Pazartesi, Ağustos 4, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Kronik Diyet Yapmanın Beyin ve Psikoloji Üzerindeki Etkileri: Neden Her Pazartesi Başlayıp Cuma Bırakıyoruz?

Her Pazartesi yepyeni bir başlangıç, her Cuma bir vazgeçiş… Birçoğumuz bu döngünün içinde kendimizi hapsolmuş hissederiz. Bu döngüyü her ne kadar irade eksikliğiyle açıklamaya çalışsak da durum aslında tam olarak öyle değildir. Kronik diyet yapma hali yalnızca yeme davranışıyla değil; beynin ödül sistemi, dürtü kontrolü ve karar verme mekanizmalarıyla da doğrudan ilişkilidir.

Diyet Beyinde Nerelere Dokunur?

Beyin, tatlı ya da kalorili dediğimiz yiyecekleri tükettiğimizde dopamin salgılayarak ödül gibi algılayan bir mekanizmaya sahiptir. Bu mekanizma sayesinde bu tür yiyecekler yalnızca fizyolojik olarak değil, duygusal olarak da birer ‘ödül’ haline gelir.

Kısıtlayıcı diyet diye nitelendirdiğimiz diyetler, özellikle karbonhidrat ve yağ içeriğinin sınırlandırıldığı beslenme örüntüleridir. Bu yasaklamalar sonucunda beynin dopamin merkezli ödül sistemi doğrudan etkilenir. Uzun süre ödülden mahrum kalmak, o yiyeceğe yönelik artmış bir duyarlılığa sebep olmaktadır.

Diyetin ilk günlerinde kontrol gibi görünen bu durum, sürdürülemez katı kuralların olduğu bir hale geldiğinde ise mahrum kalınan yiyeceğe karşı tıkınırcasına yeme davranışı açığa çıkabilir. Ardından gelen yoğun suçluluk duygusu ise döngüyü başa sarmaktadır.

Karar Verme ve İrade: Prefrontal Korteksin Rolü

Uzun süreli kısıtlayıcı diyetlerde, bireylerin karar verme mekanizmaları zamanla zorlanmaya başlar. Beynin planlama merkezi olarak adlandırabileceğimiz prefrontal korteks, yeterli enerjiye sahip olmadığında optimal şekilde çalışmaz. Bu durum kişinin karar verme becerisinde sorunlara yol açarak dürtüler karşısında savunmasız bir hale getirebilir.

Ayrıca araştırmalar, uzun süreli karbonhidrat kısıtlı beslenmenin serotonin düzeylerinde de düşüşe sebep olduğunu göstermektedir. Bu düşüş ruh hali üzerinde olumsuz etkilere sebep olabileceği gibi, impuls kontrolünü de etkileyerek anlık yeme davranışı ataklarına sebep olabilmektedir.

Obsesyonel Düşünceler ve Yiyecek Takıntısı

Sürekli diyet yapan bireylerde yeme davranışı ve kilo kontrolü ile ilgili düşüncelerin zihinsel alanı işgal etmeye başladığı görülür. Bu işgal, tıpkı obsesif-kompulsif bozuklukta olduğu gibi tekrarlayıcı düşünceler halindedir. Araştırmalar, kısıtlayıcı diyet yapan kadınlarda yeme ile ilgili obsesif düşüncelerin sıklığının arttığını göstermiştir.

Döngü içindeki küçük bir paradoks da tam bu noktada ortaya çıkar: Diyet yaptıkça yiyecek düşüncesi artar; çünkü yasaklanan her şey zihinsel düzeyde daha cezbedici bir hal alır. Bu da bireyi yeniden diyet döngüsüne sürüklemektedir.

Toksik Diyet Kültürü

Günümüzdeki diyet kültürü, özellikle sosyal medya aracılığıyla bireyleri sürekli bir şeylerin “dahası” olmaya itmektedir: daha zayıf, daha kaslı, daha güzel, daha fit…
Bu toksik kültür, kişinin biyolojik sinyallerine kulak vermesini değil, onlarla savaşmasını öğütler. Oysa açlık gibi sinyaller birer eksiklik değil, bedenin kendini koruma çabasıdır.

Beyin iradesiz olduğunu düşündükçe kontrolsüz yeme davranışları daha da tetiklenir. Bunun sonucunda daha çok diyet, daha çok suçluluk ve daha az özşefkat kaçınılmaz hale gelmektedir.

Neden Sürdürülebilir Olmaz?

Kronik diyetlerin sürdürülememesinin temelinde beynin biyolojik işleyişiyle çelişip çatışan katı kurallar yer almaktadır. Vücut, dengede kalmak ister; yani açlığa karşı kendini savunmak için hormonlarını ve metabolizmasını ayarlar. Fakat aşırı kısıtlayıcı döngüsel diyetler bu dengeyi bozar: ghrelin artar, leptin düşer; iştah tetiklenir. Sonuç olarak beden daha fazla yemek ister. Bu biyolojik sinyaller bazen iradenin önüne geçebilir.

Haftanın başı her ne kadar zihinde temiz bir sayfa hissi yaratıyor olsa da “Pazartesi diyete başlıyorum” gibi kültürel kalıplar, gerçek bir davranış değişikliğindense ritüelleşmiş erteleme stratejileri olabilir. Beyin, yeni bir başlangıcın getirdiği motivasyonla kısa süreli kontrol sağlıyor gibi gözükse de bu motivasyon biyolojik ve psikolojik ihtiyaçlarla desteklenmediğinde hızla tükenir. Erteleme davranışı, bireyin değişikliği gerçekten içselleştirmesi yerine bir takvim gününe yüklemesiyle pekişir. Bu da zamanla yeme davranışının otomatik bir hale gelmesine yol açmaktadır.

Sonuç

Kronik diyet döngüsü yalnızca yeme alışkanlıklarını değil, kişinin kendilik algısını da etkilemektedir. Döngüden çıkışın yolu ise bedeni kontrol edilecek değil, anlaşılacak bir yapı olarak görmekten geçer. Bedenle iş birliği yapmak, içsel sinyalleri fark etmek bunun ilk adımıdır.

Değişim, baskıyla değil anlayışla büyür. Sürdürülebilir değişim iradeyle değil, içgörüyle başlar. Kendine karşı daha şefkatli olduğunda, attığın adımlar da daha kalıcı olur. Ve işte o zaman başlamak, gerçekten başlamak olur. Pazartesiler gelir geçer, bedenin ve zihnin daima seninle kalır.

Aslı Beyza Tambaş
Aslı Beyza Tambaş
Aslı Beyza Tambaş, İstanbul Medipol Üniversitesi’nde Psikoloji ve Beslenme & Diyetetik alanlarında çift anadal yaparak, beslenme bölümünü üçüncülükle tamamlamıştır. Ortoreksiya nervoza, duygusal yeme ve obezite ilişkisi üzerine projeler ve tezler hazırlayarak beslenme ile psikoloji arasındaki bağı derinlemesine incelemiştir. Bilişsel Davranışçı Terapi eğitimi alarak, psikolojik müdahaleleri beslenme danışmanlığıyla bütünleştirmiştir. Akademik bilgisini saha deneyimiyle birleştirirken, üniversite yıllarında çeşitli dergilerde yazılar yazarak bilginin yaygınlaşmasına katkı sağlamıştır. İnsan bedeninin yalnızca fiziksel değil, zihinsel ve duygusal yönleriyle de beslenmesi gerektiğine inanarak, bireylerin bütüncül sağlığa ulaşmasını destekleyen bilimsel, sürdürülebilir ve farkındalık temelli yaklaşımlar geliştirmeyi misyon edinmiştir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar