Artık biriyle tanıştığımızda aklımızda şu sorular dolanıyor:
“Gerçekten ilgileniyor mu, yoksa sadece vakit mi geçiriyor?”
“Bu konuşmalar nereye gidiyor?”
“Ben yine boş yere mi umutlandım?”
Modern ilişkiler içinde herkes bir şeyler yaşıyor ama çok az kişi gerçekten ne yaşadığını anlayabiliyor. Çünkü artık biriyle tanışmak çok kolay, bağ kurmak ise zor. Mesajlar var, emojiler var, beğeniler var… Ama ne netlik var ne açıklık. İlişkiler belirsizliğe dayalı devam ediyor.
Biriyle konuşuyorsunuz, her şey yolunda gibi… Sonra bir sabah uyanıyorsunuz ve karşınızdaki kişi yok. Ne mesaj, ne açıklama, ne bir veda… Siz yazıyorsunuz, aramaya çalışıyorsunuz ama yok. Karşınızdaki kişiyi bulamıyorsunuz. Bu tamamen kaybolma hâline ghosting deniyor. Biten bir ilişkiden çok, sanki hiç yaşanmamış bir kayboluş bu. Bir anda ne olduğunu anlamadığınız bir belirsizlik hakim oluyor. Sonrasında kendinize dönüp “Ben neyi yanlış yaptım?” sorusunu soruyorsunuz. Oysa belki de hiçbir yanlışınız yoktu.
Başka bir senaryo: Biriyle tanışıyorsunuz, arada ilgileniyor gibi yapıyor ama bir türlü adım atmıyor. Ne tam ilgileniyor ne de vazgeçiyor. Yazıyor, cevap veriyor, bazen emoji atıyor ama plan yapınca yok oluyor. İşte bunun adı benching. Yani kişi flört ettiği kişiyi orada bir yerde, kenarda tutuyor. Hani olur da canı isterse, belki döner diye. Sizin hayatınızda gerçek bir yer kaplamıyor ama hayatınızdan da çıkmıyor. Bu da insanın içinde belirsizlikle birlikte sessiz bir yorgunluk yaratıyor.
Breadcrumbing (Ekmek Kırıntısı) ilişki modelinde biriyle net bir şey yaşanmıyor ama o kişi arada bir size küçük küçük sinyaller veriyor. Bir hikayenizi izliyor, bir emoji bırakıyor, gece geç saatte bir “uyumadın mı?” mesajı atıyor. Tam siz onu unutuyorken bir şey ortaya atıp sizi tekrar kendine çeviriyor. Ama bunlar asla bir ilişkiye dönüşmüyor. Umut var ama adım yok. Bazen sadece orada olduğunuzu bilmek, karşı tarafın egosunu besliyor. Ama siz o arada hep “bu sefer gerçekten ilgileniyor, belki bir ilişkimiz olabilir” umuduyla bekliyorsunuz. Bu ilişki modelinde karşınızdaki kişiden “seninle olmaya daha yakınım ama emin de değilim” cümlelerini duymanız mümkün.
Bir de gitmiş ama hâlâ orada gibi olanlar var. Sizi silmiş ama halen hikayelerinizi izliyor. Hiçbir şey demiyor ama sizi takip etmeye devam ediyor. Bu da orbiting yani yörüngede dolanma. Gidiyorlar ama tam da gitmiyorlar. Hem hayatınızda yoklar hem bir şekilde oradalar. Kafa karıştırıcı değil mi? Bu, hem sizi bırakmamış gibi hissettiriyor hem de asla tutmamış gibi. Duygusal olarak askıda kalmak, bazen bir terk edilişten daha yaralayıcı olabiliyor. Çünkü yas tutamıyorsunuz, iyileşemiyorsunuz. Hep karşınızdaki kişi kendini size hatırlatıyor.
Bazen de her şey sessizce bitiyor. Ne kavga var, ne tartışma… Ama aramalar azalıyor, mesajlar seyrekleşiyor, buluşmalar aksıyor. Adı slow fading yani yavaş yavaş silinme. Ne olduğunu tam anlayamıyorsunuz ama bir sabah kalkıyorsunuz ve artık ilişkiniz yok. Ama bitmiş de denmemiş. Belki de en çok can acıtan durum, kapanışı olmayan bitişlerdir. Çünkü bir “son” olmayınca zihniniz hâlâ devam ediyormuş gibi davranır. Umut, kırıntılardan beslenmeye devam eder.
Bütün bu davranışların ortak noktası şu: netlikten kaçmak. İnsanlar bir ilişkiyi başlatmak istiyor ama sorumluluk almak istemiyor. Yakınlık kurmak istiyor ama emek vermekten çekiniyor. İsim koymak istemiyor, açık konuşmak istemiyor. Çünkü açıklık, bazen suçluluğu da beraberinde getirir. Birine duygusal zarar verdiğini kabul etmek, yüzleşmeyi gerektirir. Oysa “hiçbir şey dememek”, sorumluluğu sessizce havaya bırakmak gibi gelir birçok kişiye. Böylece kişi duygularından da kaçabilir. Ama bu sessizlik, karşı tarafa bir belirsizlik yükü olarak döner. Ve bu yük, zamanla kişinin zihninde derinleşen bir iç karmaşaya dönüşür.
Oysa yaşanan her belirsizlik, birinin zihninde saatlerce süren sorgulamalara, tekrar tekrar yazılıp silinen mesajlara, boğazda düğümlenen cümlelere, kalp kırıklıklarına ve uzun vadeli güven sorunlarına neden olur. “Acaba çok mu abarttım?”, “Belki biraz daha beklemeliydim…” gibi cümlelerle kişi kendini sorgulamaya başlar. Hele ki bu döngüler tekrarlandığında, sadece o kişiye değil, kendimize olan inancımız da zedelenir.
İşte bu yüzden ilişki biçimlerini tanımak, kendimizi korumak açısından çok önemlidir. Çünkü bazen bir şeyin adını koymak, o karmaşanın içinden çıkmanın ilk adımı olur. Adını koyamadığımız şey içimizde büyür, şekil değiştirir, bizi suçluluk, değersizlik gibi duygularla baş başa bırakır. Ama bir davranışı tanımak, “Bu sadece bana özgü değilmiş” diyebilmek, çoğu zaman yalnız olmadığını hissettirir.
Eğer bu tarz tekrar eden belirsizlik döngülerine maruz kalıyorsanız, bu durum sadece karşınızdaki kişiyle ilgili olmayabilir. Çünkü çoğu zaman bizde, sınır çizemediğimiz, “hayır” diyemediğimiz zamanlarda bu döngülerin içinde kalmaya devam ederiz. Sevilmek için sessiz kalmayı, anlaşılmak için sunulan minik sevgi kırıntılarını kabul etmeyi öğrenmiş olabiliriz. Ama bu öğrenilmiş kalıplar değiştirilebilir. Bir ruh sağlığı desteği almak, bu döngüleri fark etmek ve kendi gücümüzü yeniden inşa etmek için atılacak çok önemli bir adımdır. Çünkü bazen en büyük iyileşme, başka birinden değil, kendimize verdiğimiz değeri geri kazandığımızda başlar.