Salı, Nisan 29, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Beyaz Perde ve Televizyonda Terapistler: Gerçek mi, Klişe mi?

İzlediğimiz film ve dizilerdeki terapi sahneleri, çoğumuzun dikkatini çekmiştir. Bu sahnelerdeki terapist ve danışanilişkileri, genellikle dramatize edilmiş ve bazen gerçek dışı şekilde sunulmaktadır. Peki, ekranlarda gördüğümüz bu terapi temsilleri, gerçekten doğru mu? Yoksa sinema ve televizyon dramaları, terapist karakterlerini abartarak ve çarpıtarak mı sunuyor? Sinema ve televizyonun gücü düşünüldüğünde, bu tür temsiller, insanların terapiye olan bakışını nasıl etkiler? Psikoterapiye olan ilgiyi arttırırken, yanlış algılar yaratabilir mi?

Terapist Temsillerinin Sinemada Nasıl Şekillendi?

2000 yılından önce çekilen 5.000’den fazla filmi inceleyen bir araştırmaya göre (Flowers & Frizler, 2004), filmlerin %80’inde, terapistler etik dışı davranışlar sergileyen, manipülatif, yetersiz veya kötü niyetli karakterler olarak gösterilmektedir (Kottler, 2017, s. 253). Psikanalizin popüler olduğu dönemde, terapistler genellikle Freud-vari, ciddi, mesafeli ve gizemli figürler olarak tasvir edilmiştir. Örneğin, Hitchcock’un 1945 yapımı Spellbound (Öldüren Hatıralar) filmi, psikanalitik terapiyi merkeze alan bir yapım olmasına rağmen terapistin duygusal mesafesi ve soğuk tavırları abartılı şekilde yansıtılmıştır.

Tehlikeli ve Dengesiz Terapistler: Ekranda Çarpıtılan İmajlar

Bunun yanı sıra, bazı yapımlarda terapistler yalnızca tuhaf ya da eksantrik değil, doğrudan dengesiz ve hatta tehlikeli figürler olarak da resmedilmiştir. En uç örneklerden biri, The Silence of the Lambs (Kuzuların Sessizliği) filmindeki Dr. Hannibal Lecter karakteridir. Etik ihlaller ise başka bir yaygın klişedir. Seanslarda danışanlarıyla romantik ilişkiler kuran, sınırlarını aşan veya manipülatif davranan terapist karakterleri pek çok filmde ve dizide karşımıza çıkmaktadır. Örneğin, The Prince of Tides (Dalgaların Prensi) filminde Barbra Streisand’in canlandırdığı terapist, danışanıyla profesyonel sınırları aşarak romantik bir ilişkiye girer.

Modern Yapımlarda Etik Kurallara Uymayan Terapistler

Daha yakın tarihlerde yapılan araştırmalar (Wahl ve Reiss, 2016; Gharaibeh, 2004) da benzer şekilde, filmlerdeki terapistlerin büyük çoğunluğunun orta yaşlı beyaz erkekler olduğunu ve sıklıkla etik dışı, manipülatif ve profesyonel sınırları aşan kişiler olarak gösterildiklerini ortaya koymaktadır. Bu tür temsiller, psikoterapiye dair önyargılar oluşturarak terapi sürecine dair yanlış algılar yaratmış olabilir. Hollywood’un dramatik etki uğruna bu dinamikleri çarpıtması, bazı kişileri terapiye yönelmekten alıkoymuş veya terapistlere duyulan güveni sarsmış olabilir.

İnsani ve Gerçekçi Terapist Temsilleri: Samimiyet ve Bağ Kurma

Ancak, bazı yapımlar terapistlerin daha insancıl ve gerçekçi temsillerini sunmaktadır. Good Will Hunting (Can Dostum) filmi, terapistlerin yalnızca analitik ve mesafeli figürler olmadığını, aynı zamanda danışanlarıyla samimi bir bağ kurabileceklerini göstermektedir. Robin Williams’ın canlandırdığı terapist karakteri, danışanıyla yalnızca entelektüel düzeyde değil, insani bir düzeyde de bağ kurarak terapötik ilişkinin iyileştirici gücünü ortaya koyar.

Terapistlerin Etik Kurallarına Uyan Temsil Edilişleri: In Treatment Dizisi

Daha güncel bir örnek ise In Treatment dizisidir. Bu yapım, psikoterapistlerin danışanlarıyla olan etkileşimlerinidetaylı bir şekilde ele alır. Dizide, etik kurallar çerçevesinde çalışan, süpervizör desteği alan, insancıl ve kendi iç mücadeleleri de olan bir terapist karakteri resmedilmektedir. Terapinin zaman içinde gelişen bir süreç olduğu, her danışan için farklı işlediği ve terapötik ilişkinin ne kadar önemli olduğu vurgulanmaktadır. Ancak bir yandan, etik ihlaller televizyon için ilgi çekici bir konu olduğundan dolayı, bu tehlikeler bazen abartılmaktadır.

Türkiye’de Psikoterapiye Yönelik Temsiller: Klişeler ve Gerçekler

Türkiye’de de son yıllarda terapiye dair anlatıların arttığını görmekteyiz. Kırmızı Oda, Aile ve Bahar gibi dizilerde psikoterapi sahneleri sıkça yer almakta. Ancak, bahsettiğimiz stereotip klişeler bu yapımlarda da yer bulmaktadır. Örneğin, Aile dizisinde terapistin partnerinin abisi (başta kimliğini saklayarak) terapiye geliyor. Terapistin danışanı ile profesyonel olmayan bir ilişkisi olması, gerçek hayatta etik kurallara aykırıdır, ancak ekranda dramatik etki yaratmak amacıyla bu terapi seansları sürdürülmektedir. Benzer şekilde, Bahar dizisinde hastane başhekimi olan bir psikiyatristin, doktorlarını daha iyi tanımak amacıyla onlarla terapi seansları yapması, etik sınırlar açısından sorunludur. Terapist ile danışan arasındaki mesafe profesyonellik gereği korunmalıdır. Terapistin hiyerarşik konumu, güç dengesini bozar ve terapinin bağımsızlığını zedeler; bu da sürecin sağlıklı işlemesini engeller.

Yanlış Anlatılan Terapistler ve Terapi Süreci

Bunun yanı sıra, birçok yapımda terapi yalnızca konuşmaya dayalı olarak sunulmakta ve bilimsel yöntemler ile farklı terapötik yaklaşımlar göz ardı edilmektedir. Bu da izleyicilerde terapi sürecine dair yanlış bir algı oluşturabilir. Örneğin, birçok film ve dizide terapi sürecinin birkaç seansta mucizevi bir şekilde iyileşme sağladığı ve danışanın hızla derin içgörülere ulaştığı gösterilmektedir. Gerçek hayatta ise terapi uzun soluklu bir süreçtir ve herkes için farklı işler. Bu nedenle, terapiye yeni başlayan bazı danışanlar, yalnızca birkaç seansta beklentilerinin karşılanmadığını düşünerek süreci erken terk edebilirler.

Ekrandaki Terapi Temsillerinin Gerçek Hayata Etkisi

Her ne kadar izleyiciler, ekranda gördüklerinin kurgu olduğunu bilse de, sınır ihlalleri yapan, danışanlarını manipüle eden ve kendi çıkarlarını gözeten terapistlerin sıkça gösterilmesi, gerçek hayatta bu tür ihlallerin normalleştirilmesineveya terapistlere yönelik önyargıların oluşmasına neden olabilir. Sinema ve televizyonun geniş kitleler üzerindeki etkisi göz önüne alındığında, psikoterapinin daha gerçekçi temsillerle sunulması, insanların bu süreci daha sağlıklı bir bakış açısıyla değerlendirmelerine katkıda bulunabilir. Terapistler, danışanlarını yönlendiren ya da mucizevi çözümler sunan figürler değil, bilimsel yöntemlere dayalı eğitimleri ve kurdukları terapötik ilişki aracılığıyla danışanlarının değişim yolculuklarını destekleyen profesyoneller olarak anlatılmalıdır.

Ebru Ekşi
Ebru Ekşi
Ebru, eğitimini Hollanda’da tamamlamış bir klinik psikologdur. Bilişsel davranışçı terapiyi temel alarak, özellikle şefkat ve bilinçli farkındalık odaklı araçlarla psikoterapi sunmaktadır. Akademik araştırmalara da ilgi duyan Ebru, araştırmacıların yöntemlerine odaklanan metodolojik bir tez yazmış ve Hollanda’da araştırma asistanı olarak çalışarak deneyim kazanmıştır. Şu anda sanat terapisi alanında kendini geliştirmeye devam eden Ebru, ergen ve yetişkinlerle bireysel seanslar yürütmektedir. Ruh sağlığını destekleyen araçları daha fazla insana ulaştırmayı ve bireyleri hayatlarında anlamlı değişimler yaratmaya teşvik etmeyi hedeflemektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar