“Az kaldı, birazdan başlıyoruz!”
Çocuklar için zaman soyut bir kavramdır. Birçoğu kelimelerin ardındaki anlamı değil, sonucu bekler. Ancak zaman algısı, çocuk gelişiminin belirleyici faktörlerinden biridir.
Çocuğun ‘ne zaman?’ sorusunu sorması sadece bilgi almak istemesi değil, geleceği planlamaya başlamasının da göstergesidir. Zamanla kurulan bu ilişki, sadece bilişsel bir gelişim değil; aynı zamanda çocuğun duygularını düzenlemesi, özdenetim kazanması ve sosyal kurallara uyum sağlaması için de kritik bir süreçtir.
Bu yazıda çocukların zamanı nasıl algıladığını, bekleme, erteleme ve sabretme gibi becerilerin önemini ele alacağız.
Beklemeyi Öğrenmek: Zamanla İlk Temas
Bir çocuk için beş dakika sonsuzluk gibi gelebilir. Özellikle 3-5 yaş arasındaki çocuklar, zamanın sürekliliğini henüz tam olarak kavrayamazlar. Bu dönemde sık duyduğumuz “Hemen mi gideceğiz?” ya da “Şimdi mi oyun oynayacağız?” soruları, çocuğun zamanı ölçememesinden çok, zihinsel bir kavrama sürecine girdiğini gösterir.
Bu aşamada çocuğun deneyimi önemlidir. Örneğin, bir etkinlik için geri sayım yapılması ya da zamanlayıcı kullanılması, bekleme sürecini çocuğun anlayabileceği bir düzeye indirir. “Kum saati bitince sıran gelecek” gibi görsel ve somutlaştırılmış yöntemler, soyut zaman kavramını daha anlaşılır olmasını sağlar.
Beklemek, sadece sabır göstermek değildir; aynı zamanda gelecekte olacak bir şeyi zihinsel olarak öngörebilmeyi ve bu sırada duygusal olarak dengede kalabilmeyi içerir. Bu nedenle beklemeyi öğrenmesi çocuğun zamanı kavrayabilmesini sağlar ve zaman yönetimi becerilerine erken yaşta katkı sağlar.
Ertelemek: Küçük Yaşta Başlayan Özdenetim Eğitimi
Erteleme, çocuk psikolojisinde özdenetim becerileri kazanmanın ilk basamaklarından biridir. Özellikle 4 yaşından itibaren çocuklar, tercihlerini geleceğe yönelik olarak değiştirebilir hale getirirler.
Örneğin: “Şimdi oyuncağımı toplarsam sonra parka gidebilirim.” gibi bir cümle, hem nedensel düşünmenin hem de zamanı planlamanın ilk adımıdır.
Bu yetenek doğrudan gelişmeyebilir. Ebeveynlerin tutumu bu noktada belirleyicidir. Çocuklara sürekli ne yapacaklarını hatırlatmak yerine, onların kendi içsel karar mekanizmalarını harekete geçirmelerine izin verilmelidir.
“Şimdi mi yapmak istersin yoksa yemeğini bitirdikten sonra mı?” gibi basit sorular, çocuğa zaman üzerinde kontrol duygusu verir.
Ek olarak, çocuklara zamanla ilgili kararlar vermek için alan tanımak onların özgüvenini de güçlendirir. Erteleme becerisi, ileriki yaşlarda zaman yönetimi, akademik başarı ve stresle baş etme konusunda kritik rol oynar.
Sabretmek: Bekleme Sürecinin Duygusal Boyutu
Sabretmek, sadece bir eylemi ertelemek değil, aynı zamanda içsel sıkıntıyla baş etmeyi de gerektirir. Beklerken sıkılan ya da sinirlenen çocuklar, aslında “zamansal gerilimi” deneyimliyorlardır.
Bu durumda çocuğun sabretmeyi öğrenmesi, sadece “dayanmasını” değil, duygularını tanıması ve yönetebilmesini de içerir.
Bir çocuk için en sık karşılaşılan durum, bir şeyin gecikmesiyle başa çıkmasıdır. Örneğin, doğum günü partisi yaklaşırken günleri saymak, çocuk için sabretmenin heyecan ve kaygı karışımıyla deneyimlenmesidir.
Bu süreçte çocuğun duygularını isimlendirmesine yardımcı olmak – “Heyecanlısın çünkü beklemek zor” gibi – onun duygusal farkındalığını da artırır.
Sabretme becerisi geliştiğinde, çocuklar sadece zamanla değil, hayatla daha sağlıklı bağlar kurmaya başlar. Çünkü sabır, sadece bir erdem değil; aynı zamanda bir baş etme becerisidir.
Zaman Kavrayışının Dilsel Temelleri
Zamanla ilgili fiil ekleri (“gideceğiz”, “gitmiştik”, “geliyorum”) çocuğun zaman kavrayışının dilsel temellerini oluşturur. Araştırmalara göre (Günay, Tokgöz & Duman, 2004), çocuklar önce geçmiş zaman eklerini (“-dı”), sonra şimdiki ve gelecek zamanı öğreniyorlar.
Bu ekleri kullandıklarında aslında sadece konuşmakla kalmaz, aynı zamanda geçmiş ve geleceğe dair zihinsel bir yolculuk yaparlar. Oyunlarda “şimdi doktor oldum”, “dün düşmüştüm” gibi cümleler kurmaları, zamanla düşünmeye başladıklarının dilsel ifadesidir.
Kültürel Etki: Zamanı Öğretme Biçimimiz
Zaman kavramı sadece evrensel değil, aynı zamanda kültüreldir. Türkiye gibi daha ilişkisel ve esnek zaman anlayışına sahip toplumlarda, çocuklara zaman öğretimi de genellikle “az sonra”, “hemen”, “birazdan” gibi muğlak kavramlarla yapılır.
Ancak çocuklar için bu ifadeler kafa karıştırıcı olabiliyor. Bunun yerine kum saati gibi görsel zamanlayıcılar, günlük rutin panoları ya da hikâyelerle zamanın akışı daha somut hale getirilebilir.
Zamanla kurulan ilişki, çocukta önce bekleme becerisiyle başlar, ardından erteleme yetisiyle gelişir ve sabretme pratiğiyle olgunlaşır.
Çocuklarda zaman farkındalığı, sadece zihinsel kapasitenin bir göstergesi değil; aynı zamanda duygusal olgunluk ve sosyal etkileşim becerilerinin de temelidir.
Ebeveynler ve uzmanlar olarak çocuklara zamanı öğretirken sadece saatleri değil; duygularını anlamalarına, seçimlerini ve kararlarını kendilerinin verebilmeleri konusunda yardımcı olmalıyız.
Kaynakça
Tokgöz, I., Duman, F., & Günay, V. D. (2004). Çocuk dilinde zaman kavramı. TOPBAŞ, Seyhun (Haz.) II. Ulusal Dil ve Konuşma Bozuklukları Kongresi Bildiri Kitabı içinde, Ankara: Kök Yayıncılık, [71–80].