Mutluluk, insanlık tarihi kadar eski bir arayış. Neredeyse herkesin yaşamı boyunca ulaşmak istediği, adına kararlar aldığı, hayaller kurduğu bir duygu. Ancak mutluluğun ne olduğu, nasıl elde edildiği ve sürdürülebilir olup olmadığı yüzyıllardır tartışma konusu.
Bu yazıda hem felsefi hem de psikolojik bakış açılarından yola çıkarak mutluluğu anlamaya çalışacağız.
Antik Yunan’dan itibaren filozoflar, mutluluğu yaşamın amacı olarak görmüşlerdir. Sokrates’e göre hayatın en yüce amacı mutluluktur ve buna ulaşmanın yolu bilgiden geçer. Doğru bilgi, doğru davranışı getirir; doğru davranış ise kişiyi mutlu eder.
Onun öğrencilerinden Aristippos ise farklı bir yaklaşım benimsemiş, mutluluğu “haz”la eşleştirmiştir. Ona göre haz ne olursa olsun, her biri mutluluğun bir ifadesidir.
Aristoteles ise daha dengeli bir yaklaşım benimser. “Eudaimonia” adını verdiği kavram, yalnızca haz değil, erdemli bir yaşamla elde edilen derin ve kalıcı bir iyi oluş halidir. Bu düşünce, günümüzde “iyi oluş” (well-being) kavramının temelini oluşturur.
Modern psikolojide ise mutluluk, bireyin öznel iyi oluşu olarak tanımlanır. Myers ve Diener’a (1995) göre öznel iyi oluş; yaşam doyumu, olumlu duyguların sıklığı ve olumsuz duyguların azlığıyla ilişkilidir. Yani kişi, hayatından ne kadar memnunsa, ne kadar sık olumlu duygular yaşıyor ve olumsuzlardan uzak kalıyorsa, o kadar mutlu sayılır.
Burada dikkat çeken bir başka nokta ise mutluluğun bireysel olarak tanımlanmasıdır. Kimileri için başarı mutluluk kaynağıyken, kimileri için huzurlu bir an, sevdikleriyle geçirilen sade bir gün yeterlidir. Bu da mutluluğun evrensel bir tanımı olmadığını, kişiden kişiye değişen bir deneyim olduğunu gösterir.
Bununla birlikte, günümüzde mutluluk sıkça maddi kazanımlarla eşleştirilse de, araştırmalar bu ilişkinin sanıldığı kadar güçlü olmadığını gösteriyor. Ekonomik durum belli bir seviyeye kadar mutluluğu etkilerken, bu seviyeyi aştıktan sonra artan gelir, mutluluğu aynı oranda artırmamaktadır.
Bu noktada psikolojik dayanıklılık, sosyal ilişkiler, anlamlı hedefler ve öz şefkat gibi faktörler daha belirleyici hale gelmektedir.
Sonuç
Mutluluk, tanımlanması zor ama herkesin içten içe hissetmek istediği bir duygudur. Felsefe ve psikoloji, bize mutluluğun tek boyutlu bir olgu olmadığını, aksine çok katmanlı bir yapı olduğunu gösterir. Bazen bilgiyle, bazen hazla, bazen ise anlamla bütünleşir.
Her birey kendi yolculuğunda mutluluğun ne anlama geldiğini yeniden tanımlar. Belki de mutluluğun sırrı, onu bir “hedef” değil, yolculuğun kendisi olarak görebilmekte saklıdır.
Kaynakça
Myers, G. D. & Diener, E. (1995). Who is Happy? Psychological Science, 6(1), 10–19.
Büyükdüvenci, S. (1993). Aristoteles’te mutluluk kavramı. Felsefe Dünyası, 9, 41–45.
Kangal, A. (2013). Mutluluk Üzerine Kavramsal Bir Değerlendirme ve Türk Hanehalkı İçin Bazı Sonuçlar. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 12(44), 214–233.