Salı, Mayıs 6, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Zaman Kaygısı: Hiçbir Şeye Yetişememenin Psikolojisi

Modern yaşamın getirdiği görünmez baskılardan biri de zamana karşı yarışma hissidir. Günlük hayatımıza sessiz ve sinsice sızan bu zaman kaygısı, çoğu zaman bir yerlere geç kalıyormuşuz ya da hiçbir şeye tam anlamıyla yetişemiyormuşuz gibi hissetmemize neden olur. “Vakit yetmiyor”, “bir gün 24 saat olmamalı”, “yetişmem lazım” gibi cümleler artık sadece şikâyet değil, neredeyse hayatımızın bir gerçeği haline geldi. Peki, nedir bu zaman kaygısı? Neden bu kadar yaygınlaştı ve bu durumun getirdiği psikolojik etkiler neler?

Zaman Yönetimi: Yönetmek Değil, Savaşmak

Günümüzde zaman yönetimi sadece bir beceri değil, bir zorunluluk olarak sunuluyor. Yapılacaklar listeleri, verimlilik uygulamaları, estetik tasarımlara sahip zaman planlayıcılar… Her şey, daha fazlasını daha kısa sürede yapmak, yapabilmek için. Ancak bu araçlar zamanla bize hizmet etmekten çok biz presentar hizmet ister hale geldi. Yapamadığımız her görev, yetişemediğimiz her iş, içsel bir başarısızlık hissini beraberinde getiriyor. Böylece zaman, birlikte yol aldığımız bir dost olmaktan çıkıp, hep bir adım önümüzde yürüyen bir düşmana dönüşüyor. Bu çarpık ilişki, bireyde yetersizlik duygusunu pekiştirirken uzun vadede kaygı bozukluklarına ya da tükenmişlik hissine yol açabiliyor.

Zamanın Psikolojik Ağırlığı

Zaman, sadece teknik bir kavram değil, duygusal bir deneyimdir. Aynı gün, birisi için hızla akarken bir diğeri için her dakika ağırlaşır. Bu farklılık çoğu zaman, kişinin ruh haliyle doğrudan ilişkilidir. Depresif eğilimlerde zaman adeta durur; anksiyetede ise hızla akar. Zaman kaygısı yaşayan birey, hep “yetişemediği” bir şeyle meşgul olur, zihni sürekli geçmişin pişmanlıklarıyla ya da geleceğin belirsizlikleriyle doludur.

Bir örnek üzerinden anlatmak gerekirse, İstanbul’da geçtiğimiz hafta yaşanan deprem, zamanın bireyler tarafından nasıl farklı deneyimlendiğini somut bir şekilde gözler önüne sermiştir. Depremi yaşayan bireyler için günler adeta bir sonsuzluk gibi uzar. O gün İstanbul’da depremi yaşayan milyonlarca insanın zihni, sürekli alarm durumunda olduğundan ve birey ne zaman duraksayacağını bilmediğinden bir an önce güvenli bir alan arayışına girmiştir. Bu süreç depremi deneyimleyen bireylerin zamanı oldukça farklı deneyimlemesine neden olmuştur. Öte yandan depremi uzaklardan, belki de hiç hissetmemiş bir şehirde yaşayan bireyler ve 23 Nisan kutlamalarında oyunlarla eğlenen çocuklar için zaman normal akışında ilerlemiştir. Bu farklı deneyim, bireylerin ruh halini, anksiyetelerini ve bir olayın zaman üzerindeki etkilerini ne kadar değiştirdiğini gözler önüne sermektedir.

Zamanın hızla geçiyor olmasını, bu zaman kaygısı ve belirsizlikle karıştıran bireyler, duraksamak ve soluklanmak konusunda korku duyarlar. Bir yandan hep ileri gitmek isterken diğer yandan neyin ne zaman yapılacağına dair netlik kaybolur. Bu da zamanla değil, zamanın baskısı altında ezilmek gibi bir hissi doğurur.

Geç Kalmışlık Hissi ve Toplumsal Baskılar

Modern dünyada, zaman çizelgeleri sadece kişisel hedeflerin bir parçası olmanın ötesine geçmiştir. Sosyal medya ve medya araçları, hepimizin hayatını “başka biri”yle kıyaslama fırsatı sunar. 25 yaşında mezun olmak, 27’de evlenmek, 30 yaşında bir iş kurmak gibi toplumsal beklentiler, kişisel yolculuklarımıza dair yeni, genellikle baskılayıcı bir takvim oluşturmaktadır. Hayatın her alanında hızla yol almak gerektiği duygusu, geç kalmışlık hissini besler. Zaman, bu noktada başka bir tuzağa dönüşür: Başkalarının zaman çizelgelerine uyum sağlama çabası, kendi içsel temposunu kaybetmeye yol açar. Birey, bir başkasının yolculuğuna benzer bir hızla yaşamaya çalıştıkça kendi içindeki gerçek ritmi bulmakta zorlanır.

Durmak Korkusu ve Anlam Arayışı

Zaman kaygısının en derin sebeplerinden biri, durmaktan duyulan korkudur. Her an bir şeyler yapma baskısı, bazen düşünmek ve içsel dünyaya yönelmek için bir fırsat yaratmaz. Oysa durmak, zihnin yeniden organize olmasına, duyguların ve düşüncelerin yeniden düzenlemesine olanak tanır. Amaçsızca geçirilen bir an bile, bir nefes alma fırsatıdır. Ancak zamanı dost olmaktan çok düşman olarak gördüğümüzde, bu duraksama anlarını bir tür “iş yapılmıyor” algısıyla etiketleriz. İşte bu noktada, anlam arayışımız şekillenir. Durmak korkusuyla yaşarken, gerçekte neyin önemli olduğunu anlamak yerine, sadece “yapmak” üzerine odaklanırız.

Ne Yapabiliriz?

Zamanla kurduğumuz ilişkiyi dönüştürmek, zaman kaygısını yönetmek için önemli bir adımdır. Zamanı sadece bir hedefe ulaşma amacı olarak görmektense bir yaşam partneri gibi kabul etmek, bu kaygıyı hafifletebilir. Zamanla barış yapmanın ilk adımı, onu “yetişilmesi gereken bir düşman” değil, “dostça rehberlik eden bir yol arkadaşı” olarak görmektir. Kendi hızımızla ilerlemek, toplumsal ya da dijital baskılardan uzak durmak ve en önemlisi, bazen durarak “ne yapman gerektiğini” düşünmek; zamanla daha anlamlı ve huzurlu bir ilişki kurmamızı sağlar.

Sevgili okur, her şeyin bir zaman çizelgesine sıkıştırılmasına gerek yoktur. Hayatın bir yarış değil, bir yolculuk olduğu unutulmamalıdır. Her bireyin temposu farklıdır ve başarı ya da mutluluk, belirli bir yaşta ya da sırayla gelmek zorunda değildir. Zamanı bir ölçü birimi olarak değil, yaşamın kendisini anlamlandıran bir süreç olarak görmek hem içsel dinginliği hem de gerçek mutluluğu bulmamızda yardımcı olacaktır.

Neriman Bilah Çap
Neriman Bilah Çap
Bir psikoloji öğrencisi olarak, insan davranışlarını anlamaya ve psikoloji bilimini herkes için daha erişilebilir hale getirmek en büyük hedeflerimden biri. Akademik bilgiler ile günlük hayat arasındaki köprüyü kurarak, karmaşık psikolojik kavramları sade ve anlaşılır bir dille aktarmayı amaçlıyorum. Psikoloji alanındaki güncel araştırmalara ve terapi yaklaşımlarına ilgi duyuyor, özellikle bilişsel çarpıtmalar, çocukluk travmaları ve psikolojik iyi oluş üzerine içerikler üretiyorum. Yine psikoloji alanında çeşitli TÜBİTAK projelerinde aktif rol aldım ve psikoloji alanında birçok özel ve kamu kuruluşunda staj deneyimi kazandım. Psikolojiye dair farkındalığı artırmak ve bilimsel bilgiyi herkesin anlayabileceği bir formata taşımak en büyük hedefim. Bu doğrultuda Psychology Times Türkiye bünyesinde yazılarımın yer alması benim için büyük bir motivasyon kaynağı.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar