Salı, Eylül 30, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Var Olma Savaşı: Sessizliğin Çığlığı

İnsan, doğduğu andan itibaren hayata tutunma mücadelesi içindedir. Doğduğunda attığı ilk çığlık, dünyaya ve onun zorluklarına karşı bir direniştir. O çığlık, yalnızca nefes alma çabası değil, aynı zamanda hayatta kalma iradesinin ilk dışavurumudur. Aslında her insan, doğunca attığı çığlıkla birlikte mücadele kapasitesiyle dünyaya gelir. Çünkü insan, zıtlıkların bir bileşimidir. Zayıf ve dirençli, neşeli ama hüzünlü olabilirken umudun içinde kaygıyı da barındırabilir. İşte kaygı, bu zıt fıtratın içinden insanın bedenine, ruhuna ve ilişkilerine yansıyabilir. Yani kaygıyı bir kuşun kanatları gibi düşünürsek, insanı dengede tutmakla görevlidir ama aynı zamanda uçuruma da sürükleyebilir. Dengeyi bozan şeylerin başında hız gelmektedir. Hız arttıkça her şey daha müphem görünür (Sungur, 2020). Belirsizlik insanın kendine güvenini ve kontrol algısını da etkiler (Mushtaq, Bland, & Schaefer, 2011). Mark Twain’in, “Binlerce endişem var ama henüz hiçbiri başıma gelmedi.” sözü bu durumun özeti gibidir. Kaygının artışı bazı şeylerin yitirilmesine, bazıların artışına neden olmaktadır. Kontrolün azalmasıyla birlikte artan kişinin içsel sesi, sessizliğin çığlığına dönüşür. Bu dönüşüm, kişinin artık kendi iç sesini de duyamaz hale gelmesine sebep olduğunda tehlike sinyalleri de çalmaktadır. Kişinin duyamadığı sessiz çığlıkları artık bastırılan ve duyulamayan varoluşsal bir sancının yankısı olarak kalır.

Günümüzde bireyselleşme daha fazladır (Alayoğlu & Eldeniz, 2024). Bu da bireyi kalabalıklar içinde bile yalnızlığa sürüklemektedir. Artan teknoloji iletişimi arttırmak yerine bireyi sanal dünyaya hapsedip gerçeklikten uzak ilişkilerle oyalamaktadır (Ektiricioğlu, Arslantaş, & Yüksel, 2020). Böylece sanalda kalabalık, gerçekte insanlardan uzak ve kendi iç seslerini bile duyamayan bireyler meydana gelmiştir. Teknolojinin de etkisiyle kişi sanal-gerçeklik ikileminde, zaten zıtlıklardan oluşan fıtratına ekstra yük yüklenmiş olur. Oysa kişi doğduğunda yüklenebileceği kadar yük için çığlık atmıştı. Attığı her gereksiz çığlık, kendini duyamamasına ve gerekli mücadele kapasitesini bulamamasına neden olmaktadır. Bu noktada sessizlik bedenle konuşmaya başlar. Zihinsel yükler bir süre sonra fiziki belirtilere dönüşür. Sürekli yorgunluk hissi, baş ağrıları, kas gerginlikleri, nefes darlıkları… (Menkü & Coşar, 2021). Hepsi konuşulamayan duyguların beden üzerindeki yankılarıdır. Psikosomatik rahatsızlıklar, ruhun suskunluğunun somut ifadesidir (Karslı, 2008). Beden, duyulmayan çığlığın taşıyıcısı olur (Karslı, 2008). Kişiyi sorgulamaya iten rahatsızlıkların cevabı o duymaktan korktuğu sessizliktedir. Bastırdığı her ses, duygu, yas, dillendiremediği istekleri, kişinin sessiz çığlıklarının bir yolunu bulup konuşma çabasıdır. Kişi bu konuşmaya eşlik edip kendini dinlemeye başladığında dönüşüm de başlar. Sessizlik yerini sesli çığlıklara bırakınca iyileşme daha da kolay hale gelir. Artık bağırmadan, susmadan ya da kendini kaygının girdabına sürüklemeden ifade edebilen kişi, kaçarak değil de deneyimleyerek iyileşmenin mümkün olduğunu kavramış olur (Baynal, 2021). Çünkü insan konuştuğu duyulsun, yaptığı görülsün ister. Bu durumda hangi çığlık sessizliğe gömülmek istesin ki?

Sonuç olarak insan, çoğu zaman Don Kişot gibi, sahte bir savaşın ortasında bulur kendini. Fırtınaya kafa tutmak mı akıllıcadır, yoksa ona sırtını dönmek mi? Belki de en güvenli yer, en çok korktuğumuz yerdedir: fırtınanın tam ortasında. Ve insan ancak korkunun içinde korkusuzluğu öğrenebilir. Fırtına bir tehdittir, evet; ancak içini koruyabilen için bir sığınaktır aynı zamanda.

Kaynakça

Alayoğlu, E., & Eldeniz, L. (2024). Yaygınlaşan Yalnızlık: Ortak Bir Deneyim. AJIT-e: Academic Journal of Information Technology, 15(2), 174-194.
Baynal, F. (2021). Erinlik (Ön Ergenlik) Dönemi Korku, Kaygı ve Din İlişkisi Üzerine Bir Araştırma. Bilimname, (45), 261-299.
Ektiricioğlu, C., Arslantaş, H., & Yüksel, R. (2020). Ergenlerde çağın hastalığı: Teknoloji bağımlılığı. Arşiv Kaynak Tarama Dergisi, 29(1), 51-64.
Karslı, E. (2008). Kişilerarası tarz, kendilik algısı, öfke ve psikosomatik bozukluklar.
Menkü, B. U. R. A. K., & Coşar, B. E. H. Ç. E. T. (2021). Psikosomatik bozukluklar. Ankara: Türkiye Klinikleri, 32–6.
Mushtaq, F., Bland, A. R., & Schaefer, A. (2011). Uncertainty and cognitive control. Frontiers in Psychology, 2, 249.
Sungur, M. Z. (2020). Belirsizlikle barışmak: Kaygı ve endişeyi yönetmek.

Zehra Ünal
Zehra Ünal
Zehra Ünal, psikoloji lisans eğitimini 2019 yılında Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesinde İngilizce olarak tamamlamıştır. Lisans dönemi boyunca ulusal ve uluslararası akademik çalışmalarla eğitim becerilerini geliştirmiştir. Bu çalışmalardan ulusal alanda Covid- 19 döneminde yaşlılara yönelik ayrımcılık üzerine bir Bilimsel Araştırma Projesi (BAP) yürütmüştür. Yine öğrenci kongresi kapsamında derece aldığı Covid-19 dönemi ekonomik etkilerini ve tüketici davranışlarını inceleyen bir çalışması mevcuttur. Ayrıca 2020 yılında Prag da düzenlenen uluslararası psikoloji kongresinde "İnternet Bağımlılığı ve Kompulsif Alışveriş Arasındaki İlişki: Materyalizmin Aracılık Rolü" adlı bildiri sunumuyla akademik yazım ve sunum becerilerini geliştirmiştir. Çalışma hayatına Ankara Sempati Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi'nde başlayan Ünal, yine Hanzade Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi'nde deneyim kazanmıştır. Şuan da kendini Bilişsel Davranışçı Terapi ekolünde eğitim alarak geliştirmektedir. Yazılarını ruh sağlığı, travma ve bilinçaltı, çocuk psikolojisi, zihin ve davranış gibi konularda ele almaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar