“Birazdan başlarım.” “Yarın yaparım.” “Önce bir kahve içeyim.”
Kulağa ne kadar tanıdık geliyor değil mi? Hepimizin zihninde yankılanan bu küçük bahaneler, aslında hayatımızın büyük bir parçasını şekillendiriyor. Adı konulmamış bir alışkanlık gibi, çoğu zaman fark etmeden yaptığımız bir davranış: erteleme.
İlginç olan, bu davranışın çoğu zaman kişiye faydadan çok zarar getirdiğini bilmesine rağmen ortaya çıkmasıdır. Yani kişi, aslında yapması gerektiğini bilir ama yapmaz. Bu noktada prokrastinasyon, sadece bir zaman yönetimi problemi olmaktan çıkıp bir duygusal düzenleme meselesine dönüşür.
Neden Erteliyoruz?
Bazen erteleme, işi yapıp başarısız olmaktan ‘’daha güvenli’’ gelir. Çünkü ‘’yapmadım’’ demek, ‘’yapıp da başaramadım/ eksik yaptım’’ demekten daha kolaydır.
Ertelemenin arkasında birçok neden yatabilir. En sık karşılaşılanlardan biri mükemmeliyetçiliktir. “Ya yeterince iyi olmazsa?” düşüncesiyle kişi işe başlamayı sürekli öteleyebilir. Diğer bir neden ise beraberinde getirdiği kaygıdır. Yapılacak iş gözümüzde büyüdükçe, onu yapmaya dair motivasyon azalır, kaygımız artar.
Bir başka faktör de anlık hazza yönelimdir: Zor bir rapor hazırlamak yerine sosyal medyada gezinmek daha cazip görünür çünkü beynimiz kısa vadeli keyfi, uzun vadeli kazanımlara tercih eder.
Bazen de erteleme, bilinçdışında bir direnç göstergesidir. İş, aslında yapmak istemediğimiz bir şeyi temsil ediyorsa ya da üzerimizde baskı hissettiriyorsa, ertelemek kontrolü elimizde tutmanın bir yolu haline gelir.
Ertelemenin bir başka görünümü de, “doğru zamanı” bekleme eğilimidir. Yeni bir karar aldığımızda pazartesi gününü, ayın birini, yılbaşını bekleriz. Kimi zaman da işe başlamak için tam motivasyonu, sessiz bir ortamı ve kusursuz bir odağı aynı anda ararız. Oysa bu kusursuz koşullar hayatın akışında çok nadiren bir araya gelir.
Böylece, gerçekte var olmayan bir “ideal an”ı beklerken, işlerin başlaması sürekli ötelenir. Aslında doğru zaman tam olarak da şu an. Tam olarak hazır olmayı beklediğimiz o an belki de kendiliğinden gelmeyecek. Motivasyon bir anda var olmaz; biz küçük adımlar atarak onu davet ederiz.
Ertelemenin Bedeli
Ertelemenin en büyük ironisi şudur: ‘’Zaman kazanmak isterken, zaman kaybederiz.”
Bir öğrenci düşünün; bir ay önceden sınav tarihi belli olmasına rağmen sınava bir gün kala tüm konuları öğrenmeye çalışıyor. Ya da bir çalışan; raporu teslim etmesi gereken gün sabaha karşı hâlâ bilgisayar başında.
Erteleme, yalnızca işlerin gecikmesine değil, beraberinde suçluluk, yetersizlik hissi ve stres gibi duygulara da yol açar. Bu döngü, kişinin özsaygısını zedeleyebilir: “Ben zaten hep son dakikaya bırakıyorum, demek ki başarısızım.” Böylece erteleme davranışı, kendini besleyen bir kısır döngüye dönüşür.
Erteleme aslında kısa vadede iyi hissettirir. Yapılması gereken iş gözümüzün önünden kalkar, kaygımız hafifler. Ancak bu geçici rahatlama, uzun vadede çok daha ağır bir fatura çıkarır: biriken işler, artan stres, yetersizlik duygusu ve özgüvende sarsılma. Yani kısa vadeli konfor, uzun vadeli maliyete dönüşür.
Çözüm Mümkün mü?
Öncelikle ertelemenin “tembellik” olmadığını anlamak önemli. Çoğu zaman mesele, motivasyon değil, duygusal yükü yönetememektir. İşte bu noktada küçük ama etkili adımlar devreye girebilir:
Küçük Başla: Sonsuz listeler yerine, günün en önemli 2–3 işini belirlemek daha gerçekçidir. Bir kitabı bitirmeyi hedeflemek yerine “5 sayfa” okumak, uzun bir raporu tamamlamaya çalışmak yerine sadece ilk paragrafı yazma düşüncesi gerçekleştirmesi daha kolay gelen hedeflerdir. Başlamak küçük adımlarla kolaylaşır. Çoğu zaman “devam” zaten kendiliğinden gelir.
Zamanı Böl: Pomodoro tekniği gibi yöntemlerle 25 dakikalık odaklı çalışma ve 5 dakikalık molalar vermek odaklanma veriminizi artırabilir. Eğer 25 dakika fazla geliyorsa, 10 dakikayla başlamak bile yeterlidir. Benim sık sık kullandığım bir diğer yöntem alarm yöntemidir. 20 dakikalık bir alarm kurun. Ve alarm çalana kadar tek bir işe odaklanın; kitap okumak, evi toplamak gibi. Alarm çaldığında kendinize ‘Tamam mı, devam mı?’ sorusunu yöneltin. Süreyi kendinize göre adapte edebilirsiniz.
Hedeflerini Aşamalara Ayır: Büyük hedefler göz korkutucu gelebilir ve ertelemeye daha meyilli oluruz. Örneğin “tez yaz” gibi dev bir madde yerine, “tezde giriş bölümüne 1 paragraf ekle” gibi hedeflerimizi sadeleştirip birkaç maddeye ayırdığımızda, zaman ayırmamız çok daha kolay olacaktır.
Kendine Şefkat Göster: Ertelediğinizde kendinizi yargılamak yerine “Şu an zorlanıyorum, ama küçük bir adım atabilirim” demek, yeniden başlamayı kolaylaştırır.
Ödül–Haz Dengesi Kur: Zor bir işi bitirdikten sonra kendinize keyifli bir mola vermek, beyni motive eder. Özellikle yoğun geçen bir günün ardından akşam takip ettiğiniz bir diziyi izleyeceğinizi düşünmek sizi motive edecektir.
Sosyal Destek Kullan: Bazen bir işi birine söylemek ya da beraber başlamak motivasyonu artırır. “Hadi birlikte çalışalım” demek, erteleme zincirini kırabilir.
Bugün Hangi Adımı Atabilirim?
Prokrastinasyon, hayatımızın belli dönemlerinde birçoğumuzun baş etmeye çalıştığı bir problem. Ancak unutmamak gerekir ki, bu davranış doğuştan gelen bir mizaç değil, değiştirilebilir bir alışkanlıktır.
Ertelediğiniz bir işi düşünün. Ve bugün hedefiniz o işi bitirmek değil, küçük bir adımla başlamak olsun. Küçük adımların güzelliği şudur: başlamak için kusursuz koşulları beklemenize gerek kalmaz. İş büyüklüğünü yitirir, yönetilebilir hale gelir. Çünkü ertelemenin panzehiri çoğu zaman mükemmellik değil, sadece ilk adımdır.
O halde şimdi kendinize sormanızı istiyorum: “Bugün hangi küçük adımı atabilirim?”