Cumartesi, Kasım 15, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Yasağın Erotizasyonu: Yakalanma İhtimali Ile Artan Haz Mekanizmaları

Yasak olanın cazibesi, insan psikolojisinde hem merak hem de arzu uyandıran çok katmanlı bir olgudur. “Yasak Meyve” metaforu, bireyin sınırları ihlal etme eyleminden aldığı hazzı simgeler. Bu çalışmada, yasağın erotik anlam kazanma süreci ve yakalanma ihtimalinin hazzı nasıl yoğunlaştırdığı konusu psikanalitik ve davranışsal perspektifler çerçevesinde ele alınmaktadır.

1. Yasağın Çekimi Ve Haz Arayışı

Freud’un kuramına göre insan davranışları, bastırılmış dürtüler ile toplumun koyduğu sınırlar arasındaki gerilimin ürünüdür. Dürtülerin doğrudan ifadesi mümkün olmadığında, bastırılan arzular farklı biçimlerde yüzeye çıkar. Bu nedenle Yasak, yalnızca bir engel değil, aynı zamanda arzunun yöneldiği hedef haline gelir. Özellikle cinsellik gibi toplumsal olarak kısıtlanan alanlarda, yasak arzunun nesnesine dönüşür. Bu süreçte yasağa dokunmak ya da yakalanma riskini göze almak, hazzı derinleştiren bir psikodinamik mekanizma olarak işlev görür.

Zuckerman’ın (1979) “sensation seeking” kavramı, bireyin yoğun, yeni ve risk içeren deneyimlere yönelme eğilimini açıklar. Bu eğilim, yalnızca dürtüsel bir arayış değil, aynı zamanda duygusal uyarılma ihtiyacıdır. Gabrielli ve arkadaşlarının (2021) İtalyan üniversite öğrencileriyle yaptığı araştırma da bu yapıyı destekler. Çalışmada, yüksek “sensation seeking” düzeyine sahip bireylerin çoklu partner, korunmasız ilişki veya pornografi merakı gibi daha riskli cinsel davranışlara eğilimli oldukları; bu durumun disinhibisyon (sosyal kısıtlamalardan sıyrılma) boyutuyla yakından ilişkili olduğu saptanmıştır.

Bu bulgular, tehlike ve Yasaka temasın hazzı arttırdığı yönündeki psikanalitik görüşleri güçlendirir. Riskli davranış, yalnızca bir dürtü tatmini değil, aynı zamanda toplumsal sınırlamalara karşı sembolik bir başkaldırı olarak da okunabilir. Böylece suçluluk ve haz, iç içe geçmiş bir psikolojik deneyim oluşturur.

2. Yakalanma Olasılığı Ve Haz Dinamiği

Yasağın erotizasyonu, yalnızca eylemin kendisiyle değil, o eylemin ifşa olma olasılığıyla da ilişkilidir. Tehlike, korku ve arzu arasındaki sınırı geçirgenleştirerek duygusal uyarımı yoğunlaştırır. Bu bağlamda yakalanma olasılığı, hazzı tamamlayan bir unsur haline gelir. Birey, eylemin açığa çıkma ihtimaliyle hem korku hem de heyecan yaşar; bu iki karşıt duygu birleştiğinde haz daha güçlü bir biçimde hissedilir.

Freud’un eros (yaşam) ve thanatos (ölüm) dürtüleri arasındaki karşıtlık, bu durumu anlamak açısından açıklayıcıdır. Birey, bir yandan sınırlarını zorlayarak tehlikeye yaklaşır, diğer yandan bu riskin doğurduğu uyarılma ile canlılığını hisseder. Bu nedenle yasak eylemler, tehlike kaynaklı adrenalin ve cinsel uyarılmanın kesişim noktasında yoğun bir haz üretir.

Lacan’ın “bakış” (le regard) kavramı da yakalanma hazzının sembolik yönünü açıklar. Lacan’a göre birey, görülme arzusuyla kendi varoluşunu başkası üzerinden doğrular. Yakalanma olasılığı, hem gizlenme ihtiyacını hem de görülme isteğini aynı anda tatmin eder. Böylece korku ile narsistik doyum birleşir ve haz yalnızca bedensel değil, aynı zamanda Haz Mekanizması açısından benlik temelli bir tatmine dönüşür.

Gabrielli ve arkadaşlarının (2021) bulguları bu teorik çerçeveyi destekler niteliktedir. Dini inanç düzeyi düşük, ebeveyn kontrolü az olan ve “bedeni yoğunluk yaşamak” ifadesine yüksek katılım gösteren bireylerin daha fazla cinsel risk aldığı gözlemlenmiştir. Bu durum, dışsal sınırların gevşemesiyle içsel arzuların güçlendiğini ve yasağın sınırları azaldıkça hazzın farklı biçimlerde yeniden üretildiğini göstermektedir.

3. Toplumsal Ve Psikolojik Yansımalar

Modern toplumlarda Erotizasyon ve haz arasındaki ilişki, dijitalleşme ve mahremiyetin yeniden tanımlanmasıyla daha görünür hale gelmiştir. Sosyal medyada kendini sergileme pratikleri, mahremiyetin kısmi ihlaliyle birleştiğinde, bireyde benzer bir yakalanma hazzı yaratır.

Freud’un süperego kavramı artık dışsal otoritelerden değil, bireyin içselleştirdiği sosyal bakıştan kaynaklanır. Böylece kişi, hem gizlenme hem de görülme arzusunu aynı anda deneyimler.

Yasakla temas, modern bireyin kimlik inşasında bir sınır denemesi işlevi görür. Özellikle genç yetişkinlikte cinsel ve duygusal deneyimlerdeki risk alma davranışları, sadece dürtüsel bir eğilim değil, kimliğin keşfine yönelik bir araçtır. Bu süreçte yakalanma olasılığı, kişiye hem kontrol kaybı hem de varoluşsal canlılık hissi verir. Dolayısıyla yasağın erotizasyonu, bireyin özerklik arayışının ve kimlik oluşumunun da bir yansımasıdır.

4. Sonuç Ve Öneriler

Yasakla ilişkili haz, psikanalitik ve davranışsal açıdan çok boyutlu bir yapıya sahiptir. Freud’un bastırma ve suçluluk kavramlarıyla açıklanan içsel dinamikler, modern psikolojideki “sensation seeking” ve “risk-taking” modelleriyle birleştiğinde, yakalanma olasılığının hazzı arttıran temel bir unsur olduğu görülür.

Haz, yalnızca bedensel bir deneyim değil; bilişsel, duygusal ve nöropsikolojik süreçlerin bütünüdür. Risk düşüncesi, korku ve arzunun eşzamanlı etkinleşmesini sağlar; bu da beyindeki dopamin temelli ödül sistemini harekete geçirir. Böylece birey, hem yasağın gerilimi hem de riskin getirdiği heyecandan duygusal tatmin elde eder.

Gelecekteki çalışmalar, bu mekanizmanın nöropsikolojik boyutlarına (örneğin dopamin aktivasyonu) ve kültürel değişkenlere odaklanabilir. Toplumsal yasakların sertliği arttıkça, yasağın erotik çekimi de güçlenebilir. Bu bağlamda yasağın erotizasyonu, yalnızca bireysel bir sapma değil, kültürel formların şekillendirdiği bir arzu formudur.

Sonuç olarak, yakalanma olasılığıyla artan haz, insanın hem özgürlük hem de sınırlanma ihtiyacının aynı anda var olmasından doğar. Yasak arzuyu yönlendirir; risk ise bu arzuyu daha yoğun hale getirir. Birey yasağın gölgesinde korku ve doyumu birlikte yaşar ve tam bu gerilim noktasında, insan hazzının en özgün biçimi ortaya çıkar.

Kaynakça

Freud, S. (1920). Beyond the Pleasure Principle (J. Strachey, Trans.). The Standard of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud, Volume XVIII (1920–1922): Beyond the Pleasure Principle, Group Psychology and Other Works. London: The Hogarth Press.

Freud, S. (1905). Three Essays on the Theory of Sexuality. In J. Strachey (Ed. & Trans.), The Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud (Vol. 7). London: Hogarth Press.

Lacan, J. (1977). Ecrits: A Selection (A. Sheridan, Trans.). London: Tavistock Publications.

Lacan, J. (1998). The Four Fundamental Concepts of Psychoanalysis. (J.-A. Miller, Ed., A. Sheridan, Trans.). New York: W. W. Norton & Company.

Zuckerman, M. (1979). Sensation Seeking: Beyond the Optimal Level of Arousal. Hillside, NJ: Lawrence Erlbaum Associates.

Gabrielli, G., De Luca, E., & Mariani, R. (2021). Sensation Seeking, Disinhibition, and Sexual Risk-Taking Among Italian University Students. Journal of Sex Research, 58(4), 517–528. https://doi.org/10.1080/00224499.2020.1862184

Hacer Kılıçin
Hacer Kılıçin
Çocuklar için terapötik oyunlar, çocukların duygusal, sosyal, davranışsal ve gelişimsel sorunlarını ele almak için oyunun iyileştirici gücünden yararlanan bir terapi yöntemidir. Oyun, çocukların kendilerini en doğal şekilde ifade ettikleri alan olduğu için, terapötik oyun süreci terapistlerin çocuğun iç dünyasını anlamasına ve ona destek olmasına yardımcı olur. Terapötik Oyun Türleri ve Örnekleri • Rol yapma oyunları: Çocukların farklı rollere girerek duygularını ve yaşadıkları deneyimleri ifade etmelerini sağlar. Örneğin bir çocuk, doktor rolüne girerek hastanede yaşadığı bir deneyimi canlandırabilir. • Kukla ve maske oyunları: Kuklalar ve maskeler çocukların kendilerini güvenli bir mesafeden ifade etmelerine yardımcı olur. Zorlayıcı duygu ve düşünceler kuklalar aracılığıyla dışa vurulabilir. • Sanat terapisi: Resim, boyama, heykel gibi sanatsal etkinlikler sözel olarak ifade edilmesi güç duyguların ortaya çıkmasını destekler. • Kum terapisi: Kum havuzu ve çeşitli figürlerle çocukların bilinçdışı duygu ve düşüncelerini sembolik olarak ifade etmeleri sağlanır. • Hareket ve dans terapisi: Fiziksel hareket ve dans, çocukların duygusal gerilimi boşaltmasına ve beden farkındalığının artmasına yardımcı olur. • Hikâye anlatma ve kitaplar: Terapist, çocuğun kendi yaşantısıyla ilişki kurabileceği hikâyeler anlatarak duygularını anlamasını ve başa çıkma stratejileri geliştirmesini kolaylaştırır. • Oyun hamuru ve kil çalışmaları: Duyguların yoğurma, şekillendirme ve ifade etme yoluyla dışa vurulmasını sağlar. • Yapılandırılmış oyunlar: Terapist tarafından belirlenen hedeflere yönelik oluşturulur. Örneğin iş birliği gerektiren oyunlar sosyal becerileri desteklemek için kullanılabilir. • Serbest oyun: Çocuğun oyun sürecini kendi seçimine göre yönlendirdiği bu yöntem, terapistin gözlem yapmasına ve gerekli durumlarda yönlendirme yapmasına olanak tanır. Terapötik Oyunların Kullanım Alanları Terapötik oyunlar şu durumlarda sıklıkla tercih edilir: Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) Kaygı ve korkular Depresyon Davranış sorunları Sosyal beceri eksiklikleri Öfke kontrolü problemleri Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) Boşanma, kayıp gibi yaşam olaylarına uyum süreci Kronik hastalıklarla baş etme İletişim güçlükleri Kimler Uygulamalı? Terapötik oyun, yalnızca bu alanda eğitim almış lisanslı çocuk terapistleri tarafından uygulanmalıdır. Terapist; çocuğun gelişimsel düzeyine, ihtiyaçlarına ve yaşadığı zorluklara uygun oyun tekniklerini seçerek güvenli ve destekleyici bir ortam sunar.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar