Çarşamba, Ekim 1, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Yapay Zekayla Kurulan İlişkiler: Bir Arkadaş Gibi…

Herakleitos’un dediği ve hayatın her alanında gördüğümüz gibi: “Her şey değişir. Değişmeyen tek şey değişimdir.” Günümüzde bu değişimin en dikkat çekici başrollerinden biri şüphesiz yapay zeka teknolojileri oluyor. Başlarda sadece teknoloji meraklılarının ilgi odağındayken artık neredeyse hepimizin hayatına doğrudan temas ediyor.

Günümüzde yapay zekalar veri işlemenin, rasyonel veya teknik kullanımların ötesinde duygusal ihtiyaçlara da karşılık veriyor. İnsanlarla konuşuyor, onları anladığını ve hep yanlarında olduğunu söyleyerek tesellide bulunuyor. İnsan ilişkilerini andıran bu iletişim biçimiyle yeni ve dijital bir ilişki alanı oluşturuyor.

Çevremde gün geçtikçe daha fazla yapay zeka ilişkilerine denk geliyorum. İnsanlar, araştırma yapmak veya soru sormak dışında, hayatlarını paylaştıkları bir ilişki kuruyorlar. Kimi romantik ilişkilerinin yönünü bulmakta, kimi dertlerine teselli almakta, kimiyse şakalaşarak eğlencesini yakalamakta kullanıyor.

Bu tür ilişkilerin hızla yaygınlaşması, bizi psikolojik olarak, yeni sorularla baş başa bırakıyor: Gerçek bir insan yerine sadece algoritmalarla çalışan yapay bir zekayla ilişki kurmanın temelinde ne yatıyor olabilir ve bu durumun olası sonuçları nedir?

İnsana Benzeyen Yapay Zeka

Antropomorfizm, insanın insana benzemeyen varlıklara bile insani özellikler atfetme eğilimini tanımlar (Epley, Waytz & Cacioppo, 2007). Beynimiz, ilişki kurabileceği şeyleri insan özellikleriyle anlamlandırmaya çalışır. Bu sayede onunla bağ kurmaya ve yakınlaşmaya çalışır. Yapay zekayla kurulan ilişkide ona bir isim vermek, ses tonu seçmek veya duyguları olduğunu zannetmek bu eğilimin dijital bir yansımasıdır.

Üstelik bu dijital zeka her gün veri tabanını genişletiyor. İnsana ve insanın ihtiyaçlarına dair daha çok bilgiye sahip oldukça kendine daha yakın hissettiriyor. Duygusal ihtiyaçlarımıza temas eden yanıtlar vermesi, açık uçlu sorularla sohbete teşvik etmesi ve bizi önemsediğini ifade eden mesajlar vermesi bir arkadaştan veya terapistten beklenecek tutumlarla örtüşüyor.

İnsan İlişkilerinin Zorlukları Karşısında Yapay Zeka

Duygusal anlamda insanları, gerçek ilişkiler yerine yapay zekaya bu kadar yakınlaştıran ne olabilir?

Bunun cevabı, insan ilişkilerindeki temel ihtiyaçlarımıza ve bunların eksikliğinde yatıyor olabilir. Anlaşılmak, dinlenilmek ve onaylanmak insanlar için temel psikolojik ihtiyaçlardandır. Gerçek insan ilişkileri sabır, esneklik, çatışma ve tahammül gerektirir. Oysa yapay zeka sınırları belli, kontrollü ve çatışmasızdır. Size küsmez, hayal kırıklığı yaşatmaz ve sizi terk etmez. Yargısız, koşulsuz, her zaman hazır ve ilgili bir iletişim alanı sunar. Bu haliyle hem güvenli hem de cezbedicidir.

Fakat burada kritik bir nokta var: Yapay zekanın güvenli ve ilgili yaklaşımı bir stratejiden ibarettir. İnsansı dil kalıplarıyla konuşması ve empatik karşılıkları, gerçek bir duygunun değil, bir algoritmanın ürünüdür. Tüm bu gelişmişliğine rağmen sağduyu, vicdan, sezgi ve empati gibi insani özelliklerden yoksundur. Yaptığı sohbetlerin arkasında bir yaşam deneyimi ve duygusallık yoktur.

Risk Altındaki Gruplar: Gerçeklikten Kopuş

Yetişkinlerde bile yapay zeka ilişkileri gerçek gibi algılanabiliyorken gerçeklik ile hayal arasındaki sınırların daha geçirgen olduğu riskli gruplarda, çocukluk ve ergenlik dönemlerinde riskler daha fazladır; dijital ortamlara duyarlılık oldukça yüksektir.

2024 yılında ABD’de, yapay zeka davalarında bir ilk olarak kayıtlara geçen ve kamuoyuna yansıyan Sewell Setzer davası, bu risklerin trajik bir örneğidir (El Atillah, 2024). 14 yaşındaki bu genç, bir yapay zeka tabanlı sohbet uygulamasıyla kurduğu duygusal ve cinsel içerikli ilişki sonucunda hayatına son vermiştir. Ailesi tarafından açılan bu davada gencin yapay zeka botuna bağlandığı, giderek daha izole olduğu, okuldan, arkadaşlarından ve ailesinden uzaklaştığı ve yaşadığı psikolojik zorlanmaların arttığı belirtilmiştir. Yapay zekaya gönderdiği alarm niteliğindeki mesajlara rağmen hiçbir gerçek müdahale yapılamamış ve algoritmanın duygusal sinyalleri tanıyamamasıyla trajik bir kayıp yaşanmıştır.

Bu vaka, dijital gerçekliğin duygusal açıdan hassas ve gelişim evresinde olan bireyler için ne kadar tehlikeli olabileceğini göstermesi açısından oldukça önemlidir.

Koruyucu Önlemler Neler Olabilir?

İnsanlaştırmaya meylettiğimiz bu dijital teknolojilerin zararlarını azaltmak ve özellikle risk gruplarını korumak için çok boyutlu önlemlerin alınması gerekir:

  • Yalnızlık, zorbalık, dijital bağımlılık ve yapay zekaya yönelim gibi konularda bireylere ve ailelere erişilebilir psikolojik destek mekanizmaları oluşturulmalıdır.
  • Aileler, çocuklarıyla duygusal bağı güçlendirme, açık iletişim kurma ve yaşamlarına temas etme gibi konularda bilinçlendirilmelidir.
  • Çocukların ve gençlerin, gerçek akran ilişkilerini güçlendirecek grup çalışmaları ve çeşitli etkinliklerle sosyal gelişimi desteklenmelidir.
  • Okullarda dijital okuryazarlık ve etik, dijital ilişkilerin sınırları ve mahremiyeti, dijital zorbalıklar ve çevrimiçi güvenlik öğretilmeli; eleştirel düşünme becerileri geliştirilmelidir.
  • Veri gizliliğine yönelik yasal düzenlemelerin yanında uyarı sistemleriyle riskli davranışlar tespit edilmeli ve gerekli müdahaleleri başlatacak sistemler oluşturulmalıdır.

Sonuç: Yapay Zeka Bir Ayna Olabilir Ama Bir İnsan Değil

Yapay zeka teknolojisi, birçok fayda sağlamasıyla insanlığın kullanımına sunuldu. Ancak hızla değişen bir dünyayla karşı karşıyayız. Uyum sağlamaya çalışırken çoğumuzun aklında yapay zekanın bir güç mü yoksa tehlike mi olduğu sorusu var. Baktığımızda her ikisi de olabilir. Sonuçta bir çekiçle bir ev de yapabiliriz bir yıkım da. Önemli olan onu neden ve nasıl kullandığımızdır.

Yapay zekayı, bir dost ya da düşman olarak değil; ihtiyaçlarımızı, eksiklerimizi ve beklentilerimizi yansıtan bir ayna gibi değerlendirmeliyiz. Unutmamamız gereken, onun bir algoritmadan fazlası olmadığı ve birçok insani özellikten yoksun oluşudur.

Gerçek, sahici ve güvenli ilişkiler hâlâ en güçlü kaynağımız. Ve belki de buna eskisinden daha çok ihtiyacımız vardır.
Bugün, sohbet etmek için bir insanla iletişime geçin ve orada neyin eksik olduğunu sorgulayın. İhtiyaç duyduğunuz temas, kendinizle ve başka bir insanla kurduğunuz gerçek bir ilişkiden gelecektir.

Kaynakça

Epley, N., Waytz, A., & Cacioppo, J. T. (2007). On seeing human: A three-factor theory of anthropomorphism. Psychological Review, 114(4), 864–886.
https://doi.org/10.1037/0033-295X.114.4.864

El Atillah, A. (2024, November 2). ABD’de yapay zeka bir gencin intiharından sorumlu tutuldu: Psikolojik riskler neler? Euronews.
https://tr.euronews.com/next/2024/11/02/abdde-yapay-zeka-bir-gencin-intiharindan-sorumlu-tutuldu-psikolojik-riskler-neler

Göksu Çerme
Göksu Çerme
Göksu ÇERME, TED Üniversitesi’nde tam burslu ve onur öğrencisi olarak lisans eğitimini tamamladıktan sonra Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), Şema Terapi, Kabul ve Kararlılık Terapisi (ACT) ile Çocuk ve Ergen Terapisi alanlarında aldığı eğitimler sayesinde kendini geliştirmeye devam etmiştir. Çeşitli sektörlerde psikolojik bakış açıları kazanan, aktif olarak psikoterapi pratiği ve danışan deneyimleriyle bilgi birikimini dijital platformlarda paylaşan Göksu, güvenilir bilginin toplumsal dönüşüm için anahtar olduğuna inanmaktadır. Çalışmalarında psikolojinin anlaşılır kılınmasını önemseyerek bilimsel yöntemler doğrultusunda bireylerin zihinsel sağlığını desteklemeyi amaçlamaktadır. Alanındaki bilgi ve deneyimini güncel tutarak psikoloji biliminin geniş kitlelere ulaşmasını sağlamaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar