Yaşam, herkes için belirsizlikler, krizler ve beklenmedik kayıplarla doludur. Pandemi, doğal afetler, ekonomik dalgalanmalar ya da bireysel düzeyde yaşanan hastalıklar, kayıplar ve ilişkisel krizler. Bu durumlarla baş etme biçimlerimiz arasındaki farklılık dikkat çekicidir. Kimi bireyler zorlayıcı deneyimlerin ardından uzun süre toparlanamazken kimileri kısa sürede ayağa kalkar hatta bu deneyimlerden güçlenerek çıkar. Psikolojinin üzerinde önemle durduğu kavram işte budur: rezilyans ya da Türkçesiyle psikolojik dayanıklılık.
Rezilyans, sadece hayatta kalma becerisi değil; aynı zamanda uyum sağlama, dönüşme ve yeniden inşa etme kapasitesidir. Bu kavram, hem bireysel psikolojiye hem de toplumsal yaşamın işleyişine ışık tutar.
Kavramın Kökeni ve Tarihçesi
Rezilyans, Latince ‘’resilire’’ (geri sıçramak, yeniden yükselmek) kökünden gelir. Kavramın psikoloji literatürüne girişi 20. yüzyılın ikinci yarısına uzanır. 1970’lerde yapılan boylamsal araştırmalar, özellikle dezavantajlı çevrelerde büyüyen çocukların bazı koşullarda sağlıklı yetişkinler olabildiğini ortaya koydu.
Bu alanda öncü isimlerden biri olan Emmy Werner, Hawaii’de 40 yıl süren çalışmasında risk faktörlerine rağmen başarılı ve dengeli bir yaşam sürebilen çocukların özelliklerini analiz etti. Bulguları, bireyin çevresel koşullar kadar içsel kaynaklarının da kritik rol oynadığını gösterdi. Günümüzde rezilyans kavramı, yalnızca çocukluk ve gelişim psikolojisinde değil; travma sonrası büyüme, klinik psikoloji, pozitif psikoloji ve hatta örgütsel davranış alanlarında da araştırılmaktadır.
Rezilyansın Boyutları
Rezilyans, tek yönlü bir kişilik özelliği değildir. Çok katmanlı bir yapıya sahiptir:
-
Bireysel boyut: Öz güven, problem çözme becerileri, umut duygusu, öz düzenleme kapasitesi.
-
Sosyal boyut: Aile desteği, güvenli bağlanma ilişkileri, arkadaşlık ağları.
-
Toplumsal ve kültürel boyut: Dayanışma kültürü, sosyal politikalar, ekonomik imkânlar.
Bir kişinin rezilyansı, bu boyutların etkileşimiyle şekillenir. Yani dayanıklılık yalnızca bireyin içsel gücünden ibaret değildir; aynı zamanda içinde bulunduğu ilişkisel ve toplumsal bağlamdan da beslenir.
Nöropsikolojik Perspektif
Son yıllarda nörobilim, rezilyansın beyinde nasıl işlediğine dair önemli bulgular ortaya koydu. Stres anında beynin alarm sistemi olan amigdala devreye girer. Bu süreçte hipokampus (hafıza) ve prefrontal korteks (duygu düzenleme, karar verme) arasındaki denge, kişinin yaşadığı duygusal tepkinin şiddetini belirler.
Rezilyansı yüksek bireylerin stres hormonları (kortizol) daha hızlı regüle olur. Bu da kişinin kriz anında soğukkanlı kalmasını ve daha işlevsel kararlar almasını sağlar. Ayrıca araştırmalar, dopamin ve serotonin gibi nörotransmitterlerin pozitif duyguların sürdürülmesinde önemli rol oynadığını ve bu süreçlerin dayanıklılığı desteklediğini göstermektedir.
Günlük Hayatta Rezilyansın Önemi
Rezilyans, yalnızca teorik bir kavram değildir; günlük yaşamın her alanında kendini gösterir.
-
İş yaşamında: Kariyer belirsizlikleri, performans baskısı ve başarısızlıklarla baş etmek.
-
İlişkilerde: Ayrılıklar, çatışmalar veya ailevi sorunlar karşısında uyum sağlamak.
-
Sağlıkta: Hastalıklar, bedensel engeller veya kronik rahatsızlıklarla yaşamak.
-
Toplumsal düzeyde: Pandemi, afetler veya ekonomik krizlerde dayanışma göstermek.
Örneğin COVID-19 pandemisi, toplumsal ölçekte rezilyansın önemini açıkça ortaya koydu. İnsanlar sadece bireysel değil, ailevi ve kurumsal düzeyde de esneklik geliştirmek zorunda kaldı.
Rezilyans Nasıl Geliştirilir?
Psikolojik araştırmalar, rezilyansın doğuştan gelen sabit bir özellik olmadığını, öğrenilebilir ve geliştirilebilir bir beceri olduğunu göstermektedir. Öne çıkan bazı yollar şunlardır:
-
Duygusal farkındalık: Duyguları tanımak, bastırmak yerine ifade edebilmek.
-
Bilişsel esneklik: Olaylara farklı perspektiflerden bakabilmek, felaketleştirmeden kaçınmak.
-
Sosyal destek: Aile, arkadaş ve topluluk bağlarını güçlendirmek.
-
Anlam yaratma: Zorlukları bir öğrenme ve dönüşüm fırsatı olarak görmek.
-
Mindfulness ve öz-şefkat: Şimdiki ana odaklanmak, kendine nazik yaklaşmak.
-
Rutinler ve öz bakım: Sağlıklı uyku, düzenli egzersiz ve beslenme.
Bu stratejiler, bireyin stresli dönemlerde ayakta kalmasına yardımcı olurken aynı zamanda yaşam doyumunu da artırır.
Travma Sonrası Büyüme
Rezilyans kavramıyla ilişkili bir diğer önemli alan da travma sonrası büyümedir. Psikoloji literatüründe bu kavram, bireyin travmatik bir deneyimin ardından yalnızca toparlanmakla kalmayıp yeni anlamlar bulması ve kişisel gelişim yaşaması anlamına gelir.
Örneğin ciddi bir hastalık sonrası yaşam önceliklerini yeniden belirlemek veya kayıp sonrası ilişkilerin değerini daha derinden kavramak buna örnek gösterilebilir. Bu perspektif, rezilyansın yalnızca “eski haline dönmek” değil, bazen “yeni ve daha güçlü bir benlik inşa etmek” olduğunu vurgular.
Eleştiriler ve Yanlış Anlamalar
Her kavram gibi rezilyans da eleştirilere açıktır. Bazı uzmanlar, bireysel rezilyansa aşırı vurgu yapılmasının yapısal sorunları gölgeleyebileceğini belirtir. Ekonomik eşitsizlik, sosyal adaletsizlik veya ayrımcılık gibi faktörler bireylerin dayanıklılık geliştirme kapasitesini doğrudan etkiler.
Dolayısıyla rezilyansı yalnızca bireysel çabalarla açıklamak yeterli değildir. Sağlıklı toplumsal yapılar, adil sistemler ve destekleyici kurumlar olmadan bireysel rezilyansın sınırları vardır.
Sonuç
Rezilyans, psikoloji biliminin en umut verici kavramlarından biridir. Bireyin, toplumun ve kültürün iç içe geçtiği bu süreç yalnızca hayatta kalmayı değil, yaşamdan anlam üretmeyi de içerir. Zorlukların kaçınılmaz olduğu bir dünyada, en büyük gücümüz toparlanma ve yeniden inşa kapasitemizdir.
Bireysel stratejiler, sosyal destek ağları ve adil toplumsal yapılar birleştiğinde rezilyans sadece bireyleri değil, tüm toplumları daha güçlü kılar. Rezilyans, sabit bir hedef değil; yaşam boyu gelişen bir yolculuktur. Zorluklardan kaçmak mümkün olmasa da onları aşmak ve güçlenerek ilerlemek öğrenilebilir. Hem bireylerin hem de toplumların önünde duran soru: ‘’Nasıl ayakta kalırız?’’ değildir. Asıl soru: ‘’Nasıl daha güçlü kalkarız?’’
Kaynakça
Bonanno, G. A. (2004). Loss, trauma, and human resilience. American Psychologist, 59(1), 20–28.
Masten, A. S. (2001). Ordinary magic: Resilience processes in development. American Psychologist, 56(3), 227–238.
Rutter, M. (2012). Resilience as a dynamic concept. Development and Psychopathology, 24(2), 335–344.
Werner, E. E. (1995). Resilience in development. Current Directions in Psychological Science, 4(3), 81–85.
Southwick, S. M., & Charney, D. S. (2012). The science of resilience: Implications for the prevention and treatment of depression. Science, 338(6103), 79–82.
Tedeschi, R. G., & Calhoun, L. G. (2004). Posttraumatic growth: Conceptual foundations and empirical evidence. Psychological Inquiry, 15(1), 1–18.
Çok hoş bir yazi, hem bilimsel hem de bir çok boyuttan bakarak yalın bir dille aktarılmış. Keyifle okudum, teşekkürler.