Pazartesi, Ağustos 4, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Sana Gerçekten Değer Mi Veriyor Yoksa Seni Sadece Makul Mü Buldu?

Hemen hemen herkes, içinde bulunduğu ilişkide gerçekten değer görüp görmediğini merak eder. Herkesin dilinde olan ve sosyal medyada üzerine çokça yazılıp çizilen değersizlik inancının, çoğu zaman sevgi ya da aşk duygularıyla karıştırıldığını görürüm. Oysa sevildiğine inandığı bir ailede büyümesine rağmen çok derin bir değersizlik hissine sahip olan danışanlarım olmuştur. Veya kendisine aşık olan bir partnerle birlikte olmasına rağmen ilişki içinde değersiz hisseden kişilerin kafa karışıklığını tanırım.

Değersizlik İnancı ve Yaygınlığı

Senelerdir insanların kendileriyle ilgili inançları üzerine çalışan bir psikoterapist olarak, en sık karşılaştığım inancın “değersizim” olduğunu söyleyebilirim. Değersizlik inancı, birçok insanın hayatında en az bir kez deneyimlediği yaygın bir durumdur. PubMed verilerine göre, değersizlik kelimesi üzerine yapılmış 1089 bilimsel araştırma bulunmaktadır (bkz. “worthlessness”). Ayrıca değersizlik hissi, depresyonun temel semptomlarından biridir çünkü değersizlik geçici bir duygu değil, aynı zamanda kişinin kendisiyle ve dünyayla kurduğu ilişkinin temelini oluşturan bir inanç sistemidir.

Değersizliğin Özünde Hak Etmeme İnancı Yer Alır

Aslında değersizliğin özünde “hak etmeme” inancı yer alır. Yani bir kişi kendisine ne kadar değer veriyorsa, “Ben iyi şeyleri hak ediyorum” iç sesi o kadar yüksektir. Ve buna orantılı olarak karşısına çıkan güzel şeyleri kolaylıkla kabul edebilir. Bu denklemden yola çıkarak, kendini değersiz hisseden birinin “güzel şeylere layık değilim” veya “kötü şeyleri hak ediyorum” inancına sahip olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin:  

  • Güzelliğine yapılan bir iltifatı gülümseyerek içine alabilen biri ile utana sıkıla reddeden birinin arasındaki fark, bu “hak ediyorum” inancıdır.  
  • Pahalı sürpriz bir hediyeyi şen kahkahalarla kabul eden kişi ile hediyeye karşılık borçlu gibi hisseden kişinin arasındaki farkı yaratan da yine bu inançtır.  
  • Ve hatta yorucu bir iş gününden sonra kendisine lezzetli bir tatlı ısmarlayan, ayaklarını uzatıp “Ohh canıma değsin” diyerek yiyen biri ile dinlendiği 5 dakikayı kendine hak görmeyen birinin arasındaki fark da yine kendine verdiği değerden, yani hak etme inancından gelir.
    Dolayısıyla bir insanın kendisine neyi layık gördüğü, o insanın kendisine verdiği kıymeti net şekilde ortaya koyar. Cezalandırıcı ve yargılayıcı iç sese sahip olan biri, yüksek ihtimalle değersizlik kognisyonuna sahip olmaktan muzdariptir.

İlişkilerde Değer Görüp Görmediğimizi Nasıl Anlarız?

Bir ilişki içinde değer görüp görmediğimizi anlamanın yolu da benzer şekilde, karşımızdaki kişinin bizi neye hak gördüğünü fark etmekten geçer. “Bu kişi benim her şeyin en iyisine layık olduğumu düşünür” dediğimiz ilişkiler, en değerli hissettiklerimizdir. Başımıza gelen güzelliklere kendi başına geliyor gibi sevinen, “Ohh yarasın arkadaşıma” diyen, hayatımıza güzellikler gelmesi için dua eden arkadaşlarımız bize gerçekten değer veriyor demektir. Sizi incitmek yerine büyütmeye çalışan, sizi eksiltmek yerine tamamlamaya odaklanan, hayatınızı kolaylaştırmaya çalışan, gezdiğiniz yerleri, yediğiniz güzel yemekleri kutlayan ve sağlığınız için attığınız adımları destekleyen bir romantik partner, size gerçekten değer veriyor demektir. Ancak bu noktada dikkat edilmesi gereken önemli bir ayrım vardır: Sevgi ve değer aynı şey değildir.

Sevgi ve Değer Aynı Şey Değildir

Sevgi, bazen zarar verici ilişkilerde bile var olabilir. Bir insan sizi sevebilir ama size değer vermeyebilir. Örneğin, bir partner sizi sevdiğini söyleyebilir ama sürekli sizi eleştirebilir, küçümseyebilir ya da size zarar verebilir. Burada sevgi vardır, ancak değer eksiktir.

Öte yandan, gerçekten değer veren bir kişi, sizin en iyi versiyonunuzu görmeye çalışır ve bunu destekler. Sizi aşağı çekmez, manipüle etmez veya kendi güvensizliklerini size yansıtmaz. Gerçek değer, sizi olduğunuz gibi kabul etmek ve en iyi halinize ulaşmanız için desteklemektir. Bu sebeple birbirine değer veren çiftlerin, birbirleri için keyifle emek verdiklerini ve bedel ödediklerini görürüz.

Değersizlik İnancı Kendi Seçimlerimizi Etkiler

Kaderin en şaşırtıcı cilvelerinden biri, güzel şeyleri hak etmediğine inanan, yani kendi özünü olduğu haliyle değerli bulmayan kişinin yaptığı partner, iş ya da arkadaş seçimlerinin fark etmeden bu değersizliği besleyecek şekilde olmasıdır. Örneğin, kişi kendi başarısını küçümseyebilir ve düşük maaşlara, uzun çalışma saatlerine razı olabilir; ilişkilerinde kendini geri plana atabilir veya kendisine iyi gelen insanları hak etmediğini düşünerek onları uzaklaştırabilir. Ancak, ilginç bir şekilde, bu insanlar kendilerine kötü davranan, ilgisiz ya da manipülatif kişileri hayatlarına almakta daha az direnç gösterirler. Çünkü içten içe, değersizlik inancı onlara “Senin hak ettiğin bu” der.

Değersizlik İnancı Sonradan Öğrenilir

Elbette bu inanç doğuştan gelmemiş ve sonradan öğrenilmiştir. Diğer tüm inançlarda da olduğu gibi, çocukluktaki travmatik deneyimler bize kendi değerimizi öğretir. Çocuklukta hiç takdir edilmemek, sürekli eleştirilmek, ihmal edilmek, olduğumuz halimizde kabul edilmemek, bu inancın başlıca sebeplerindendir. Kısaca, anne babamız bize neyi hak görüyorsa, genellikle biz de kendimizi ona layık görürüz. Travma odaklı terapi yaklaşımlarıyla (bkz. EMDR), anıları algılama biçimimiz değiştikçe “Hak etmiyorum” inancı da değişir ve kişi kendisini gerçekten değer veren insanlarla çevreleyebilir.

Değersizlik İnancını Aşmak

Değersizlik inancını aşmak, önce kişinin kendi iç sesini fark etmesiyle başlar. “Hak etmiyorum” düşüncesi zihinde belirdiğinde, “Gerçekten hak etmiyor muyum? Yoksa bana öğretilen şey bu muydu?” diye sormak, bu inancı dönüştürmenin ilk adımıdır.

İlişki içindeki varlığını sorgulayan ve bu sebeple bu yazıya denk gelmiş kişi için ise en önemlisi, zor da olsa kendisine şu soruyu sormasıdır: “Bana gerçekten değer mi veriyor yoksa beni sadece makul mü buldu?”

Ezgi Beyza Toprakçı
Ezgi Beyza Toprakçı
Ezgi Beyza Toprakçı, Klinik Psikolog ve eğitmen olarak yetişkin ve çiftlerle çalışmaktadır. İstanbul Üniversitesi’nde Psikoloji, PDR ve İşletme lisanslarını tamamladıktan sonra, Klinik Psikoloji yüksek lisansını Sağlık Bilimleri Üniversitesi’nde tamamladı. EMDR Travma Terapisi, Psikodinamik Psikoterapi ve Çift Terapisi gibi ekollerde uzmanlaştı. Psikoterapi pratiğinin yanı sıra yapay zeka, kuantum fiziği ve islam felsefesi gibi disiplinlerle ilgilenmekte, bu alanların psikolojiyle kesişimlerini araştırmaktadır. Akademik çalışmalar yürütmekte, eğitimler vermekte ve Psychology Times bünyesinde ruh sağlığını destekleyici içerikler üretmektedir.

1 Yorum

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar