Sosyal medyada anlatılanlar, verilere dayanmayan bilgilendirmeler, televizyonda defalarca söylenen kanıtsız söylemler ve daha pek çok söylemin doğruluğunu araştırmadan inanma eğilimi içerisindeyiz. Birileri, bir şeylerin uzmanları bazen yalnızca kendi inançları doğrultusunda ve bazen de yanlış bilgilendirme amacıyla kitlelere hitap ediyor. Gerçekte doğruluğu olmayan çok fazla bilginin nasıl gerçekten doğruymuş gibi zihnimize kazındığının elbette bilimsel bir adı var. İnsanların tekrarlanan bilgilere inanma eğilimine psikologlar “yanıltıcı doğruluk etkisi” diyor. Peki bu nasıl gerçekleşiyor?
Bir söyleşide konuşmacı tekrar ve tekrar şekilde “Kastamonu Türkiye’nin yüz ölçümü en büyük şehridir” cümlesini kurduğunda muhtemel kuvvetle bu bilgiyi araştırmayacak ve sonrasında sırf yinelendiği için zihniniz bu bilgiyi doğru kabul edecektir. Oysa Türkiye’nin yüzölçümü en büyük olan şehri Konya’dır ancak siz bu bilgiden yoksunken size ısrarla söylenen yanlış bilgiyi doğru kabul etme eğiliminde olursunuz ne de olsa doğru bilgiden haberdar değilsiniz.
Yapılan bir çalışmaya göre içerisinde yanlış bilgilerin de yer aldığı bazı bilgi cümlelere tekrarlandı. Ancak ifadelerden yirmi tanesi her hafta tekrarlanırken diğer ifadeler tekrarlanmadı. Çalışmanın sonucuna göre katılımcılar tekrarlanan ifadelerin doğruluğuna daha fazla inunma eğiliminde oldular. Yani bir şeyi sık sık tekrar etmek insanların ona inanmasında oldukça etkili tıpkı çocuklara sık sık söylenen “ıslak saçla dışarı çıkarsan hasta olursun” ya da “dondurma yedikten sonra mutlaka ılık su içmelisin ki hasta olmayasın” ifadeleri gibi.
1977 senesinden itibaren yanıltıcı doğruluk üzerine bilim insanları sayısız çalışma gerçekleştirdi. Tarih çağları boyunca yalnızca bilimde değil aynı zamanda edebiyatta, coğrafyada ve siyasette de bu etkiye rastlamak mümkün. Üstelik bu durumdan daha az etkilenen bir kitlede yok. Her insan, her meslek grubundan, her yaş ve cinsiyetten bireyler yanıltıcı doğruluktan eşit düzeyde etkilenmekteler.
Tanıdık gelen her şey daha doğru, peki ama neden?
Tekrarlama yolu ile bir insan söz konusu önermenin doğruluğuna bakmaksızın kişide o şeyin daha doğru olabileceği etkisini yaratmaktadır. Karşınızdaki kişi sizin yanlış bir bilgiye inanmanız için çaba gösteriyorsa gerçekten de sık sık bunu tekrar etmesi sizin inunma eğiliminizi arttıracaktır. Yani günümüzde sosyal medyada sayısız içeriğin ve reklamın farklı kişiler tarafından tekrar tekrar kitlelere sunuluyor olması çok da anlamsız değil. Tekrar, muhakkak aşinalık hissi yaratacaktır. Aşinalık, insanlarda haklı gerçeklikle ilişkilidir ve buna karşın yalnızca şaşkınlık halinde bir şeye inanmakta güçlük duyarız. Size bebeğimin doğar doğmaz konuşabildiğini hatta birden fazla dili konuşabilir şekilde dünyaya geldiğini söylesem en iyi ihtimalle şaşırırsınız bu da sizin bu bilginin aslında doğru olmadığına dair elinizdeki en güçlü veri haline dönüşür. Bu sebeple kulağa tanıdık gelen her şey inanmaya yol açma potansiyeline sahipken şaşkınlık duyduklarımız şüpheci bir şekilde davranmamıza yol açar. Üstelik aşina olduğumuz şeyleri çevremizdeki birçok farklı kişiden sayısız kez duyduk ve sezgisel açıdan tanıdık olanın daha doğru olmasında herhangi bir sorun yok. Esas sorun insanların yanlış bilgiyi yaymak amacı ile aşinalığı bir araç haline dönüştürmesinde. Bu yolla sayısız yanlış bilgi, tekrar ve aşinalık yolu ile farklı kişiler tarafından kitlelere sunulmaktadır.
Temel sorun ne?
Temel sorun beynimizin duyduğu şeyi “bunu daha öncede duymuştum” diyecek kadar becerikliyken, bahsi geçen ifadeyi kimden, ne zaman, ne şekilde duyduğuna dair analizi yapmakta çok da yetenekli olmayışıdır. Beynimiz için esas olan ifadedir ve o ifadenin onda tekrar uyandırmasıdır çünkü diğer detaylar daha fazla çaba gerektirir. Tekrarlama yolu ile beyin bunu daha önce duyduğu için daha az nöral işlem gerçekleştirir bu da bilginin sürpriz ve yeni olmaması halinde sizin ona karşı duyarlılığınızın azalacağı anlamına gelir. Aşinadır ve bu sizin için tepki gerektirmez.
Özellikle sosyal medya araçları doğru bilginin yönetilmesinin mümkün olamayacağı kadar fazla kişinin kontrolü altında. Üstelik bireysel kullanımda burada işleri epey güçleştiriyor. Bugün herhangi bir televizyon kanalında verdiği bilginin doğruluğuna değinilmeden sayısız görüş bir gerçek olarak yansıtılıyor. Araştıran, sorgulayan ve salt bilgiye ulaşmaya çalışan insanlar olmak, ruh sağlığı ve hayatın her alanı için oldukça önemli ve gerekli. Bu sebeple sosyal medyada, araştırma platformlarında, kişisel düşüncelerin yer aldığı bloglarda yazıların gerçekte ne kadarının doğru olduğunu sorgulamak bireysel ve toplumsal sağlığımız için oldukça önemli.