Salı, Eylül 30, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Psikososyal Perspektiften Ekonomik Kriz ve Şiddet Eğilimi

Ekonomik krizler, yalnızca iş dünyasını değil; aynı zamanda toplumun ruhsal yapısını ve sosyal ilişkilerini de derinden etkileyen bir faktördür. İşsizliğin artması, gelir kaybı ve birçok sektörde yaşanan belirsizlik, bireylerin stres düzeylerinin yükselmesine neden olurken çoğu zaman şiddet eğilimi davranışlarına da zemin hazırlayabilir.

Psikososyal açıdan baktığımızda ekonomik sıkıntıların şiddet eğilimini nasıl şekillendirdiğini anlamak, kriz dönemlerinde toplumun ruh sağlığını koruyabilmek için kritik bir öneme sahiptir. Güvencenin olmadığı bir toplum, psikolojik ve sosyal anlamda yoksunluk yaşar. Bu yoksunluk, kimi zaman bireyleri şiddete yönlendiren bir dinamiğe dönüşebilir. Peki, bu süreç nasıl işler?

Stres ve Hayal Kırıklığının Yükselişi

Catalano ve arkadaşlarının (2011) derlemesine göre, ekonomik daralmalar psikolojik ve davranışsal sorunları artırmaktadır. Özellikle işsizlik, depresyon ve kaygının yükselmesine, alkol ve madde kullanımında artışa ve aile içi şiddet eğiliminin görülmesine zemin hazırlar. Araştırmalar, işini kaybeden bireylerin şiddet içeren davranışlarının yaklaşık 6 kat artabildiğini göstermiştir.

Bu durum, klasik Frustrasyon–Agresyon Hipotezi ile açıklanır: İnsanlar engellendiklerinde ya da hak ettiklerini düşündükleri ödülleri kaybettiklerinde, onları elde edemediklerinde, bu hayal kırıklığını saldırganlık yoluyla dışa vurabilirler (Catalano ve ark., 2011).

Bunun yanı sıra, kriz dönemlerinde şiddet olaylarında yalnızca artış değil, bir tür “dalgalanma” söz konusu olur. Ekonomik daralmanın ilk evrelerinde şiddet oranları artar. İşsizlik kaçınılmaz hale geldiğindeyse bazı bireyler işlerini kaybetme korkusuyla daha temkinli davranmaya başlar. Bu durum “inhibisyon etkisi” olarak bilinse de toplumun korku ve güvensizlik duyguları ile sindirilmesi anlamına da gelir. Yani korku, şiddeti baskılayabilir; dolayısıyla ekonomik kriz ile şiddet doğrusal değil, inişli çıkışlı bir ilişkiye sahiptir.

“Önemli Olma” İsteği

Kriz ve şiddet ilişkisinin bireylerin psikososyal ihtiyaçları ile ilişkili olan bir boyutu da vardır. Kruglanski ve ekibinin (2023) geliştirdiği “önemlilik arayışı teorisi” (Significance Quest Theory [SQT]), şiddeti yalnızca engellenmiş hedeflere tepki olarak değil, bireyin “değerli ve önemli olma” arzusunun bir sonucu olarak görür.

İşini kaybeden bir birey, toplumdaki statüsünü yitirmiş gibi hissedebilir. Yaşanan gelir kaybı aile içindeki rolünü sorgulamasına neden olabilir. Bu durum, bireyin sosyal değerini tehdit eder ve psikolojik olarak “önemsiz” hissetmesine neden olur. Kruglanski’nin çalışması tam da bu noktada şiddet eğiliminin devreye girdiğini savunur: Birey, kaybettiği değeri geri kazanma çabasıyla şiddete başvurur.

Bu teoriye göre şiddet eğilimini artıran 3 ana özellik:

  • Bireyin, ekonomik kaybı kişisel bir küçülme olarak algılaması

  • Başka değer kazanma yollarının erişilebilir olmaması (üretkenlik, sosyal aidiyet vs.)

  • Bireyin bilişsel kaynakları sınırlı olması ve durumu sağlıklı değerlendirme kapasitesinin azalması

Bu çerçeveden bakıldığında, sosyal dışlanmanın, başarısızlık hissinin ve gelecek kaygısının bireyleri agresif davranışlara yöneltmesinin öngörülebilir bir durum olduğu görülmektedir.

Psikososyal Destek Mekanizmaları

Hem Catalano ve arkadaşlarının (2011) hem de Kruglanski ve ekibinin (2023) çalışmaları, kriz ve şiddet eğilimi ilişkisini farklı açılardan ele alırken ortak bir noktada buluşmaktadır: psikososyal destek kritik öneme sahiptir.

Yalnızca ekonomik önlemler almak yeterli değildir; bireylere alternatif değer kazanma yolları sunmak, aidiyet duygusunu güçlendirmek ve sosyal destek ağlarını etkinleştirmek gerekir. Aile içi şiddeti önleyici programlar, işsiz kalan bireylere yönelik psikolojik danışmanlık ve toplumsal dayanışma mekanizmaları, şiddetin önlenmesinin en güçlü araçlarıdır.

Ekonomik krizlerin yarattığı şiddet eğilimi yalnızca halkın öfkesinin dışavurumu değil, aynı zamanda otoritenin de kendi meşruiyetini tehdit eden bir unsurdur. Çünkü bastırılmış öfke, kontrol altına alındığı sanılsa bile birikir ve en beklenmedik anlarda patlayarak mevcut düzenin kırılganlığını gözler önüne serer. Bu paradoksu çözebilecek tek aktör de yine otoritenin kendisidir. Ancak çözüm, korku ve baskı politikalarıyla değil; adalet, şeffaflık ve sosyal dayanışmayı güçlendiren politikalarla mümkündür.

Sonuç

Sonuç olarak, ekonomik krizler, şiddet davranışlarını doğrudan tetikleyen tek faktör olmasa da azımsanamayacak bir etkiye sahiptir. İşsizlik, gelir kaybı ve sosyal güvencesizlik bireylerde yoğun stres, kaygı ve umutsuzluk yaratır. Bu duygular da öfke kontrolünü zorlaştırır ve saldırgan davranışlara sebep olabilir.

Psikososyal açıdan bakıldığında, kriz dönemlerinde bireyler sadece maddi kaynaklarını değil, aynı zamanda sosyal statülerini ve gelecek umutlarını da kaybederler. Bu yoksunluk, aile içi ilişkilerde çatışmaları artırabilir, toplumda güvensizlik ve kutuplaşmayı körükleyebilir.

Kaynakça

  • Catalano, R., Goldman-Mellor, S., Saxton, K., Margerison-Zilko, C., Subbaraman, M., LeWinn, K., & Anderson, E. (2011). The health effects of economic decline. Annual Review of Public Health, 32(1), 431–450. https://doi.org/10.1146/annurev-publhealth-031210-101146

  • Kruglanski, A. W., Jasko, K., Webber, D., Chernikova, M., & Molinario, E. (2023). Frustration–aggression hypothesis reconsidered: The role of significance quest. Aggressive Behavior, 49(1), 3–16. https://doi.org/10.1002/ab.22035

Aleyna Sinem Göç
Aleyna Sinem Göç
Aleyna Sinem Göç, psikoloji lisans eğitimini tamamlamış, yüksek lisans sürecine devam eden bir psikologdur. Psikolojiyi yalnızca akademik bir alan değil, hayatın her alanına temas eden bir mercek olarak görmektedir. "Beyin Atlası" adlı podcast serisinde, psikolojiyi bilimsel temelden koparmadan, herkesin anlayabileceği bir dille anlatmayı hedeflemektedir. Yazmak, onun için yalnızca bir ifade biçimi değil; içsel yolculuğunun, merakının ve anlam arayışının en güçlü aracıdır. Yazarlığı, bilgi sunmanın ötesinde; duygularını, sorgularını ve öğrendiklerini okurla paylaşarak kalıcı bağlar kurmanın bir yolu olarak görür. Araştırma yapmayı zihinsel bir keşif olarak değerlendiren Göç, Psychology Times’ta yazmayı bu keşfi kelimelere dökebilmenin ve okurun iç dünyasına ulaşabilmenin eşsiz bir yolu olarak görmektedir. İlerleyen yıllarda, psikoloji alanında hem akademik hem de toplumsal etki yaratan bir isim olmayı; bilimsel bilgiyi geniş kitlelere ulaştırmayı ve kendi uzmanlık alanında mentorluk yapmayı hedeflemektedir. Yazı, ses ve araştırmanın birleştiği her alanda üretmeye ve ilham vermeye devam etmeyi amaçlamaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar