Sel Yayınları tarafından 2020 yılında Türkçeye çevrilmiş Jean Teulé’nün eseri Dansa Davet, konusuyla ve tasvirleriyle beni en çok etkileyen kitaplardan biri oldu. Başarılı yazarın son kitabı olan Dansa Davet, 1518 yılında Strasbourg kentini konu alıyor. Bir Orta Çağ eleştirisi olan bu kitap, gerçek bir olaydan yola çıkılarak yazılmış. Tarihi başarılı bir şekilde yansıtan, tasvirleriyle kalbinizi burkan bu kitap, Orta Çağ’ın birçok yönünden bahsetmekte; siyaset, din, toplumsal hayata ışık tutmakta. Kitap, farklı perspektiflerde birçok karakterin gözünden anlatılmakta ve olayın bütüncül bir resmi çizilmekte.
Strasbourg’da Dans Salgını
Kitap, Strasbourg kentinde başlayan ilginç bir salgın vakasını anlatmakta: Dans salgını. Zamanla tüm şehirde yayılan ve kontrol edilemeyen bir dans çılgınlığı… Politikacıların, din adamlarının veya bilimin bile açıklayamadığı bir felaket, herkesin cevap aradığı ama cevabın ortada olduğu bir kıyamet… Toplumsal bir histeri vakası olarak tarihe geçen ve bu kitapta konu edilen olayın bireyselliğini ve psikolojideki yerini bir bakış atalım.
Karakterler ve Semptomun Bireyselliği
Daha önce de bahsettiğim gibi kitap, birçok karakterin ağzından anlatılıyor. Olayın bireyselliğini anlamak için bu karakterlere bir göz atalım. Enneline, bir gravürcünün karısı olarak çıkıyor karşımıza. Şehrin sefaletinin içinde yürüyor, kucağında yeni sütten kesilmiş bebeği ile. Sonra bebeğini nehre bırakıyor ve evine dönüyor. Bu sahne içimizi burkarken aynı zamanda şok ediyor. Evine döndüğünde ise dans salgınını başlatan kişi o oluyor. Bu olayın sırrı, salgına yakalanan ilk kişilerden olan komşularının yaşadıklarından çıkarabiliyoruz. Açlıktan kendi küçük kızlarını yiyen komşular, çocuğun etten sıyrılmış kafatasını da şömineliğin üstüne koyarak acı çekiyorlar. Enneline, bebeğini yememek için onu öldürmeyi tercih ediyor. Benzer durumları yaşadığından emin olduğumuz halk, Enneline’nın hastalığına yakalanarak sokakları bir şenlik yerine çeviriyor. Bu bir korku şenliği çünkü açlıktan ve yorgunluktan yere düşene kadar durmuyor bu insanlar. Ayaklarından kanlar akıyor, kasları parçalanıyor ancak onlar ölüm danslarına devam ediyorlar.
Yazarın Tasvir Gücü ve Tarihi Anlatım
Yazarın bu sahnelerdeki tasvir gücü, olayın içindeymişsiniz, sanki birazdan siz de bu salgına yakalanabilir, sokaklara dökülüp dans etmeye başlayabilecekmişsiniz hissini veriyor. Bu insanların acılarını kendi acılarınız gibi, tanıdıklarınızın acıları gibi hissediyorsunuz. Aynı zamanda kendisinin tarihi anlatımındaki tutarlılığı, bize o dönemi iyi bildiğini ve bu kitap için ön hazırlık yaparak emek verdiğini göstermektedir.
Dans Salgını ve Dönemin Sorunları
Bu dans salgını problemleri, şehrin önde gelenlerini hayrete düşürmüş ve çözüm bulma arayışlarında çaresiz kalmışlardır. O dönem boyunca uğraştıkları dertlerin yanında bir de bu salgını kontrol etmeye çalışmak, onlara büyük bir yük olmuştur. Ancak bunun bir neden-sonuç ilişkisi olduğunu bir türlü görememektedirler. Dönemin iklimsel koşulları nedeniyle kıtlık boy göstermiş, fakirliği de beraberinde getirmişti. Var olan bütün kaynaklar ise halk için değil, din adamlarının ve aristokrasinin benciliği içindi. Tüm kaynaklar kilisenin emrindeydi ve halkla paylaşmaya niyetleri yoktu; endüljans satma peşinde, daha fazla paranın peşindeydiler. Ölen salgına yakalananlar onları hiç ilgilendirmiyordu. Aristokratlar için ise beklenen Türk istilası için para harcamak, askerleri doyurmak, sıradan halktan daha önemliydi. Bu söylenti, tüm şehri bir korku istilasına kapılmasına sebep oluyordu.
Görünen Köy Kılavuz İstemez. Yoksa İster mi?
Lacanyen psikanaliz açısından bakıldığında, bu dans salgını semptomdan başka bir şey değildir. Semptom, hem kendi anlamında hem de kendine has psikanalitik anlamındadır. Semptom dediğimiz şey, bilinç dışı havuzlarımızda demlenenlerin bedenimizde ve bilincimizde tasavvur edilişidir. Semptomlar çeşitli olabileceği gibi aynı zamanda geçici ve değişkendir. Bazılarında kendini anksiyetik bozukluklar olarak gösterirken, bazılarında depresiftir. Bazen sağlık sorunları olarak ortaya çıkar, bazen de alışkanlıklarımızda ve davranışlarımızdadır. Semptomların tedavisi mümkündür ancak sorunun kendisini çözmez. Bilinç dışı, aynı sorunu farklı semptomlarda göstermeye devam eder.
Jacques Lacan ve Bilinçdışı
Jacques Lacan, “Bilinç dışı bir dil gibi şekillenir,” der. İçinde gizli anlamlar saklar; gösteren şey ile gösterilen aynı şey değildir.
Peki, Nasıl Geçecek Bu Semptomlar?
Semptomların geçmesi veya düzelmesi her zaman şart değildir. Önemli olan, analiz yoluyla bilinç dışımızın bize ne anlattığını anlamaya çalışmaktır. Semptom, sonrasında insanın ya kabulleneceği bir şeye dönüşecektir ya da değiştirmek için amaç edindiği bir davranışa. Psikanaliz, bize bilinç dışımıza işlenenleri keşfetmeyi öğretir. Bu, öncelikle bir uzman ile başlayıp, daha sonrasında kendi kendinize sürdüreceğiniz bir zihin macerasıdır.