Sosyal geri çekilme, bireyin bilinçli ya da farkında olmadan insan ilişkilerinden uzaklaşmasıdır.
Bu durum çoğu zaman depresyonla, tükenmişlikle ve travma sonrası yaşanan psikolojik süreçle ilişkilidir. Ancak günümüzde bu sosyal geri çekilme yalnızca patolojik durumlarda gerçekleşmez. Hayatın temposu, günlük hayatımızda yaşadığımız sorunlar, geçtiğimiz süreçler, sosyal ilişkilerimiz de bizi sosyal geri çekilmeye sürükleyebilir.
Bazen sizi arayan kimsenin telefonunu açmak istemezsiniz, size atılan mesajları yanıtlamak, üzerine düşünüp cevap yazmak yük gibi gelir. Sanki cümle kurmak, birinin ilgisini taşımak… fazla gelir. Kırgın değilsindir kimseye, hatta kimseyi suçlamıyorsundur. Ama bir şekilde uzak kalmak istersin, susmak, durmak, kendinle kalmak istersin. İşte tam olarak bu belirsizlikte insanlar, “soğudu”, “kopuklaştı”, “artık bizimle ilgilenmiyor” diyebilir. Ancak o kişi belki tükenmiş belki de yeniden doğmaya çalışıyordur.
1990’lı yılların başında Japonya’da “Hikikomori” olarak adlandırılan bir tanım ortaya çıkarıldı.
Hikikomori Japonca kökenli bir kelime olup, sosyal geri çekilmenin aşırı bir biçimidir ve bireyin en az altı ay boyunca sosyal hayattan çekilmesidir (Kato, 2019). Bu durum bireyin evinden, odasından çıkmak istememesi, aile üyeleriyle bile minimum iletişimde bulunmasıyla ilişkilidir.
Başlangıçta Japonya’da tanımlanmış, konuşulmuş olsa da, günümüzde birçok ülkede görülen bir sosyal izolasyon halidir. Hikikomori, sosyal geri çekilmenin ötesinde, kişinin hayatını derinden etkileyen bir durumdur ve psikolojik destek gerektirebilir.
Hikikomori’yi sosyal geri çekilmenin uç bir noktası olarak kabul edersek; sosyal geri çekilme sadece Japon kültürüne ait bir olgu değildir. Farklı toplumlarda, farklı derecelerde karşımıza çıkabilir.
Dış dünyayla bağlarını koparma yalnızca odasına kapanmakla ifade edilemez; arkadaşlarla görüşmek istememek, davetleri reddetmek, sosyal aktiviteleri ve iletişimi önemsizleştirmek gibi günlük hayatta fark edilmesi zor biçimlerde de kendini gösterebilir.
Zamanla bireyin içine kapanmasına, sosyal becerilerinin zayıflamasına, hayata olan bakış açısının kötümserleşmesine ve psikolojik dayanıklılığının azalmasına yol açabilir.
Bunca uzaklaşmanın arkasında birçok sebep olabilir. Bunlardan biri travma sonrası kaçınma davranışıdır. Travma yaşayan bireyler, yaşadıkları olayla bağlantılı bütün tetikleyicilerden kaçma eğilimi gösterirler. Yaşadıkları şey her neyse, o anı hatırlatacak bir konuşmadan, ortamdan, kokudan uzak durmak isterler. Bir bakımdan da bu aynı şeyleri tekrar yaşama korkusudur. Bu kaçınma ve korku başta korunma gibi görünse de zaman geçtikçe kişiyi daha kırılgan hale getirebilir.
Sosyal ortamlardan sürekli olarak uzak kalma uğraşı, bireyi psikolojik olarak yorar ve yıpratır.
Zamanla bu uğraş anksiyete, depresyon, kendilik algısında bozulma, yalnızlık ve boşluk hissi gibi sonuçlar ortaya çıkartabilir. Başta farkında olmadan ortaya çıkan geri çekilme hali, zamanla yalnız hissettirebilir ve etrafımızdaki insanların bizden uzaklaştığı hissine kapılmamıza sebep olabilir.
Sosyal ilişkilerde yaşanan zorluklardan, sosyal ortamlara hazır hissedememekten kaçmak yerine ufak denemelerle hayatın akışına ayak uydurabiliriz. Arkadaşlarla yapılan ufak sohbetler, buluşmalar, kendinle ilgilenmek için ayrılabilecek zaman yararlı olabilir. Herkesle olmasa da bir kişiyle yapacağın konuşma iyi hissettirebilir. Küçük ama etkili bir adımdır hayata temas edebilmek için.
Modern dünyada, sosyal medyada insanlar her zamankinden daha bağlı birbirine ama duygusal anlamda bir o kadar uzak. Çoğumuzun kullandığı sosyal medya hesaplarında, birçok kişiyle bağlantı kuruyoruz, arkadaş oluyoruz fakat bu derin bağlar kurduğumuz anlamına gelmiyor. Fiziksel olarak mesafe kalmamış gibi görünse de, duygusal olarak bu mesafe ve soğukluk gün geçtikçe artıyor.
Özetleyecek olursam insanlar her zaman, her saat, her dakika birbirine ulaşabiliyor fakat hiçbir zaman gerçekten hissedemiyor. Sosyal geri çekilmeyi destekleyen, tetikleyen, yaygınlaşmasına sebep olan nedenlerden biri de gerçek hislerden ve doğrulardan uzaklaşan modern dünyamız olabilir. Bu yüzden sosyal çevreden geri durmayı kendini korumak olarak adlandırıyoruz belki de.
Aslında hepimizin zaman zaman kabuğuna çekilmek istediği dönemler olur. Ancak önemli olan, bu çekilmenin bir koruma mı yoksa çöküş mü olduğunu fark edebilmektir. Kendimizi çevremizden geri çekilirken yakaladığımız anda ufak da olsa hayatla temas etmeye çalışmalıyız.
Kısa bir sohbet, küçük bir mesaj, “Nasılsın” sorusuna vereceğimiz gerçek bir cevap bu döngüyü kırmamıza yardımcı olabilir. Doğan Cüceloğlu’nun İçimizdeki Çocuk kitabında bizlere aktarmak istediği gibi, küçük bir farkındalık bazen insanın hayatında büyük bir dönüşümün kapısını aralayabilir. (Cüceloğlu, 2019)
KAYNAKÇA
-
American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and statistical manual of mental disorders (5th ed.). Arlington, VA: American Psychiatric Publishing.
-
Cacioppo, J. T., & Patrick, W. (2008). Loneliness: Human nature and the need for social connection. W. W. Norton & Company.
-
Kato, T. A. (2019). Hikikomori: Understanding the socio-cultural and psychopathological aspects of social withdrawal. Psychiatry and Clinical Neurosciences, 73(9), 427–440. https://doi.org/10.1111/pcn.12895
-
Turan, N. (2020). Sosyal medya kullanımının yalnızlık üzerindeki etkisi. Sosyal Bilimler Dergisi, 7(3), 120–135.