Alan vermek böyle bir şeydir işte. Hem karşımızdakine hem de içimizdeki eski hikâyelere yumuşamak.
- Her iptal, terk edilmek değildir.
- Her sessizlik, ilgisizlik değildir.
- Ve her gecikme, reddedilmek anlamına gelmez.
Yetişkinliğin inceliği belki de burada başlıyor: İçimizde tetiklenen çocuğu sakinleştirebilmekte ve hâlâ sevebilmekte… Zamanında gelmeyenleri de.
Sonuç: Ruhsal Olgunluk ve Sevmek
Çünkü en kalıcı bağlar, mutlak uyumla değil, kırılmadan sonra devam edebilen zarafetle kurulur. Biri görüşmeyi iptal ettiğinde kırılabilirim, ama sırf bu yüzden bir ilişkiyi yakmak zorunda değilim. Bazen birinin gecikmesini göze alarak beklemek, mutlak bir ruhsal olgunluk ibaresidir. Hayat çoğu zaman planladığımız gibi akmaz. Ve olgunluk, her aksaklığı düzeltmek değil, bazılarını olduğu gibi karşılayabilmektir.
Bir buluşma iptal olur, biri geç kalır, biri hiç gelmez… Ama biz hâlâ sakin kalabiliriz. Çünkü bazı anlar, başkalarının değil, bizim nasıl durduğumuzla şekillenir. Ve en nihayetinde, sevmek hâlâ mümkün kalır. Ve belki de en olgun ruhlar, her şeye rağmen beklemeyi becerebilen ve bu beklemeyi karşısındakine bir yargıç gibi hesap verdirtmeden, anlayışla karşılayabilenlerdir.