İnsanların hayatlarının büyük bölümünü geçirdiği, zorluklar, rekabet ve çatışmalarla dolu iş ortamlarında; kendini kanıtlama isteği, başarı hırsı, başkalarından üstün olma arzusu, beğenilme ve kabul görme çabaları sıkça gözlemlenir. Bu hedefler, zamanla kişinin yaşamının merkezine yerleşerek başkalarının hayatlarını etkileyebilecek pozisyonlara ulaşma mücadelesine dönüşebilir. Ancak bu süreç, kimi zaman patolojik sayılabilecek davranışları da beraberinde getirebilir. Günümüz iş dünyasında, başarı elde etmek, rekabette öne çıkmak, statü ve unvan kazanmak, hiyerarşik konumunu güçlendirmek; bir görevde kalıcı olmanın ve ilerlemenin temel şartı olarak görülmektedir. Bu nedenle örgütsel yaşam, narsistik kişilik özelliklerinin incelenmesi için oldukça uygun bir zemin sunar.
Bir Mitolojiden Psikolojiye: Narsisizmin Doğuşu
Narsisizm kavramı, Ellis’in (1898) Yunan mitolojisindeki “suda kendi yansımasına âşık olup sonunda bu ilgiden yok olan genç” hikâyesinden esinlenerek psikoloji literatürüne girmiştir. Narsist kişiler, kendilerini benzersiz ve üstün görme eğilimindedir. Onlar için başarı, güç ve zenginlik bir tutkuya dönüşebilir; ancak özsaygılarını koruyabilmek için başkalarının hayranlığına ihtiyaç duyarlar. Dışarıdan bakıldığında özgüvenli görünseler de, iç dünyalarında güvensizlik ve boşluk hissi yaşayabilirler. Araştırmalar, narsisizmin egoizm, empati eksikliği, kıskançlık ve aşırı hırs gibi olumsuz tutumlarla ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır (Sezer ve Murat, 2020).
Yüksek Bağımsız Benlik: Farklı ve Benzersiz Olma Arzusu
Narsist bireyler, başkalarının düşüncelerine karşı duyarsız olabilirken, kendilerini her konuda yetkin görürler. Kendi hedef ve yeteneklerini ön planda tutar, farklı ve benzersiz olma isteğini güçlü şekilde taşırlar. İletişimde açık olsalar da, karşısındakinin duygu ve düşüncelerinden çok kendi görüşlerine odaklanırlar. Kısaca narsisizm; kişinin kendini aşırı sevmesi, empati yoksunluğu ve bencilce tutumlarla, egosunu başkalarının onayı ve övgüsüyle besleme ihtiyacıdır.
Özgüven mi Narsisizm mi? İnce Çizgi
Narsist bireyler, yalnızca kendilerine güvenmekle kalmaz; bu güveni abartılı boyutlara taşıyabilirler. Psikolojide “öz” kavramı; kendini algılama, benlik, özgüven ve özsaygı gibi alt başlıklarla ele alınır. Uzun süre boyunca yüksek özgüven olumlu bir özellik olarak görülmüş; özgüveni yüksek bireylerin olumsuzluklar karşısında daha dirençli olduğu savunulmuştur. Ancak literatürde özsaygı, özgüven ve narsisizm zaman zaman birbirine karıştırılır. Özsaygıyı artırma çabaları, dolaylı olarak narsistik eğilimleri de güçlendirebilir. Araştırmalar, narsistik yönelimi yüksek kişilerin özgüven puanlarının da yüksek çıktığını göstermektedir (Sezer ve Murat, 2020).
Kırılgan Devler: Narsisizmin Görkemli Ama Dayanıksız Yüzü
Klinik tanımlamalara göre narsisizm; benmerkezci, bencil, kendini aşırı önemseyen, övüngen ve sınırsız güç ya da güzellik fantezilerine sahip bir kişilik yapılanmasıdır. Bu kişiler, hayranlık toplama isteğiyle dikkat çeker; özsaygılarına yönelik bir tehdit algıladıklarında saldırgan veya suçlayıcı tepkiler verebilirler. Freud’a göre narsistik özellikler bireyde kendiliğinden ortaya çıkar ve zamanla kişi, başkalarını kendi benliğinin bir uzantısı olarak görmeye başlar. Dışarıdan güçlü bir imaj çizerler; ancak özsaygıları kırılgandır ve kolayca zedelenebilir (Çimen ve Seki, 2021).
Ergenlik dönemi, gençlerin hem bedensel hem de zihinsel olarak hızlı değişim yaşadığı ve karakterlerinin şekillendiği önemli bir süreçtir. Bu dönem, sadece gençler için değil, aileleri için de pek çok değişikliği beraberinde getirir. Fiziksel, duygusal, zihinsel, ahlaki, dini ve sosyal açılardan büyük bir gelişim yaşanırken, bu süreç doğal olarak bazı zorluklar, karışıklıklar ve çatışmalar da barındırır. Ergenlikte karşılaşılan önemli sorunlardan biri de narsisizm ve özgüven problemleridir (Çimen ve Seki, 2021).
Mitolojik Köken ve Etimoloji
“Narsisizm” kelimesinin kökeni, Yunan mitolojisindeki Narkissos efsanesine dayanır. Bu efsaneye göre Narkissos, Echo adındaki peri kızının sevgisine karşılık vermez ve bunun sonucunda gölde kendi yansımasına âşık olur. Ona dokunamayınca üzüntüden eriyip bir çiçeğe dönüşür. Bu hikâye, aşırı ve saplantılı öz-sevginin sona ermesiyle gerçek güzelliğin ortaya çıkabileceğini anlatır (Gürsu, 2019). Etimolojik olarak incelendiğinde, narsisizm kelimesinin Yunanca’da “uyuşukluk” veya “duyarsızlık” anlamına gelen “narke” sözcüğünden türediği görülür. Narsisizm; aşırı öz-sevgi, kendini olduğundan üstün görme ve benmerkezcilik anlamına gelir. Ayrıca kibir, gösteriş, kendini beğenmişlik ve büyüklük taslama gibi kavramlarla da ilişkilendirilir (Gürsu, 2019).
Bir kişinin kimlik ve kişiliği, hem genetik özellikleri hem de içinde bulunduğu sosyal çevreyle şekillenir. Günümüzde teknolojinin ve internetin etkisiyle gençler, sanal bir sosyal çevre içinde de varlık göstermektedir. Ancak araştırmalar, bu durumun gençleri stres, kaygı ve depresyon gibi sorunlara daha açık hale getirdiğini göstermektedir. Ayrıca narsisizmin, günümüzde bir kişilik bozukluğu olarak salgın seviyesine ulaştığı ifade edilmektedir (Gürsu, 2019).