Cumartesi, Kasım 8, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Sınırlar: Ben Nerede Bitiyorum, Diğeri Nerede Başlıyor?

Sınır kavramı, nerede başlayıp nerede bittiğimizi gösteren her şey olarak tanımlanabilir. Fiziksel sınırlarımız konusunda genellikle farkındayızdır: Birinin bize ne kadar yaklaşabileceğini, evimizin nerede bitip başkasının mülkünün nerede başladığını biliriz.
Ancak ruhsal sınırlarımız söz konusu olduğunda bu farkındalık aynı netlikte olmayabilir.

Ruhsal sınırlar, duygusal dünyamızın görünmeyen çizgileridir. Bu sınırlar, iyilikleri içeri alabilecek kadar geçirgen, ama zarar verici unsurları dışarıda tutacak kadar güçlü olmalıdır. Bu dengeyi sağladığımızda hem kendimizle hem de çevremizle olan ilişkilerimizi sağlıklı bir şekilde sürdürebiliriz.

Yaşamın İlk Yıllarında Sınır Gelişimi

Bir bireyin sınır oluşturma süreci çocukluk yıllarında başlar. Çocuk, bakım vereniyle (ebeveyniyle) bağ kurar ve bu bağ, zamanla gelişim evrelerine paralel olarak değişir.

Filozof John Locke bu konuda şöyle der:

“Çocuklar; güneşin onlara iyi davrandığı için parladığına, yağmurun ise yaramazlık yaptıkları için yağdığına inanırlar.”

Bu ifade, çocuğun dünyayı kendi merkezinden anlamlandırmaya çalıştığını gösterir.
İşte bu dönemde ebeveynin görevi, çocuğun kendi benliğini oluşturabilmesi için sağlıklı sınırları çizebilmesidir.

Hiçbir şey tek başına iyi ya da kötü değildir; bu nedenle çocukların deneyim kazanmalarına, karar vermelerine ve sonuçlarını görmelerine izin verilmelidir.
Çocuklar sınırları istemezler ama onlara ihtiyaç duyarlar. Çünkü sınırlar, onları gerçek hayata hazırlar.

Bir çocuğun her istediğini yapamaması, onu hayatın gerçekleriyle tanıştırır.
Aynı zamanda çocuk, “hayır” demeyi öğrenir ve başkalarının da “hayır” deme hakkına sahip olduğunu fark eder. Bu farkındalık, ileriki yaşlarda hem özgüvenin hem de sağlıklı ilişkilerin temelini oluşturur.

Yetişkinlikte Sınırların Rolü

Çocuklukta temelleri atılan sınırlar, yetişkinlikte de hayati önem taşır. Bu dönemde artık birey, aldığı kararların sorumluluğunu tamamen kendisi üstlenir. İş hayatına atılmak, aile kurmak ya da sosyal çevreyi genişletmek gibi durumlar, bireyin sınırlarını yeniden tanımlamasını veya güçlendirmesini gerektirir.

Yetişkinlikte önemli olan, bu sınırların başkaları tarafından değil, kendi değer ve ihtiyaçlarımız doğrultusunda belirlenmesidir. Bazı insanlar, sınır koymayı “duvar örmek” olarak algılayabilir. Oysa sınırlar, duvar değil, köprüdür. Hem kendimize hem de karşımızdakine saygı göstermenin en net yoludur.

Sınır koyduğumuzda “beni artık sevmezler”, “terk edilirim”, “yalnız kalırım” gibi düşünceler aklımıza gelebilir. Oysa gerçekte, sınır koymadığınız için yanınızda kalan insanların sizi gerçekten sevmediklerini ya da anlamadıklarını fark etmek daha acı verici olabilir.
Gerçek sevgi, karşılıklı saygı ve özgürlük alanı tanımaktan geçer.

Nasıl Sağlıklı Sınırlar Geliştirebiliriz?

Sağlıklı sınırlar oluşturmak kolay değildir. Çünkü kişi çoğu zaman kaygı, sevilmeme korkusu veya terk edilme endişesi yaşar. Ancak sağlıklı sınırlar, ruhsal bütünlüğün korunması için vazgeçilmezdir.

1. Farkındalık Geliştirmek

Öncelikle sınır ihlallerinin farkında olmak gerekir.
“Ben şu anda ne hissediyorum, ne istiyorum?” sorularını sormak, sınırlarımızın nerede ihlal edildiğini anlamamıza yardımcı olur.
Bu farkındalık, gerektiğinde “hayır” diyebilme gücünü kazandırır.
Hayır demek, bencillik değil, özsaygının bir göstergesidir.

2. Kararlı Olmak ve Sınır İhlallerine Tepki Vermek

Sınır koyduğunuzda karşınızdaki kişi öfke veya kızgınlık gösterebilir. Bu öfke size ait değildir. Örneğin size ait bir arsayı çitle çevirmeye başladığınızda birinin öfkelenmesi ne kadar anlamsızsa, ruhsal sınırlarınızı çizdiğinizde size öfkelenmesi de o kadar anlamsızdır.
Sınırlarınızı çizerken başkalarının tepkileri karşısında geri adım atmamak, duygusal olgunluğun en önemli göstergelerindendir.

3. Mesafe Koymayı Öğrenmek

Sınırlarınıza saygı göstermeyen kişilerle aranıza mesafe koymak gerekebilir. Bu, o kişiyi cezalandırmak değil; ilişkiye düşünme alanı tanımaktır. Böylece karşı taraf, sizi hayatında nerede konumlandırdığını yeniden değerlendirebilir. İlişkinin türü ne olursa olsun (aile, arkadaşlık, romantik ilişki), size gerçekten değer veren kişiler bu sınırları anlayışla karşılayacaktır.

4. Karşılıklı Saygı ve Empati

Sınırlar yalnızca kendi tarafımızdan değil, karşı taraf açısından da önemlidir.
Karşımızdaki kişi de sınır koyduğunda, bizlerin de aynı saygı ve anlayışı göstermemiz gerekir. Bu süreç karşılıklı olarak ilişkileri güçlendirir ve duygusal dayanıklılığı artırır.

5. Kendi İyi Oluşunuzu Ölçmek

Sınır koyduktan sonra hayat kaliteniz artıyorsa, daha az yük hissediyor, daha huzurlu ve özgür hissediyorsanız, doğru yoldasınız. Sağlıklı sınırlar, sorumluluk fazlasından arınmayı ve gerçek benlikle teması mümkün kılar.

Sonuç: Sınırlar Saygının Görünmez Dili

Sınırlar, hem ruhsal hem fiziksel dünyamızda varlığımızı koruyan, kim olduğumuzu tanımlayan görünmez çizgilerdir. Bu çizgiler, başkalarını dışlamak için değil, kendimizi koruyarak sağlıklı ilişkiler kurabilmek için vardır.

Unutmayın: “Hayır” demek bir reddediş değil, bir varoluş biçimidir.
Sınırlarınız güçlendikçe, benliğiniz de güçlenir.

Hatice Ateş
Hatice Ateş
Hatice Ateş, psikoloji alanında lisans eğitimini tamamlamıştır. Eğitim süreci boyunca çeşitli merkezlerde staj deneyimi kazanmış ve birçok sosyal gönüllülük projesinde aktif rol almıştır. Bu süreçte Dergipark gibi prestijli bir dergide yayımlanan bir makalede ve TÜBİTAK 2209-A kapsamında kabul edilen bir araştırma projesinde araştırmacı olarak yer almıştır. Mezuniyetinin ardından yetişkinlerle Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) yöntem ve teknikleri doğrultusunda çalışarak terapi süreçlerini aktif bir şekilde yürütmektedir. Aynı zamanda çeşitli eğitimlerle bilgi birikimini sürekli artırmakta ve mesleki gelişimini sürdürmektedir. Yazılarında, bilimsel bilgilerin geniş kitlelere ulaşmasını sağlamayı ve bireylerin psikolojik iyi oluşuna katkıda bulunmayı hedeflemektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar