“O ilişki çok toksikti.”
“Resmen bana gaslighting yaptı.”
“Bu arkadaşlık tamamen duygusal manipülasyondu.”
Bir zamanlar yalnızca terapi odalarında geçen bu ifadeler artık kahve sohbetlerinin, sosyal medya yorumlarının ve ayrılıkların tam ortasında yer alıyor. Gençler duygularını açıklarken psikolojik terimlere başvuruyor, bir davranış biçimini analiz etmek yerine bir etiket yapıştırmak daha kolay geliyor çünkü bir başkası düşünmüş ve problemi bulmuş gibi geliyor.
Peki ama neden?
Bu yazı, terapi dilinin gündelik dile nasıl sızdığını, gençler arasında neden bu kadar hızla yayıldığını ve bu dilin sağaltıcı mı, yoksa kaçışçı mı olduğunu sorguluyor. Çünkü bazen gaslighting dediğimiz şey sadece bir yanlış anlaşılma olabilir; bazen toksik dediğimiz kişi aslında sadece bizimle aynı duygusal dili konuşmuyordur. Bu terimler gençlerin hayatında ön yargılar oluşturabiliyor.
1. Terapi Dili Neden Bu Kadar Popüler Oldu?
Son 5–10 yılda psikolojiye duyulan ilgi ciddi bir yükseliş yaşadı. Online terapiler, kişisel gelişim kitapları, psikologların sosyal medya hesapları ve içerik üreticilerinin çektiği “psikolojik analiz–psikoloji diyor ki” videoları terapi dilini kitleselleştirdi.
Artık insanlar duygu durumlarını anlatmak için klasik ifadelerden çok, “akademik” terimlere yöneliyor:
-
Üzgünüm → Duygusal olarak regüle olamıyorum
-
Kırıldım → Sınırlarımı ihlal etti
-
Terk edildim → Bağlanma stilimiz çatıştı
Bunun bir nedeni, bu terimlerin kişiyi daha güçlü ve “bilinçli” göstermesi. Ama bu gücün arkasında çoğu zaman kendilikten uzaklaşma yatıyor.
2. Gençler Bu Dili Neden Benimsiyor?
Genç nesil duygularını daha açık ifade etmek istiyor. Ancak bu açıklık, bazen sadece doğru kelimeleri kullanmakla sınırlı kalıyor.
“Manipüle edildim” demek, “incindim” demekten daha az savunmasız; “karşımdaki narsist” demek, “ben sınır çizemedim” demekten daha kolay.
Burada aslında şu mekanizma işliyor:
-
Karmaşık duyguları sadeleştirme ihtiyacı
-
Yaşanılanları anlamlandırma arzusu
-
Mağduriyetin meşrulaştırılması
-
Kendini ayrıcalıklı hissetme (psikolojik okuryazarlıkla)
Bu terimler çoğu zaman bir savunma mekanizması gibi işliyor. Aslında özde “anlamaya çalışmaktan vazgeçme” var.
3. Tehlikeler ve Yanılgılar: Terapi Dili Her Zaman Terapi Değildir
Duygusal acıları anlamlandırmak için kullanılan terapi dili, bazen olayları çarpıtarak sadece bireysel anlatıyı haklı çıkarmaya başlıyor.
Bu durumda:
-
Empati zedeleniyor, çünkü karşı tarafın hikâyesi hiç anlatılmıyor.
-
Kavramlar yüzeyselleşiyor, örneğin gaslighting (gerçekliği çarpıtma) ile fikir ayrılığı karıştırılıyor.
-
Psikolojik tanılar teşhis değil, etiket olarak kullanılıyor, örneğin “narsist”, “borderline”, “anksiyeteli” gibi.
Bu sadece kişilerarası ilişkilerde değil, toplumsal algıda da bozulmalara yol açıyor. Çünkü herkes bir noktada “bir diğerinin travması” olmaya başlıyor. Herkes diğerinin bir benzeri gibi yaşamıyor ama bir benzeri gibi hissettiğini düşünüyor.
4. Duygusal Farkındalık mı, Zihinsel Kaçış mı?
Terapi dilinin gündelik hayata sızması bilinçlenmenin işareti olabilir ama bu dili ne kadar içselleştirdiğimiz önemli.
Bir duyguyu tanımlamak, onu yaşamakla aynı şey değildir.
Bir kavramı bilmek, onun üzerine derin düşünmekle aynı şey değildir.
Ve birine manipülatif demek, onunla yüzleşmekten daha kolaydır.
Psikolojik terimleri bilinçli, yerinde ve bağlamında kullanmak; hem kendimize hem ilişkilerimize daha derinlikli bir alan açar.
Ama eğer her olumsuz duyguya bir “etiket” yapıştırıyorsak, belki de o duygunun özünü hissetmekten kaçınıyoruzdur.
Belki de kendimize söylemediğimiz her şeyi bir başkasının hazır bir tanımla oluşturması bu yüzden bu kadar hoşumuza gidiyor. Yorulmadan, düşünmeden…
Mesajlaşma Örneği: “Terapide Gibi Değil, Tetikte Gibi”
Doğa: Dün Ayça’yla buluştum, enerjimi resmen emdi kız.
Işık: Aa classic. Empatik biri değilsin diye seni suçlamıştır kesin.
Doğa: Aynen öyle dedi. “Beni anlamıyorsun” falan. Full gaslighting yaptı.
Işık: O hep böyleydi zaten. Borderline gibi davranıyor ama hâlâ “ben sadece hassasım” diyor.
Doğa: Gerçekten toksik. Blokladım. Zaten sınır ihlaliydi en başından.
Kapanış: Her Davranışa Tanı Koymak Değil, Anlamaya Yaklaşmak
Duygusal olgunluk, her şeyi analiz etmekle değil; bazen anlamlandıramadığımızı da kabul edebilmekle gelişir.
Bazen bilemeyiz, bilmediğimiz yerden çıkmıştır.
Terapi dili, doğru kullanıldığında iyileştiricidir. Ancak yanlış kullanıldığında bir çeşit “modern inkâr” mekanizmasına dönüşebilir:
Acıtan bir şeyin adını koyup o acıya gerçekten bakmamak.
Belki de bazen terapiye değil, sadece biraz daha insanca anlayışa ihtiyacımız vardır.