Sonbahar geldiğinde doğa, bize her zamanki sabırlı öğretmenliğiyle bir ders verir: Her şeyin bir zamanı vardır. Ağaçlar yapraklarını bırakır, dallar çıplak kalır, rüzgâr daha çok hissedilir. Bu döngü, yalnızca doğanın değil, insan hayatının da bir metaforudur. Tıpkı yaprak dökümü gibi, hayatımızda da bazı dönemlerin, ilişkilerin, alışkanlıkların ve rollerin son bulması gerekir.
Psikolog William Bridges (1991), geçişler üzerine yazdığı Transitions: Making Sense of Life’s Changes kitabında, bir değişimin yalnızca yeni bir başlangıç yapmak olmadığını, aynı zamanda bir sonu kabullenmek anlamına geldiğini vurgular. Ona göre, bitişler olmadan gerçek anlamda bir başlangıç gerçekleşemez. Bu yaklaşım aslında sonbaharın diliyle çok uyumlu: Önce yapraklar dökülür, sonra toprak dinlenir, ardından bahar yeniden gelir.
Bırakmanın Psikolojisi
Birçok danışanımdan sıkça duyduğum cümle şudur: “Bırakamıyorum.” Bu bazen bir ilişkiyi, bazen bir işi, bazen de kendine zarar veren bir düşünce kalıbını bırakmak üzerine olur. Oysa psikoloji literatüründe bırakmanın (letting go) zihinsel sağlık için kritik bir beceri olduğu çok kez ortaya konmuştur. Örneğin, Hayes ve arkadaşlarının (1999) geliştirdiği Kabul ve Kararlılık Terapisi (ACT), kişinin kontrol edemediği şeyleri bırakabilmesini ve değerlerine uygun olanı seçebilmesini merkeze alır.
Ama bırakmak kolay değildir; çünkü belirsizlik korkutucudur. İnsan beyni, özellikle de amigdala, bilinmeyenden hoşlanmaz. Mevcut olan –isterse acı veriyor olsun– tanıdık geldiği için daha güvenli hissedilir. Tıpkı kurumuş bir yaprağa sımsıkı tutunan bir dal gibi, biz de çoğu zaman “artık işlevini yitirmiş” şeylere tutunuruz.
Vedalaşmanın Önemi
Freud, yas sürecini tanımlarken “libidonun nesneye yatırılmış enerjiden çekilmesi” ifadesini kullanır (Freud, 1917). Yani sevdiğimiz bir şey ya da kişiyle vedalaşmak, aslında ona bağladığımız duygusal enerjiyi geri çekmektir. Bu süreç sağlıklı bir vedalaşmanın parçasıdır. Eğer bunu yapmazsak, geçmişte takılı kalırız.
Sonbaharın doğası, bize vedalaşmanın doğal olduğunu hatırlatır. Yapraklar toprağa düştüğünde aslında çürümez; toprağı besler, yeni yaşamın kaynağı olur. Aynı şekilde hayatımızdaki bitişler de yeni bir şeyin zeminini hazırlar. Bir ilişkinin bitmesi, kişinin kendini daha iyi tanımasına vesile olabilir. Bir işten ayrılmak, farklı bir kariyer yolunun önünü açabilir.
Başlangıçların Kırılganlığı
Her bitişin ardından gelen başlangıç, çoğu zaman kırılgandır. Tıpkı sonbahar sonrası kışın soğuk ama hazırlık evresi olması gibi, yeni bir döneme girerken de kendimizi kırılgan, kararsız ya da savunmasız hissedebiliriz. Bu çok doğaldır. Psikolog Carol Dweck’in (2006) growth mindset kavramı, bu noktada bize rehberlik edebilir: Değişim sürecinde yaşanan hataları ya da zorlukları kişisel yetersizlik değil, büyümenin parçası olarak görmek.
Yeni bir başlangıç, birdenbire güç ve netlik getirmez; çoğu zaman küçük adımlarla inşa edilir. Yaprak dökümünden hemen sonra ağaç çiçek açmaz; önce dinlenir, güç toplar. Bu metafor, insan psikolojisi için de oldukça açıklayıcıdır.
Günlük Hayattan Birkaç Yansıma
Üniversiteye giden bir genç, çocukluk arkadaşlıklarının bir kısmını geride bırakmak zorunda kalır. Bu, yalnız hissettirse de yeni bağların önünü açar.
Boşanma sürecinden geçen bir birey, “artık bitmiş” bir ilişkiye vedalaşırken kimliğini yeniden inşa etme fırsatı bulur.
Emeklilik dönemi, mesleki rolün son bulmasıdır ama aynı zamanda kişinin farklı ilgi alanlarına yönelmesi için bir başlangıçtır.
Sonbaharın bu döneminde, kendimize şu soruları sormak faydalı olabilir:
Hayatımda artık bana hizmet etmeyen neleri bırakabilirim?
Hangi bitişler aslında bana yeni bir alan açıyor?
Yeni başlangıçlar için nasıl bir hazırlığa ihtiyacım var?
Yaprak dökümü, hüzünlü bir manzara gibi görünse de aslında hayatın deviniminin en bilge işaretlerinden biridir. Bitişler ve başlangıçlar, birbirinin karşıtı değil, tamamlayıcısıdır. Psikolojik esnekliğimiz, bu döngüyü kabullenebilme gücümüzde yatar.
Bir dahaki sefere bir ağacın sararmış yapraklarını izlerken, kendinize şunu hatırlatabilirsiniz:
“Bırakmak kaybetmek değildir. Bırakmak, yeni bir şeye yer açmaktır.”