Cumartesi, Kasım 8, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Küçük Kıskançlıklar mı, Mikro Kontrol Davranışları mı?

Kıskançlık, insanlığın ilk gününden beri süregelen bir şeydir (Bayar & Koca, 2021). Kıskançlığın miktarı var mıdır? Kıskançlık maximize veya minimize edilmeli midir?
Aslında kıskançlık, insan olmanın temelinde yatan bir duygudur (Klein, 2026).

Haset ile kıskançlık geçmişten günümüze karıştırılan iki kelimedir. Haset, başka birinde olan bir unsura sahip olma isteğidir (Parrot, 1991).
Bir başka karıştırılan eylem ise imrenmedir. İmrenme, bireyin başkasında görüp onu takdir edip kendisinin de bunun için bir çaba ortaya koymasıdır.
İmrenme, haset veya kıskançlık gibi kişiye yönelik olumsuz bir yaklaşımı yoktur.

Pines’e göre (1998) kıskançlık, gerçek değerli ilişkilerin bozulmasına neden olabilecek herhangi bir tehlikenin algılanması sonunda ortaya çıkan karmaşık tepkileri ve sapkınlıkları içeren bir duygu durumudur.
Bu duygu durumu, kişinin değer verdiği bir ilişkiyi bitirme, kendi benliğiyle ilgili problemler yaşama, güven eksikliği ve kuruntuya neden olabilmektedir.

Psikanaliz Perspektifiyle Kıskançlık

Freud (1955) kıskançlığı, çok değişkenli olduğundan evrensel bir olgu olarak ifade etmiştir.
Çocukluk deneyimleri ve travmaları, bireyin yaşamında derin sarsıcı bir olay olduğundan birey bundan kaçamamaktadır.
Kişi çocuklukta yaşadığı sarsıcı bir olay olduğunda erişkinlikte kıskançlık dürtüsü olarak ortaya çıkmaktadır.

Çocuklarda kıskançlık deneyimi 2-3 yaşlarında görülmektedir. Bundan dolayı Klein (2014) haseti, çocukluğun ilk aylarında görüldüğünden ve bebeğin annesiyle arasındaki ilişkisine bağlı olarak ikili bir kavram olarak ifade etmektedir.
Ancak kıskançlık, anneyi memeden ayıran babaya karşı duyulan şüphe ve babayla karşı karşıya gelen yarışma niteliğinde olan üçlü bir kavram olarak bilinmektedir.

Freud, aldatmaya bağlı olarak bastırılmış dürtülerin olduğunu ve kıskançlığın nesnesinin hemcinsi olduğunu ifade etmiştir.
Bundan dolayı sanrısal kıskançlık, bir tür paranoya olarak görülmektedir.

Romantik İlişkilerde Kıskançlık

Çiftler, romantik ilişkilerine olumlu sonuçlandığını düşünerek başlarlar; fakat her zaman öyle olmaz.
Çünkü romantik ilişki sürecinin sağlıklı bir şekilde sürmesi, devamlılık göstermesi ve çiftlerin mutlu olması, ilişkiden alınan doyumdan etkilenmektedir (Hendrick, Hendrick ve Adler, 1988).

Genel olarak kıskançlık, romantik ilişkilerdeki en önemli mutsuzluk kaynaklarından biridir (Pines ve Friedman, 1998).
Araştırmacılar da, kişinin yaşadığı kıskançlığın ilişki doyumunda önemli bir değişken olduğu düşüncesinden hareket ederek, romantik kıskançlık ve ilişki doyumu ilişkisini ele almışlardır.

Bu araştırmalardan birçoğu, ilişkisel doyumun artmasıyla birlikte kıskançlığın azaldığını göstermektedir (Andersen, Eloy, Guerrero ve Spitzberg, 1995; Guerrero ve Eloy, 1992; Güngör-Houser, 2009; Pines ve Aronson, 1983).
Yani kişi, ilişkiden ne kadar memnunsa kıskançlık duygusunu daha az hissediyor; kişinin kendi hayatından, benliğinden ve genel yaşam koşullarından duyduğu memnuniyet, kıskançlığı azaltıyor.

Aslında romantik ilişkilerde kıskançlık konusunda bağlanma stilleri üzerinde çok durulmuştur; fakat çok fazla yerde bahsedildiği için herkesin bu konu hakkında fikri vardır.

Romantik İlişkilerde Kontrol Odağı

Literatürde, kişilerarası müzakere sürecine ilişkin çeşitli yaklaşımlar ortaya konmaktadır (Billingham ve Sack 1987; Blake ve Mouton 1964; Deutsch 1973; Knudson ve ark. 1980; Philips ve Cheston 1979; Putman ve Wilson 1982; Rahim 1983; Sillars 1980).
Çoğunlukla, yönetsel süreçlerin kolaylaştırılmasına odaklanan, örgütsel davranışı veya çeşitli ortamlarında işlevsel olmayan ilişkileri değerlendirmek için ortaya konan bu yaklaşımlar, iletişim sürecinin sonuçlarına veya tarafların çıkarlarına odaklanmaktadır.

Kontrol odağı kavramı, bireylerin belirli bir davranışın arzu edilen sonuçlara ulaşıp ulaşmayacağına dair beklentilere sahip olduklarını ve bu beklentilerin, bireylerin eylemlerinin önemli bir belirleyicisi olduğunu öne sürmektedir (Rossier ve ark., 2005; Rotter, 1954).

Bazı bireyler, davranışlarıyla elde ettikleri pekiştireçler arasında bir bağlantı olduğuna inanarak, bu pekiştireçlerin kendi eylemleri tarafından yönlendirildiğini düşünürken;
bazıları ise bu ilişkinin bulunmadığını ve pekiştireçlerin kendi kontrolleri dışında, dışsal güçler tarafından belirlendiğini varsaymaktadır.

Davranışları ile sonuçlar arasında bir ilişki olduğunu düşünen bireyler iç kontrol odağına sahip olarak tanımlanırken;
böyle bir bağlantının olmadığını düşünenler ise dış kontrol odağına sahip bireyler olarak kabul edilmektedir (Oliver ve ark., 2006; Rotter, 1954; Twenge ve ark., 2004).

Dış kontrol odağına sahip kişiler, elde edilen pekiştireçlerin kader, şans ya da kendilerinin dışında kalan başka güçler tarafından belirlendiğine inanmaktadır (Rotter, 1954).
Çevre üzerindeki etkilerinin sınırlı olduğunu düşünmeleri, bu bireylerin genellikle daha pasif, kendine ve çevresine daha az güvenen bir tutum sergilediklerini göstermektedir (Loosemore ve Lam, 2004; Silvester ve ark., 2002).

Ayrıca, özgüveni düşük olan bu bireyler genellikle kendilerini yetersiz hissetmekte; daha edilgen, kuşkucu ve katı bir düşünce yapısına sahip olabilmektedirler.
Bunun sonucunda, bu kişilerin anksiyete, stres ve depresyon düzeylerinin daha yüksek olduğu görülmektedir (Ashby ve ark., 2002; Baydoğan ve Dağ, 2008; Yağışan ve ark., 2007; Yeşilyaprak, 2000).

Sonuç

Kıskançlık, insan ilişkilerinin en temel ve evrensel duygularından biridir.
Ancak bu duygu, bireyin içsel dinamikleri ve kontrol odağıyla yakından bağlantılıdır.

İç kontrol odağına sahip bireyler, ilişkilerde yaşadıkları kıskançlığı daha bilinçli şekilde yönetebilirken;
dış kontrol odağına sahip olanlar genellikle bu duyguyu bastıramaz ve mikro kontrol davranışlarıyla partnerine yöneltebilir.

Bu durum, ilişkide güven sorunlarını ve doyum düşüklüğünü beraberinde getirebilir.
Dolayısıyla kıskançlık, yalnızca romantik ilişkilerde ortaya çıkan bir sorun değil, aynı zamanda bireyin kendilik algısı, güven düzeyi ve ilişkiyi sürdürme biçiminin de bir yansımasıdır.

Referanslar

  • Karataş, Z., Tagay, Ö., & Uzun, Ö. G. K. Kıskanç Olmak mı Olmamak mı? Akademik Pencereden Bir Bakış.

  • Seher, O. G. U. L., & Karaaziz, M. (2023). Psikopatolojide Kıskançlık Eğilimi Üzerine Bir Derleme. International Journal of Social and Humanities Sciences Research (JSHSR), 10(92), 395-403.

  • Sümer, S., & Arıcak, T. (2017). Romantik ilişkilerde bağlanma stilleri, romantik kıskançlık ve ilişki doyumu arasındaki ilişkinin incelenmesi. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Hasan Kalyoncu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Gaziantep.

  • Şahin, N. H., Basım, H. N., & Çetin, F. (2009). Kişilerarası Çatışma Çözme Yaklaşımlarında Kendilik Algısı ve Kontrol Odağı. Türk Psikiyatri Dergisi, 20(2).

Çağla Gül Çalışkan
Çağla Gül Çalışkan
Çağla Gül Çalışkan, İstanbul Rumeli Üniversitesinde 2. Sınıf İngilizce psikoloji bölümü okumaktadır. Genç Psikologlar Dayanışma Platformu ve Türk psikologlar Derneği Öğrenci Biriminde görev almıştır. Bu görevler arasında mesleki bilgilendirme komisyonu ekip liderliği, sosyal etkinlik ekip liderliği ve sosyal sorumluluk ekip üyeliği vardır. Ayrıca Psiko-hayat Eğitim Ve Danışmanlıkta gönüllü olarak staj yapmıştır. Yaratıcı Drama ve Çocuk Değerlendirme Testleri Sertifikasına sahip olan yazar, psikoloji bilimini ve kendini geliştirmeyi sevmektedir. Yazarlık alanındaki deneyimleri ise Psikoloji dersleri sayesindedir. Aldığı Akademik yazı dersinde makale yazmayı öğrenmiş . Literatür taramaları, film analizi yazıları ve deney önerileri yazmıştır, psikoloji bilimini seven yazar bu alanı ve kendini geliştirmeye devam edecektir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar