Çarşamba, Ekim 1, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Sürdürülebilir Yaşamda Psikolojik Sürdürülebilirlik ve Ruh Sağlığı: İçsel Sürdürülebilirliğin Temellerini Atmak

İklim krizi derinleşip ekolojik stres arttıkça, sürdürülebilir yaşam artık sadece etik bir sorumluluk değil, aynı zamanda psikolojik bir gereklilik haline geliyor. Elbette yapısal ve politik çözümler hâlâ hayati önem taşıyor; ancak uzun vadeli, çevreye duyarlı davranışlarda bulunurken ruh sağlığını koruyabilmek yani psikolojik sürdürülebilirlik en az onlar kadar önemli.
Bu yazı, sürdürülebilir davranışları destekleyen içsel psikolojik kaynakları inceliyor. Özellikle üç temel kavrama odaklanıyor: öz-düzenleme, psikolojik sermaye ve psikolojik sahiplenme. Bu kaynaklar, bireylerin ekolojik krizler karşısında ruhsal olarak dirençli kalmasına yardımcı olurken, sürdürülebilirliğin zihinde başladığını gösteriyor.
Psikolojik sürdürülebilirliği teşvik etmek çok boyutlu bir yaklaşım gerektirir. Toplulukla etkileşim, çevresel hâkimiyet hissi ve güçlü sosyal ilişkiler gibi faktörler ruhsal dayanıklılığı önemli ölçüde artırır (Mock ve ark., 2019). Ancak sürdürülebilirlik, yalnızca bireysel düzeyde değil; kültürel ve toplumsal düzeyde de ele alınmalıdır. Bu da disiplinler arası iş birliğini zorunlu kılar.
Toplumsal bağlılığı ve ortak sorumluluğu teşvik eden yerel projeler, hem psikolojik iyilik halini hem de çevresel katılımı güçlendirmede etkilidir (Taliana, 2023). Fabio’ya (2017) göre, sürdürülebilirliğin psikolojisi; yaşam kalitesini sosyo-ekolojik gelişmeyle artırmayı hedefler. Olumlu duygular, yaşamdan tatmin ve amaç hissi gibi psikolojik iyilik halleri, çevre dostu davranışların uzun vadede sürdürülmesinde kritik bir rol oynar (Jabbar ve ark., 2022).
Sürdürülebilir bir yaşam biçimi benimsemek, stres, tükenmişlik ve belirsizlikle başa çıkabilme becerisini de gerektirir. Umut duygusu ve kişisel etki yaratma inancı (eyleyicilik) gibi psikolojik kaynaklar, çevreye duyarlı yaşamın duygusal ve zihinsel yüklerini karşılamada anahtar araçlardır (Abusafieh & Razem, 2017).
Ruh sağlığı ve çevresel sorumluluk arasındaki ilişki çift yönlüdür: iyi bir ruhsal durum çevresel katılımı artırır, çevreye duyarlı yaşamak da ruh sağlığını destekler. Bu karşılıklı ilişki, sürdürülebilirlik çabalarına psikolojik stratejilerin entegre edilmesini gerekli kılar.
Psikologlar burada kritik bir rol üstlenir: toplumu bilgilendirmek, politika yapıcıları yönlendirmek ve bireylerin sürece duygusal olarak tükenmeden katılmalarına yardımcı olacak başa çıkma yöntemleri sunmak (Shome ve ark., 2009).
Son yıllarda kurumlarda artan “psikolojik liderlik” vurgusu, içsel psikolojik süreçlerin karar alma mekanizmalarını nasıl etkilediğini gözler önüne seriyor. Bu zihinsel dönüşüm, iş yerlerinin yalnızca çevresel değil, aynı zamanda duygusal olarak da sürdürülebilir olmasını sağlıyor. Bu bağlamda sürdürülebilirlik, sadece bir çevre hedefi değil; aynı zamanda ruhsal iyilik haline dayanan bir düşünce yapısı haline geliyor.
Psikolojik sürdürülebilirlik, bireysel ruh sağlığı ile gezegene yönelik kolektif bir sorumluluk duygusunu birbirine bağlayarak çevresel duyarlılığı destekler (Wai & Bojei, 2015). Bu yaklaşımın temelinde ise psikolojik esneklik yer alır. Psikolojik esneklik, bireylerin stresli ya da belirsiz durumlarda düşünce ve davranışlarını uyarlayabilme yeteneğidir. Bu beceri, kişilerin zorluklar karşısında bile sürdürülebilir davranışlarını devam ettirebilmelerini sağlar (Hernandez, 2012).
Özellikle iş hayatında psikolojik sermaye büyük önem taşır. Psikolojik sermaye; öz-yeterlik (kişinin kendi yeteneklerine olan inancı), iyimserlik, umut ve dayanıklılık gibi dört temel özelliği içerir (Luthans ve ark., 2007). Bu özellikler yalnızca çalışanların ruh sağlığını desteklemekle kalmaz, aynı zamanda çevresel açıdan sorumlu davranışları da teşvik eder.
Sevindirici olan şu ki; bu beceriler eğitim ve destek programlarıyla geliştirilebilir (Luthans ve ark., 2010; Prayag ve ark., 2020).
Kurumlar psikolojik sermayeye değer veren bir kültür oluşturduğunda, hem çalışan motivasyonunu artırır hem de bireysel değerlerle şirketin sürdürülebilirlik hedefleri arasında daha güçlü bir uyum sağlar (Wojtczuk-Turek, 2020; Zen ve ark., 2023). Çalışanlar kurumlarının gerçekten sürdürülebilirliği önemsediğini hissettiklerinde, bu değerleri içselleştirip uygulamaya geçirme olasılıkları artar (Ding & Rafiq, 2025).
Bu içsel güçler arasında öz-düzenleme ve amaç duygusu özellikle öne çıkar. Öz-düzenleme, bireyin düşünce, duygu ve davranışlarını uzun vadeli hedeflerine odaklanarak yönetebilmesidir (Newman ve ark., 2014; Karimi ve ark., 2023). Hayatın özellikle tüketimle ilgili alanlarında öz-düzenleme becerisi, kişilerin çevreye duyarlı alışkanlıklara daha açık hale gelmelerini sağlar (Le ve ark., 2023). Bu beceriyi geliştirmeye yönelik araçlar sunmak, hem çevresel bağlılığı hem de ruhsal dayanıklılığı artırır.
Bu nedenle kurumların hem öz-düzenlemeyi hem de ruh sağlığını destekleyen çalışma ortamları yaratmaları önemlidir. Günlük kültürün bir parçası haline gelen yeşil psikolojik iklimler, çalışanların sürdürülebilirliğe kişisel bir bağ kurmalarına yardımcı olur. Bu aidiyet duygusu da daha derin ve kalıcı çevresel davranışları beraberinde getirir (Ding & Rafiq, 2025).
Sonuç olarak, içsel psikolojik kaynaklar dışsal sürdürülebilirlik hedefleriyle uyumlandığında, kurumlar hem üretken hem dirençli hem de çevre dostu iş yerleri inşa edebilirler (Engelen ve ark., 2018; Ding & Rafiq, 2025).
Bu uyumun temel unsurlarından biri psikolojik aidiyettir. Psikolojik aidiyet, bir şeyin gerçekten “sana aitmiş” gibi hissettirilmesidir (Pierce ve ark., 2001). İnsanlar çevreleriyle böyle bir bağ kurduklarında, o çevreyi koruma olasılıkları da artar (Süssenbach & Kamleitner, 2018). Bu sorumluluk duygusu; toplumsal katılım, çevre eğitimi ve doğayla iç içe deneyimler yoluyla geliştirilebilir (Dawkins ve ark., 2017; Olckers, 2013).
Psikolojik aidiyet; kontrol hissi, sorumluluk alma, ait olma duygusu ve kimlik bileşenlerini içerir (Avey ve ark., 2009). Bu özellikler, çevreyle ilgili konulara olan duygusal bağlılığı artırır ve bireylerin çevresel değerleri kişisel kimliklerinin bir parçası olarak görmelerine yardımcı olur (Jing & Yan, 2022).
Bu değerleri içselleştiren bireylerin sayısı arttıkça, topluluk düzeyindeki çevresel çabalar daha bütüncül ve etkili hâle gelir (Niesten & Jolink, 2020).
Sürdürülebilirlik stratejilerine psikolojik aidiyet kavramını entegre etmek, bireyleri güçlendirirken aynı zamanda toplulukların dayanıklılığını da artırır. Bu yaklaşım yalnızca çevresel eylemi teşvik etmekle kalmaz; aynı zamanda insanlara anlam, bağlantı ve amaç hissi sunarak ruh sağlığını da destekler.
Kısacası, psikolojik sürdürülebilirlik sadece ek bir fayda değil, kalıcı çevresel bağlılığın temelidir. Psikolojik sermaye, öz-düzenleme ve aidiyet gibi kavramlar, zihinsel dayanıklılığın uzun vadeli ekolojik bağlılığı nasıl güçlendirdiğini ortaya koyar.

Ruh sağlığı sürdürülebilirlik çalışmalarına ister okullarda, ister iş yerlerinde, ister mahallelerde entegre edildiğinde, bireyler çevresel zorluklarla daha net ve kendinden emin şekilde başa çıkabilir.
Gerçekten sürdürülebilir bir gelecek, çevresel sorumluluk ile psikolojik iyilik halinin dengelenmesini gerektirir. İnsanlar ve gezegen birlikte güçlendiğinde, sürdürülebilirlik yalnızca bir hedef değil; anlamlı ve paylaşılan bir yaşam biçimine dönüşür.

Merve Kalyoncu
Merve Kalyoncu
Merve Kalyoncu, psikoloji lisans eğitimini tamamlamış, psikoterapi ve akademik alanlarda kendini geliştirmeye devam eden ve yazarlıkla hikâye anlatıcılığını bir araya getiren bir yazardır. Lisans yıllarında akademik çalışmalara ilgi duymuş ve çeşitli çalışmalarla bireysel psikoloji süreçlerini toplumsal dinamiklerle ilişkilendirme konusunda deneyimi kazanmıştır. Klinik alanda psikodinamik bakış açısıyla ilerlemekte; travma, duygu düzenleme, anksiyete ve stres yönetimi, aile ilişkileri ve iletişim problemleri, bireysel dönüşüm süreçleri ve öz farkındalık gibi konulara özel ilgi duymaktadır. Psikoloji alanındaki güncel gelişmeleri yakından takip eden ve toplumsal ruh sağlığına dair yazılar kaleme alan Kalyoncu, bireylerin ruh sağlığını desteklemek ve iç dünyalarını daha iyi anlamalarına katkı sağlamak amacıyla içerikler üretmektedir. Aynı zamanda edebi hikâye yazarak toplumsal gözlemlerini kurgu dünyasında işleyen Kalyoncu, insan ruhunu ve toplumsal dinamikleri derinlemesine ele aldığı hikâyeler kaleme almakta, bu iki alanı birbirini besleyen bir bütünlük içinde yürütmektedir. Psikolojiyi hem bireysel hem de toplumsal bir bakış açısıyla ele almayı önemseyen Kalyoncu, ruh sağlığına dair farkındalığı artırmayı ve psikolojik bilgiyi daha ulaşılabilir kılmayı amaçlamaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar