Pazartesi, Nisan 28, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Korku Meselesi

Zihnin Derin Duygusu: Korku Nereden Başladı?

Korku tam olarak nerede ve nasıl başladı diye merak ediyoruz çoğu zaman. İlk olarak kim korktu ve neden? Adem Tanrı’dan mı, primatlar ateşten mi, Nuh dalgalardan mı yoksa Kleopatra aşktan mı… Hissettiklerinin korku olduğuna karar vermeleri de başka bir süreç olsa gerek ama en yüksek ihtimalle ne yapacaklarını bilemeyişleri ile başladı. Tarih böyle örneklerle doludur belki ama işin esasına bakmakta yarar var. Terapide her zaman faydalandığım gibi, önce terminoloji ile başlamalı. Korku, kavram olarak organizmanın algısına bağlı olarak şekillenen ve tehdit olarak algıladığı durumlara bağlı olarak ortaya çıkan bir duygudur. Sempatik sinir sisteminin “kaç ya da savaş ya da don” tepkileri arasında bir seçim yapmasını sağlar ve bu seçimleri esas alarak aslında hayatta kalmayı sağlamak üzerine evrimleşmiştir. Bu evrimle her ne kadar başarılı olmuş olsa da, günümüzde yeni sorunların da kaynağı haline gelmiştir. Terapi odasında fazlaca artmış bir şekilde karşımıza çıkan korku, kaygı ile karışmış ve beraberinde çeşitli psikolojik bozuklukları da getirmiştir. Oysaki korku şu anda yaşar, kaygı belirsizdir ve her an olabilir. Aralarındaki en temel farklardan biri budur aslında. Zamansal olarak birbirlerinden ayrışırlar. Günlük yaşantımızda bunun örneklerine çokça rastlarız aslında. Bitmesini istemediğiniz bir ilişkide duyduğunuz ayrılık konuşması korkudur da, her gece zihninizde dönen o veda konuşması kaygıdır mesela. Kendimizi ifade etmeye çalışırken de bu ayrımı yapmadığımızdan, korkuyu kaygıya katıp anlatırız olan biteni ve böylece o duygu topu daha da büyümüş bir şekilde yuvarlanır aşağı doğru. Diğer çoğu duygu gibi melankolik bir zemine oturmayan korku, zaman zaman da kırıcı olabiliyor haliyle. Peki, terapi odasında bu konu nasıl çalışıyor?

Terapi Odasında Korkuyla Yüzleşmek

Bu gibi durumlarda danışanların hayal gücü devreye giriyor ve henüz gerçekleşmeyen senaryolar üzerinden neler olabileceğini konuşuyoruz. Üstelik öyle detaylı ve öyle yaşanmış gibi… Böyle hissetmek de haliyle çok yorucu olunca, seans süresinde geçen zaman bir maratona dönüyor ve müthiş bir yorgunlukla danışanı eve uğurluyoruz. Peki, ne yapmamız lazım?

Her durumda ve koşulda kaynaktan uzaklaşmadan, etrafında gezerek hareket etmeyi öneriyorum. Örneklemek gerekirse, aldatılmaktan korkan bir danışan için sorulabilecek ilk soru belki de, bu korkusunun neden oluştuğu değil, bu korkusunun canlılığını korumasına nelerin etki ettiği olacaktır. Duygular kişisel deneyimlerden şekillenir evet ancak zamanla yok olur. Kendi hayatınıza dönüp baktığınızda ilk aklınıza gelen ve yoğun duygular hissetmenize sebep olan olayları bir düşünün. Geçen zaman detayları silmese bile, duyguları mutlaka hafifletir ve daha katlanılabilir hale getirir. Ancak çevresel uyaranlar değişmez ve size etki etmeye devam ederse korku döngüsünü kırmakta zorlanabilirsiniz; çünkü bir korkunun oluşması için ortamda gözle görülür bir neden olması gerekir. Korku ile kaygının kavramsal olarak en çok karıştığı nokta da budur. Korku duygusunun açığa çıkması için somut bir kaynak gerekirken, kaygı somut bir tehdit olmadığı durumlarda bile kişinin yaşadığı konforlu hissedememe halidir.

Korku ve Kaygı: Aralarındaki Fark Nedir?

Tüm bu kavramları toparlayacak olursak eğer, diğer bütün duygular gibi korku da hayatımızın tam ortasında ve bizlerle var olmaya devam ediyor. Günden güne şekil değiştirse de, ilk günden beri tam orada, içimizde duruyor. Daha fazla büyümeden yüzleşebilirsek, her şeyden önce fark edebilirsek şekillendirmek de daha kolay olacaktır. Bunu başarabilmek için durmak gerekiyor. Tam ortada, en görünür noktada. Olan, biten, evdekiler, iştekiler, akıldakiler, çocukluktakiler… Hepsini görebilen o yerde durmak özgürleşmenin de en büyük adımı haline dönüşüyor. Kısacası bu aynı şuna benziyor: Korkulukların koluna konan kuşlar, tüm bahçeyi seyredebiliyor.

Elif Camcı
Elif Camcı
Elif Camcı, 2018 yılında lisans eğitimini psikoloji üzerine tamamlamıştır. Lisans eğitiminin ardından  çalışma hayatına başlamış ve özel kurumlarda psikolog olarak görev yapmıştır. Yüksek lisans eğitimini Gelişimsel Sosyal Psikoloji alanında 2024 yılında tamamlamış ve uzmanlığını almıştır. Aynı zamanda çift terapisi eğitimine ağırlık vermiş ve o alanda uzmanlaşmıştır. Ergen ve yetişkin bireylerle çalışmalarını sürdürmektedir. Kısa Süreli Çözüm Odaklı Terapi, Kabul ve Kararlılık Terapisi diğer çalışma alanlarıdır. Bireylerin psikolojik sağlığına yönelik yazıları daha önce de sosyal mecralarda ve dergilerde yayınlanmıştır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar